Hakan Albayrak
Ahmet Davutoğlu bizi Suriye bataklığına sürüklemiş, Suriye’deki iç savaş yüzünden yaşadığımız mülteci krizi ve terör sorunu Davutoğlu’nun yanlış hesaplarından kaynaklanıyormuş, zaten Suriye’nin bu hale gelmesi de iç savaşı kızıştıran Davutoğlu yüzündenmiş...
Şehir efsanelerinin şahı!
Bunu uyduranlara, yayanlara ve onlara inananlara yıllardır ‘Tam olarak nasıl olmuş bu?’ diye soruyorum; cevap yok. Bunun niye böyle olmuş olamayacağını izah edip ‘Şimdi ne diyorsunuz?’ diye sorduğumda da cevap yok. ‘Yaw he he’ deyip geçiyorlar, bilip de söylemeye tenezzül etmedikleri bir şey varmış gibi!
Yine de vazgeçemiyorum tekrar tekrar anlatmaya çalışmaktan.
***
Bir kere “Davutoğlu’nun Suriye politikası” değil, AK Parti iktidarının ve genel olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin Suriye politikası. Daha doğrusu, farklı dönemlerde uygulanan farklı Suriye politikaları.
Davutoğlu, 2003’ten 2009’a kadar Başbakanlık Dış Politika Başdanışmanı, 2009’den 2014’e kadar Dışişleri Bakanı idi. 2003-2011 yıllarında takip edilen Suriye politikası (Esed yönetimiyle yakınlaşma, işbirliği, stratejik ittifak) Davutoğlu’nun ‘önce sıfır sorun, sonra azami işbirliği, nihayet tam entegrasyon’ doktrinine dayanıyordu, evet; fakat bu politika bütün hükümete ve devlete mal olmuş bir politikaydı. Cumhurbaşkanı (Gül), Başbakan (Erdoğan), bakanlar, generaller, herkes bu politika çerçevesinde hareket etti. 2011’in son çeyreği itibarı ile takip edilen Suriye politikası (Esed’le yolları ayırma, rejim muhalifleriyle önce sembolik sonra yer yer fiili dayanışma) da aynı şekilde hükümetin ve devletin genel politikasıydı. Davutoğlu’nun dışişleri bakanı olarak bu politikayı tek başına yürüttüğü, cumhurbaşkanı ve başbakan da dahil olmak üzere devletin geri kalanının ise -af buyurun- aval aval baktığı sonucuna çıkan ‘Bütün suç Davutoğlu’nun’ tezviratı muhteşem bir saçmalıktır. Saçmalığın daha muhteşemi, Suriye’yi bu politikanın mahvettiğini ileri sürmektir.
AK Parti iktidarının, hükümetiyle ve devletiyle Türkiye Cumhuriyeti’nin (yazının devamında kısaca Ankara diyelim) politikası başka türlü olsaydı Suriye bu hale gelmeyecek ve Türkiye muhacir akınına uğramayacaktı, yeni terör tehditlerine de maruz kalmayacaktı, öyle mi?
Öyle değil işte.
Şöyle:
Esed yönetimi ile fevkalade iyi ilişkiler kuran Ankara, bu ilişkilere ve bu ilişkilerin teminatı olan istikrara, Suriye ile entegrasyon / bütünleşme çerçevesinde hayati önem atfediyordu. Suriye’de halk ve devleti karşı karşıya getirecek ve Türkiye’yi ikisi arasında tercih yapmaya zorlayacak gelişmeleri Ankara’nın arzu etmesi -hele davet etmesi- söz konusu dahî olamazdı. Devrim hareketini tetikleyen Der’a olaylarını Ankara başlatmadı. Bu olaylara sebep olan işkenceleri Ankara yapmadı. Bu olayları çığırından çıkaran katliamı da Ankara yapmadı. Bu katliam üzerine Suriye sathında baş gösteren ayaklanmayı bastırmak adına Şam’da, Hama’da, Deyrizor’da yine katliam yaparak rejim muhaliflerini silahlı mücadeleye sevk eden de Ankara değildi. Suriyelilerin hürriyet ve adalet için ortaya koyduğu iradeden ve Esed rejiminin bu iradeyi kırmak için oluk oluk kan akıtmasından bahsediyoruz; Ankara’yla ne alâkası var?
Olayların başlamasından üç hafta sonra, barışçıl göstericilerin kurşun yağmuruna tutulduğu günlerde (6 Nisan 2011) Şam’a giden Davutoğlu, Esed’e itidal telkin etti ve ısrarla ‘Acilen demokratik reform’ dedi. Öte yandan rejim muhaliflerine de itidal telkin ediyor, ‘Aman şiddete meyletmeyin’ diyordu Davutoğlu. Muhalifler o günlerde zaten şiddete mütemayil değildi. Yayımladıkları bildirilerde, "Arap, Kürt, Keldani, Asuri, Süryani, Türkmen, Çerkez, Ermeni ve diğer etnik unsurlardan oluşan Suriye halkının Müslüman’ıyla Hıristiyan’ıyla ve Sünni’siyle Alevi’siyle barış içinde bir arada yaşayacağı çoğulcu parlamenter demokratik bir siyasal sistem” öngördüklerini ilan ederken, mücadelelerinin “barışçıl halk gösterileri” çerçevesinde kalacağını vurguluyor, ayrıca “yabancı askerî müdahalenin açıkça reddi ve ulusal birlik” vurgusunda da bulunuyorlardı. Ne yazık ki Esed rejimi, bu sağduyuyu boğarak muhalifleri şiddet yoluna sevk etmeyi murat edercesine (belki muradı gerçekten bu idi), göstericilere uyguladığı şiddetin dozunu gün be gün artırdı. Hama şehri rejim ordusu tarafından kuşatılıp bombardımana tutuldu. Ankara o noktada bile Esed rejimiyle ipleri koparmadı. 9 Ağustos 2011’de (Suriye’de olayların başlamasından beş ay sonra) bir kere daha Şam’a giden Davutoğlu, Hama kuşatmasının hemen kaldırılması ve çok adaylı erken cumhurbaşkanlığı seçimini de içeren sadra şifa bir demokratik reform paketi acilen hayata geçirilerek olayların kontrolden çıkmasının önlenmesi için Esed’e altı saat dil döktü. “Halkın sesine kulak verip Suriye’yi demokratikleştirmeye azmeden güçlü bir devlet başkanı olarak seçimi zaten siz kazanırsınız. İsterseniz seçim mitinglerinize ben de katılırım, başbakanımız Sayın Erdoğan da katılır, biz de sizin için oy isteriz” bile dedi.
Kronolojiye dikkat: Özgür Suriye Ordusu (ÖSO), 29 Temmuz 2011’de kuruldu. Davutoğlu, 9 Ağustos 2011’de hâlâ barışçıl çözüm için Şam’da Esed’e dil döküyordu… Bu mudur Suriye’de iç savaşı kızıştırmak? Bu mudur Türkiye’yi bataklığa sürüklemek?
Davutoğlu ile Esed arasındaki o görüşmeden hemen sonra rejim ordusu Deyrizor ve Lazkiye’de de sivil halka bomba yağdırarak vahşetini ayyuka çıkardı. Bunun üzerine Ankara Esed’den ümidi kesti ve ipler koptu. Ankara artık resmen Esed’in karşısında, devrim hareketinin yanındaydı. Ne var ki bu ahlaki tavır, Esed’e somut zararı ve devrimcilere somut faydası olmayan, sahadaki gelişmeleri etkilemeyen sembolik bir tavırdı. Hele Özgür Suriye Ordusu’na yardım daha söz konusu bile değildi. Ankara’nın o dönemde somut yardımda bulunduğu yegâne Suriyeli unsur, Esed rejiminin zulmünden kaçıp Türkiye’ye sığınan muhacirlerdi. “Suriye’de iç savaşı kızıştırmak” ve “Türkiye’yi bataklığa sürüklemek”le kast edilen şey bu da olmasa gerek. Öyleyse ne?
ÖSO’yu Davutoğlu kurmadı, Ankara kurmadı. Ankara’nın arzusu, inisiyatifi, kontrolü dışında bir gelişmeydi bu. Ankara ÖSO’nun kurulmasını engelleyemezdi ve feshedilmesini sağlayamazdı. Savaşa Ankara’nın isteğiyle girmeyen bu silahlı devrimciler, savaştan Ankara’nın isteğiyle vazgeçecek de değildiler. 2012’nin ilk yarısında Hama ve Humus’ta rejim kuvvetleri ile şiddetli çatışmalara giren ÖSO’nun Ankara tarafından desteklenmesi veya kösteklenmesi de -o dönemde yol müsait olmadığı için- mümkün değildi.
2012’nin ikinci yarısından itibaren öne çıkan İslam Tugayı, Şam’ın Hürleri, Tevhid Tugayı gibi silahlı grupları da Ankara kurmadı. Kurmadığı gibi, bunların seyrüseferine uzun müddet ‘Fransız’ kaldı. O dönemde sahadaki devrimci grupların temsilcileriyle bire bir görüşen bir gazeteci olarak biliyorum ki Tevhid Tugayı 31 Temmuz 2012’de Halep’e girerken daha Ankara ile selamlaşmış bile değildi (Ankara bu grubun ismini muhtemelen daha yeni duyuyordu). Yine 2012’de -Halep, İdlib ve Rakka kırsalında fırtına gibi esen- Şam’ın Hürleri’nin Ankara ile irtibat kurma gayretlerinin sonuçsuz kaldığını da bizzat kendileriyle yaptığım görüşmelerden biliyorum. Aynı sene Şam’da rejimin kalbine düzenlediği saldırılarla ismini duyuran İslam Tugayı (sonra İslam Ordusu oldu) Ankara için zaten uzak bir gezegen gibiydi.
Ocak 2012’de ortaya çıkan Kaide kökenli Nusret (Nusra) Cehpesi’ni de Ankara kurmadı; savaşın hüküm sürdüğü her İslam ülkesinde boy gösteren Kaide’nin Suriye’de de boy göstermesi kaçınılmazdı ve bunun Ankara ile zerre kadar alâkası yoktu.
Suriye’de ortalık iyiden iyiye karışınca PKK da durumdan vazife çıkardı ve Temmuz 2012’de YPG kuruldu. Tabii ki Ankara’ya rağmen.
Esed yönetimine karşı yükselen muhalefette ve muhaliflere reva görülen amansız şiddette sorumluluğu olmayan Ankara’nın, bu ortamda doğup büyüyen silahlı örgütlerin doğmasında ve büyümesinde de sorumluluğu yok. Yok işte, yok!
(“IŞİD’in, İran’ın, Rusya’nın henüz sahneye çıkmadığı ve Esed’in ordusunun dağılma işaretleri verdiği o dönemde makul ve mutedil devrim ordularına doğru dürüst silah yardımı yapılsaydı, işler içinden çıkılmaz derecede karışmadan ve kan gövdeyi götürmeden devrim gerçekleşebilir ve işler yoluna girebilirdi” denirse anlarım, hem de çok iyi anlarım, çünkü ben aynen böyle düşünüyorum; fakat hem devrimcilerle dayanışmaya başından beri karşı çıkmayı hem de işlerin bu hale gelmesinden yakınmayı hiç anlamam.)
***
Dikkat buyurun, ısrarla 2011 ve 2012 diyorum; Suriye’de gerginliğe yol açan, gerginliği savaşa dönüştüren ve savaşı tırmandıran gelişmeleri hatırlatıyorum; bu gelişmelerin Ankara’dan bağımsız oluşuna dikkat çekiyorum.
O zamandan beri geçen seneler içinde ne olduysa (“IŞİD”in ortaya çıkışı, ABD’nin müdahalesi, PKK’nın mevzi kazanması, İran ve Rusya’nın var gücüyle Suriye’nin üstüne çökmesi, kimyasal saldırılar, kanın gövdeyi götürmesi, ülkenin enkaza dönmesi, yüzbinlerce Suriyelinin ölmesi ve üç milyondan fazlası Türkiye’ye olmak üzere 10 milyon Suriyelinin hicret etmesi, Türkiye’nin yeni terör tehditlerine maruz kalıp Suriye’ye fiilen müdahale etmek zorunda kalması ve bu çerçevede bazı silahlı devrim gruplarıyla safları sıklaştırması) o iki senede yaşanan gelişmelerin -tekrarda fayda var: Ankara’dan bağımsız gelişmelerin- kaçınılmaz devamı yahut sonucu olarak oldu.
Suriye’nin geldiği halin ve bunun Türkiye’ye tesirlerinin faturasını Davutoğlu’na yahut genel olarak AK Parti iktidarına çıkarabilmek için realitenin r’sinden dahî nasiplenmemiş olmak lazım.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
16.05.2022
7.03.2022
31.01.2022
20.01.2022
30.11.2021
25.11.2021
15.11.2021
25.10.2021
17.08.2021
9.08.2021