Ali Türer

Ali Türer
Ali Türer
Tüm Yazıları
İÇİMİZDEKİ DÜŞMAN!
29.09.2015
2248

 Albert Camus Veba adlı romanında toplumsal yapıdaki çürümüşlüğü açıklarken mikrop metaforunu kullanır.

Birlik ve beraberliği sağlamak için bize aşılanan bazı fikirler, duygular giderek birbirimize karşı kullandığımız araçlara dönüşüyor. İçimizde, birbirimiz için bizi düşmana dönüştüren birer mikrop haline gelmeye başlıyorlar. Sonra bunları gelenek, görenek ve eğitim yolu ile genç kuşaklara bulaştırıyoruz. Bu bulaşmada mutasyon geçiriyor daha tehlikeli, tahrip gücü daha yüksek araçlar haline geliyorlar. Kamplaşma, düşmanlık, nefret, birbirinin acısına duyarsızlık büyüyor. Hakaret, aşağılama, ötekileştirme aşamasından diğerlerine karşı zorbalık, işkence, katliam, aşamasına geçiliyor. Ve salgın bütün toplumu içine alarak büyüyor, toplum çözülüyor, çürüyor.

İçimizdeki mikrobun görüntüleri, Milliyetçilik, Dincilik, Mezhepçilik, İdeolojik katılık olarak ortaya çıkıyor. Oscar Wılde “Mutlu Prens” adlı masalsı, didaktik anlatısının bir bölümünde denizkızına âşık bir balıkçının aşkı uğruna ruhuyla bağlarını nasıl kopardığını anlatır. İçimizde büyüttüğümüz bazı aidiyet duyguları, tutkular da tıpkı bu balıkçıda olduğu gibi ruhumuzu, vicdanımızı esir alıyor, rehin alıyor.

Tarafsız olması beklenen Cumhurun başı, bir siyasi lideri yanına alıp seçim yarışına giriyor. Toplumun bütününü, toplumsal bütünlüğü temsil etmesi gereken “Bayrak” muhaliflere karşı algı kirliliği yaratmak için kullanılıyor. Dini simgeler, semboller, şiarlar seçim malzemeleri haline geliyorlar. Bunun engellendiği durumda karşıtlar için kullanılacak silahlar haline getiriliyorlar. “Öz yönetim” saplantısı yakma, yıkma ve saldırıların bahanesi oluyor. Çatışmalar artık dağda bayırda değil, şehirlerde, mahalle aralarında sürüyor. On yaşında çocuklar, yetmiş beş yaşında yaşlılar katlediliyor. Evlerin ortasına havan topları düşüyor. Soruşturma yok, tepki yok. Kurumlar, kurullar, kurallar siyaseten üstünlük sağlamak için kullanılıyor. Olağanüstü hal, güvenlik bölgeleri seçim sandıklarını taşınmak için bahane oluyor. Taşımalı seçimle tanışıyoruz.

İçimizdeki mikrobun mutasyon geçirdiğini, daha tahrip edici hale geldiğini gösteriyor bunlar. Salgının atmosferine kendimizi kaptırmış, gidiyoruz. Direnç göstermiyoruz. Muktedirin siyasi emeller uğruna kurduğu oyun içinde içimizdeki mikrobun azmasına izin veriyoruz; asıl vahim olan da bu.

Bir arkadaş Facebook’tan yağmalanan HDP binalarının videosunu paylaşıyor; beğenmeye davet ediyor. Bir diğeri Türkiye bayrağını diğerlerine gözdağı vermek için arabasının önüne asıp geziyor. Öteki yolsuzluk içinde olduğunu kabul ettiği siyasi lideri sırf tarikatı öyle istedi diye destekliyor. Cizre de, Yüksekova’da, Beytüşşebap’ta gerçekte neler oluyor, öğrenemiyoruz.

Milliyetçilik mikrobu, ideolojik katılık Kürt halkının haklı mağduriyetini de zehirliyor. Egemen ideolojik yapıya dayalı salgının büyümesi, demokrasi mücadelesinin tahrip edilmesi için sanki davetiye çıkarılıyor; elverişli koşullar hazırlanıyor. Muhalefetin sandığa gitmesini zorlaştıracak uygulamalar için bahaneler üretilmesine fırsat yaratılıyor. Savaşan iki güç arasında HDP’nin %10 barajı altında kalması için zimmi bir anlaşma mı var diye insan kendine sormadan edemiyor? 

Öbür tarafta salgından kendini korumak için doğru dürüst bir tedbir de göremiyorsunuz.

CHP lideri, bu iş askeri yöntemle çözülmez diyor; ama nasıl çözeceğini bir türlü söylemiyor. Anayasal vatandaşlıkla, yerelleşme ile bu işi çözeceğim demiyor, diyemiyor. Bunu dese, bravo CHP milliyetçi salgından nihayet paçayı kurtarmış, diyeceğiz. Bunu yapsa “öz yönetim” saplantısı ile arasına mesafe koymuş olacak Türkiyelileşme yolunda nasıl yürüdüğünü dost, düşman görecek. Silah zoruyla elde edilen “özyönetim” ya da özerklik “demokratik” olabilir mi? Bu soruyu HDP kendine sormalı, “Demokratik Özerlik” söylemini terk edip “yerelleşmeye”, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi kavramına sahip çıkmalı.

Demokrasi için umut beslediğimiz iki siyasi parti bunu yapabilseler, toplumun tümüne yaygınlaşma eğilimi gösteren mikrobik salgına karşı karantina uygulamış, kendilerini de, demokrasi güçlerini de korumuş olacaklar. Fakat bunu yapmıyorlar, yapamıyorlar.

Milliyetçilik, Mezhepçilik, İdeolojik katılık mikropları içimizde büyüdükçe büyüyor. Salgın toplumu çürütmeye devam ediyor. Demokrasinin yeniden filizlenebilmesi, soluk alabilmemiz için bu salgını karantina altına almak zorundayız. Ortak bir program etrafında el ele vermeden, salgından korunmak için ortak bir alan yaratmadan Milliyetçiliği, Mezhepçiliği, İdeolojik katılığı toplumsal var oluşa zarar vermeyecek şekilde kontrol altında tutamayız.

Yaşadığımız olayların ciddiyetini, yaşadıklarımızın geleceğimiz için önemini yeterince anlıyor muyuz; doğrusu bundan kuşkum var. İçimizdeki düşman büyüdükçe büyüyor. Türkiye bu koşullarda seçime gidiyor.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar