Alper GÖRMÜŞ

Benimki de ne talihsizlik: Suriye’de ABD’ye “Geliyorum, çekil, yoksa sen de yanarsın” denildiği, KKTC’nin adının KTC’ye (Kıbrıs Türk Devleti) dönüştürüldüğü, Anayasa değişikliği marifetiyle Erdoğan’ın dördüncü kez cumhurbaşkanı seçilmesinin önünün açılacağı kulislerinin ortada dolaştığı günlerde devlete, siyasete ve topluma sinmiş görünen İttihatçı ruh halinin kalıcı olmama ihtimaline dair yazılar kaleme alıyorum. Fakat aynı gündemin 10-15 yıl önceki halini hatırladığımızda karşımıza çıkan tablodan da görülebileceği gibi bu ülkede ‘kalıcılık’ pek rastlanan bir şey değil. Hatırlayalım (sırasıyla): 1) Suriye’de Esad’a karşı ABD ve Batı ülkeleriyle ortak askeri müdahale, 2) Annan Planı ve 3) Ergun Özbudun’un liderliğindeki bir ekibe anayasa hazırlatmak…
Şimdi kaldığım yerden devam ediyorum.
Önceki yazıda Etyen Mahçupyan’ın Yeni İttihatçılık tezlerinde hemfikir olmadığım sadece bir noktanın bulunduğunu söylemiş, onu da şöyle ifade etmiştim:
“Yeni İttihatçılığın önümüzdeki 10 yıllar için (de) neredeyse kaçınılmazlığına dair imâ ve öngörülerin erken ve aşırı olduğu kanaatindeyim. Türkiye’nin yeni yüzyılının böyle şekillenmesi çok güçlü bir ihtimal fakat böyle olmayabilir de.”
İtirazım başlıca iki noktaya dayanıyordu, o yazıyı okumayanlar için onları da hatırlatayım:
“Bunlardan biri, teneffüs ettiğimiz İttihatçı ruh halinin oluşmasında iktidar siyasetinin (yani Erdoğan’ın) payının (sübjektif faktör) değerlendirme dışı tutulmuş olması… İkincisi de şu: Evet, meseleye zihniyet analizini de kattığımızda pek açık ki yüz yıllık yaralı benlik ilacını arıyor, bu doğru, fakat bunun yegâne ilacı -şu andaki baskın rolüne rağmen- Yeni İttihatçılık mıdır? Değilse, en azından ihtimal olarak başka ilaçların varlığından da söz edilebilirse ve ülkenin etkili ve daha önemlisi pragmatik lideri şu veya bu nedenle İttihatçılıktan vazgeçip bunlardan birine öncülük etmeye karar verirse? Böyle ihtimallerin varlığı, bizi Yeni İttihatçılığın iyice kök salacağı ve neredeyse nesiller boyunca süreceği düşüncesini sorgulamaya yöneltmez mi?”
Ve o yazıyı bu yazıya bağlayan satırlar:
“Acaba toplumu ve siyaseti saran İttihatçı ruh halinin oluşmasında sübjektif faktörün (‘Erdoğan’ın şahsı’) payı ne? Bunun neden önemli olduğunu yukarıda anlatmıştım… Burada kesiyorum. Sonraki yazıda hem ‘Erdoğan’ın şahsı’nın toplumu sürükleme ve ikna kabiliyetini hatırlatarak tartıştığımız konudaki ‘sübjektif faktör’ün önemini göstermeye çalışacak hem de yaralı benliğin izalesinin ille İttihatçı ruh üzerinden gerçekleşmek zorunda olmadığını savunacağım.”
“Öcalan’la görüşürüz”ü başka hangi lider telaffuz edebilirdi?
Erdoğan, destekçilerinden ‘imkânsızı’ isteyip onları “yeter ki sen iste, elbette” kıvamına getirebilen bir lider. (Öyle bir siyasi anomali ki bu, iktidar icraatının en haklı eleştirilerini bile suya yazılmış gibi etkisiz ve dolayısıyla anlamsız kılabiliyor.) Üstelik bu benzersiz lider özelliği sadece gündelik siyasette değil daha kapsayıcı ve dönüştürücü büyük hamlelerde de çalışıyor.
Gündelik siyaset için bir çırpıda onlarca örnek verebiliriz… Mesela ‘üst akıl’ ABD birkaç yıl içinde birkaç defa Türkiye’yi bölüp parçalamak isteyen bir güçten dost ve müttefik ülkeye dönüşüyor fakat bu, destekçilerde hiçbir muğlaklığa yol açmıyor. Erdoğan en son “Türk-Amerikan ilişkilerini zehirlemek için hareket eden çıkar grupları var” dedi, oysa öncesinde bizatihi ABD bir zehirdi… Yine “bu can bu bedende oldukça” serisi her defasında hüsranla sonuçlandı ama bunlar da sorun yaratmadı.
Gündelik siyasette durum böyle, fakat daha önemlisi Erdoğan destekçilerinin benlik ve kimlik sorgulamalarının normal ve beklenir olduğu daha kapsayıcı ve dönüştürücü hamlelerinde de kitlesini işareti doğrultusunda sürüklemeyi başarabildi. Buna tabii en güzel örnek Çözüm Süreci. Fakat ondan önce öylesine riskli bir hamle yaptı ve o dahi sorun yaratmadı ki ben ilk o zaman elinde nasıl bir güç bulundurduğunu anladım: 2010’da hem de referandumdan önce Devletin Öcalan’la görüşebileceğinin ilanı…
Devletin PKK ve Öcalan’la görüşebileceğini Başbakan düzeyinde kabul etmenin ve bunu referandumdan önce ilan etmenin politik riskleri üzerinde söz söylemenin manasızlığı açık. Neden? Çünkü o dönemde CHP ile MHP’nin yürüttüğü “ihanet” ve “teröre teslimiyet” propagandası, iktidarın referandumu kaybetmesine yol açabilirdi.
Ben, en az iki televizyon kanalında Başbakan Erdoğan’ın açıklamalarını dinlemiş bir gazeteci olarak “neden şimdi” sorusuna cevap aramış, o zamanlar yayında olan Yeni Aktüel dergisi için kaleme aldığım “Öcalan’la görüşme reddedilmedi, bakalım ne olacak?” başlıklı yazıda bu soruya kendimce bir cevap bulmuştum… Bana göre, Erdoğan ve hükümet böyle yaparak bu türden görüşmeleri de referanduma sunmak ve onaylatmak istemişti.
Yine ulusalcıların kıyamet kopardığı, sonradan darbe günlüklerinin yazıldığı yıl olarak kayda geçecek 2004’te Anayasa’nın 90. Maddesini değiştirerek uluslararası hukukun ülke hukukundan üstün olduğunu kabullenmek de böyle büyük bir hamleydi ve Erdoğan bunu da kitlesinin desteğini kaybetmeden kazasız belasız atlattı.
Bu örnekleri neden verdiğim açık: “Erdoğan’ın şahsı”nın önemini hatırlatmak, böylece ‘doğal’ Yeni İttihatçılığın yanı sıra bir de ‘kışkırtılmış’ Yeni İttihatçılığın olduğunu ve bunu yapan öznenin gücü nedeniyle meselenin bu yanını da hesaba katmak gerektiğini göstermeye çalışıyorum.
Tabii bunlar sadece Erdoğan’ın liderliğinin gücünü değil, aynı zamanda Türkiye halkının, barış, huzur ve refahla bağlantısı kurulduğunda değişmeyecek gibi görünen katı ideolojik ve kimliksel tutumlarını kolayca gevşetebildiğini ve hatta yaralı benliğinin müsebbibi olarak gördüğü Batı’ya bile farklı bir gözle bakabildiğini gösteriyor.
Fakat hiç şüphesiz bu bahiste asıl hatırlanması gereken örnek, Türkiye’nin Avrupa Birliği’nin bir parçası olmaya doğru gittiğine inandığı dönemde AK Parti seçmenlerinin bu sürece verdiği destek… Ki bu da bizi yaralı benliğin izalesinin başka mümkün yollarının olup olmadığı sorusuna taşıyor.
Yaralı benliğin izalesi ille İttihatçı ruh üzerinden mi gerçekleşmek zorunda?
AK Parti iktidarının ilk yıllarındaki Avrupa Birliği macerası “Yeni İttihatçı ruh halinin derinliği o kadar da fazla olmayabilir mi” sorusunu daha güçlü bir biçimde sorma hakkını vermez mi? Bence verir. Düşünün ki İttihatçı ruh bugün baskın ama 15 yıl önce AB’ye, 10 yıl önce Çözüm Süreci’ne onay veren de aynı toplum.
Avrupa Birliği ülkeleri 17 Aralık 2004’te Türkiye’nin katılma müzakerelerinin 3 Ekim 2005 tarihinde başlamasına karar verdiğinde Türkiye’de iktidar seçmenlerinin yaşadığı coşkuyu hatırlayalım… O zamanlar yapılan anketlerde halkın yüzde 80’inden fazlasının Türkiye’nin AB üyesi olmasını istediği ve desteklediği sonucu çıkıyordu. Sonraki yıllarda, malum gelişmelerden sonra ‘Batı öfkesi’nin büyümesine paralel olarak bu oran düştükçe düştü… Fakat 2020’nin sonunda Türkiye AB Başkanlığı’nın yaptırdığı bir anket herkesi şaşırttı. Independent Türkçe sonuçları şöyle duyurdu:
“Türkiye Cumhuriyeti Avrupa Birliği (AB) Başkanlığı’nın belirli aralıklarla toplamda yaklaşık 10 bin kişiyle yaptığı ankete katılanlara, ‘Türkiye’nin AB üyeliği iyi bir şey mi ve bunu destekliyor musunuz?’ sorusu yöneltildi. Ankete katılanların yüzde 80’i Türkiye’nin AB üyeliğinin iyi bir şey olacağını ve bunu desteklediğini bildirdi. Eğitimli kesimde bu oran yüzde 90’a yükseldi.”
Kanaatimce 2020’deki anket halkın pandemi ve iktisadi kriz koşullarına verdiği ‘oportünist’ tepkiyi, başka bir deyişle “Batı’ya had bildirme” duygusunun koşullar zorladığında kolayca esneyebildiğini yansıtıyordu. Yine 2004’teki ulusal coşku da “Batı’nın Türkiye’siz yapamayacağını” nihayet anladığı duygusundan kaynaklanıyordu ve bu haliyle yenilmiş, ezik benliğin izalesinin ille de negatif bir milliyetçilik üzerinden gerçekleşmek zorunda olmadığının bir göstergesiydi.
Sonuç olarak diyeceğim şu: Türkiye, uzun vadeye dair tahmin yürütülecek bir ülke değil. Duyguları hızla değişebilen bir halkı var ve güçlü bir liderin bu duyguları manipüle edebilme şansı yüksek.
Bu mini serinin üçüncü ve son bölümünde, buraya kadar cevabını aradığım temel soruyu bu defa “Yeni İttihatçılığın müsvedde tarihi” başlıklı yazılarımdan, yani olgusal gelişmelerden hareketle cevaplandırmaya çalışacağım.
Soru şöyleydi:
“Şunlardan hangisi: A) Alttan gelen, derin bir tarihsel travmanın tetiklediği toplumsal bir talep var (100 yıl önceki büyük yenilgi ve kaybedilmiş özgüvenin ihdası) ve bu talep dünya koşullarının da müsait olmasından yararlanmak isteyen bazı siyasetçiler ve devlet tarafından siyasete tahvil ediliyor. B) Erdoğan, iktidarının bir aşamasında iktidarını sürdürmenin yolunun artık İslamcılıktan değil ‘millîlik’ten geçtiğini gördü, bu amaçla yeni bir hikâye yazdı ve toplumun bir kesiminin zaten dinlemeye teşne olduğu bu ‘hikâye’yi adım adım kuvveden fiile geçirdi, geçiriyor.”
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025
29.04.2025
25.04.2025
21.04.2025