Halil BERKTAY
1 Mart 2016] Başlıktaki konuyu, 24TV’de 28 Şubat Pazar akşamki Serbestiyetprogramımızda Zeynep Türkoğlu ile de konuştuk. Orada söylediklerimi yer yer biraz açarak tekrarlamak istiyorum.
Birincisi, Can Dündar ve Erdem Gül’ün birer demokrasi kahramanına dönüştürülmesi, AK Parti iktidarının, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve yargının zincirleme hatâlarının sonucu. Yoksa Dündar ve Gül, saflaşmanın demokrasi safında değil koyu anti-demokrasi safında duruyor. Siyasî bakımdan, kendilerine kötü bir konum ve işlev seçmiş bulunuyorlar. Özellikle Can Dündar, Cumhuriyet gazetesini Gülen Cemaatinin yeni yayın organı haline getirmeyi üstlendi. Bunun bir parçası olarak, hayalî IŞİD komutanlarına hayalî röportajlarda güya Türkiye ile nasıl işbirliği yaptıklarında dair hayalî şeyler söyletmek dahil, başvurmadıkları dezenformasyon kalmadı. MİT TIR’larının yolunun iki defa kesilmesi ve IŞİD’e silâh götürdükleri gerekçesiyle aranmak istenmesi, esasen tümüyle MİT’e ve dolayısıyla hükümete karşı bir Cemaat komplosuydu (ayrıntıları için bkz Yıldıray Oğur’un bıkıp usanmadan hazırladığı son derlemedeki, özellikle ilgili asker-sivil görevliler hakkında hazırlanan iddianameden alıntılar; TIR’ların arkasında ne vardı 1-2, 29 Şubat ve 1 Mart 2016). Arazide uygulaması de Fethullahçılar tarafından yapıldı, etrafındaki yayınlar da gene Fethullahçılar tarafından sürdürüldü. Son defa Can Dündar tarafından tekrar ısıtılıp piyasaya sürülmesi, Suriye krizinin derinleşmesi ve dış kuşatmanın yoğunlaşmasına denk düştü. Cumhuriyet bu yayınıyla (Demirtaş’ın “Şii direnişi” adını verdiği) Rusya-İran-Esad-PKK-PYD blokunun maşası rolünü oynadı. Oynamaya da devam ediyor.
Ama ikincisi, bu ahlâki sorunun herhangi bir suç oluşturduğu çok şüpheli. Bir kere, “ifşaat”ta yeni bir şey yok. Daha önce, özgün komplo çerçevesinde Aydınlık ve Zamangibi mecralarda zaten yayınlanmış. Sosyal medya aracılığıyla alabildiğine yayılmış. Herkesin bildiği bir olayın, (çarpıtılmış da olsa) herkesin bildiği bir yorumu haline gelmiş. Yıldıray Oğur’dan naklen yukarıda işaret ettiğim gibi, aslî failleri de zaten yargılanıyor. Bu koşullarda, Cumhuriyet’in tekrardan öteye geçmeyen yayınının hele “askerî casusluk” iddiasına konu olması, başlı başına bir problem. İki gazetecinin hem “casusluk sanığı” durumuna düşürülmesi, hem de tutuklu yargılanmaları için doğru dürüst hiçbir neden yokken ve tutukluluk hallerinin devamı kamu vicdanını ciddî surette yararlarken, bütün tahliye taleplerine karşın üç ay boyunca “ön cezalandırma” veya “peşinen cezalandırma” diyebileceğimiz bu tutukluluğun ısrarla sürdürülmesi, problemi iyice büyütmüş, tepkileri adamakıllı arttırmış bulunuyordu.
Üçüncüsü, hepsinin arka planında, bir de suç duyurusunu bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yapmış olması yatıyordu. Kanımca bu, kendi içinde önemli bir yanlıştı. Cumhurbaşkanı, Türkiye Cumhuriyeti’nin herhangi bir vatandaşı değildir. En yüksek makamında yer alan kişidir. Sıradan vatandaşların yapabileceği her şeyi yapamaz, her hakkı kullanamaz. Bazılarından, elindeki gücün büyüklüğü nedeniyle, bile bile kaçınması gerekir. Kendisine yönelik saldırı ve hakaretler hakkında tabii dâvâ açabilir (ama bu yola da çok sık çekilmemesi, siyasî açıdan daha yararlı olabilir). Öte yandan, son tahlilde siyasî nitelik taşıyan çeşitli konularda suç duyurusunda bulunarak kendini doğrudan doğruya ve bu ölçüde hukuk alanının içine sokması, cumhurbaşkanı olarak şahsını ve makamını yargı süreçlerine bu denli “müdahil” konuma sürmesi doğru değildi ve değildir. Nitekim Can Dündar - Erdem Gül dâvâsının Erdoğan’ın suç duyurusuyla başlaması, savcılığın bunun üzerine harekete geçmesi ve mahkemenin de tutukluluk halini bu kadar sürdürmesi, cumhurbaşkanlığını yargıya doğrudan karışıp talimat verdiği iddialarına gerekçe sunmak suretiyle iktidarın, AKP’nin ve Türkiye’nin kehine değil aleyhine sonuçlar doğurmuştur.
Dördüncüsü, bu çerçevede Anayasa Mahkemesi’nin son kararı da hem kısmen haklı hem kısmen haksızdır. Bilindiği gibi, yerel ceza mahkemeleri ve onların üzerinde Yargıtay, önlerine gelen dâvâlara mevcut kanunlar (diyelim, Ceza Hukuku ve Ceza Muhakemeleri Hukuku) çerçevesinde bakar. Anayasa Mahkemesi ise, bu kanunlar açısından bakmaz;Anayasanın temel ilkeleri, öngördüğü hak ve özgürlükler açısından bakar. Bakmalıdır. Buna karşılık AYM’nin, örneğin parlamentonun çıkardığı yasalar üzerindeki denetimini sırf söz konusu ilkeler açısından mı yaptığı, yoksa başka ölçütler çerçevesinde yanlış-doğru tartışmalarına girerek şu veya bu ölçüde TBMM’nin yetki alanına tecavüz mü ettiği, geçmişte de hayli tartışılmış; en azından (Baykal dönemindeki) CHP’nin hemen her yasayı derhal Anayasa Mahkemesi’ne götürme çabası, yüksek yargıyı Meclis üzerinde vesayet icrasına dâvet şeklinde yorumlanmıştır.
Buradan “bireysel başvuru hakkı”na gelirsek, aynı özen burada da gösterilmek zorundadır. Her şeyden önce, Anayasa Mahkemesi Kanunu’nda bireysel başvuru hakkıkesinleşmiş yargı kararları için getirilmiş; AYM’nin bu tür (kesin) kararların anayasal ilkeler açısından denetimi hem usul (şeklî hukuk) hem esas (maddî hukuk) üzerinden yapabilmesi kabul edilmiştir. Görüşlerine başvurduğumuz hukukçuların belirttiğine göre, AYM’nin daha sonra yürüyen dâvâlar için de bireysel başvuru yolunu açması, içtihat yoluyla gerçekleşmiştir. Bu kadarı da doğru ve yararlı olabilir; ancak bu gibi hallerde, AYM’nin kendini sadece usul (şeklî hukuk) denetimi yapmakla sınırlamaya dikkat etmesi gerekli ve çok önemlidir. Bunun anlamı, soruşturma ve kovuşturma aşamalarındaki usul işlemlerinde Anayasal hak ihlâli olup olmadığı tesbitiyle yetinilmesidir. Eğer Anayasa Mahkemesi yürüyen dâvâlara ilişkin bireysel başvurularda bu sınırların dışına çıkıp Ceza Hukuku ilişkili bir denetim uygulamaya kalkarsa, “doğal hâkim” ilkesini ihlâl etmiş; yerel mahkemenin görev alanına girerek yetki gaspı yapmış olur. Böyle bir denetim, henüz yargılanması tamamlanmamış (yani eksik) bir dosya içeriğine dayandığı için de hukukî bir değerlendirme olamaz; ancak sübjektif ve siyasî bir yaklaşımı ifade edebilir.
Kıssadan hisse, son Dündar - Gül kararıyla Anayasa Mahkemesi, böyle bir hatâya düşmüş; yürüyen dâvâlara ilişkin denetimini de kesin karar varmış gibi yapmaya başlamıştır. İşin tahliye boyutunda, sanıkların tutukluluk hallerinin devamının Ceza Muhakeme Hukuku’nun “tutuksuz yargılama” ilkesinin ihlâl ettiğiyle ilgili saptama, hukuk uzmanlarınca doğru ve isabetli kabul edilmektedir. Buna karşılık AYM’nin kararını “basın özgürlüğü” ve “ifade özgürlüğü” alanlarına taşırması ve bu gerekçelere dayandırmak istemesi, maddî hukuk (veya esas) açısından denetim kategorisine girmekte; yerel ve üst düzey ceza mahkemelerinin kanunlar açısından yargılama işine karışıp onları AYM’ye bağımlı kılabilecek sonuçlara kadar uzanmaktadır. Açıkçası, yerel mahkemeye (mealen) “sizin iddianameniz, suç isnadınız hatâlı” gibi bir şey denmiş olmaktadır. Olabilir de, olmayabilir de -- ama bunu diyecek merci AYM değildir. Dolayısıyla AYM, hukukî olmaktan çok siyasî bir yaklaşım sergilemiş, hukuk alanından siyaset alanına taşmıştır denebilir.
Beşincisi, bunun zıddı bir hatâyı bu sefer Cumhurbaşkanı Erdoğan’da görüyoruz. Bütün haber ajansları ve web sitelerini control ettim; Erdoğan’ın AYM kararının ertesi günü kendisine yöneltilen bir soruya cevabına şöyle başladığı anlaşılıyor: “Ben Anayasa Mahkemesinin verdiği karar sadece sessiz kalırım, o kadar.” İyi, güzel; bu kadarında bir şey yok; olması gereken de bu zaten. Ama hayır, ilk cümlesinde verdiği söze uymuyor, sessiz kalamayıp devam ediyor: “Ama onu [kararı] kabul etmek durumunda değilim, bunu da çok açık söyleyeyim ve verdiği karara da uymuyorum, saygı da duymuyorum….” İşte işler bu noktada karışıp içinden çıkılmaz hale geliyor.
Kritik yerleri ben siyah yaptım. Şimdi, bu sözler ne anlama geliyor? Ne demek, AYM kararına karşı “kabul etmiyorum… uymuyorum… saygı duymuyorum” ifadelerini sarfetmek? Sayın Erdoğan “sessiz kalıyorum”una “katılmıyorum, yanlış buluyorum” sözcüklerini de eklese, onu da anlayacağım. Ama diğerlerini sıraladığında ve hele “uymuyorum” dediğinde, anlamakta zorlanıyorum gerçekten. Bir kere, AYM yanlış karar bile verse, Türkiye’de herkes bu kararlara uymak ile yükümlü. Üstelik ikincisi, burada Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın uyup uymayacağı bir şey de yok ki. Uyup uymayacak olan bidayet mahkemesi, yerel mahkeme. O da zaten uymuş ve iki sanığı tahliye etmiş. Cumhurbaşkanının buna müdahale etmesi de mümkün değil; söz konusu bile olamaz. O zaman “kabul etmiyorum” ve “uymuyorum” pratikte ne anlama geliyor?
Politikada hem uzun vâde, hem orta ve kısa vâdeler söz konusu. Yani hem vizyon, hem taktik kavgalar. Ya da, askerî terminolojiyle söyleyecek olursak, hem “harb”in bütünü, hem de tek tek bir takım “muharebe”ler. Önemli olan “harb”i kazanmak; yoksa illâ tek tek her “muharebe”den galip çıkmak değil. Zaten tarihte de pek yok, öyle her “muharebe”den mutlaka galip çıkan kumandan.Bazen, taktik yenilgi mi; taktik yenilgi. Böyle durumlarda, mağlubiyeti de olgunlukla karşılamak ve üzerinde çok inatlaşmamak, en doğrusu. Aksi, örneğin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın zaman zaman öfkesine yenik düşmesi, geri tepiyor, puan kaybettiriyor.
Dahası, 1128’ler bildirisine tepkilerde de olduğu gibi, siyasi mücadele ve eleştiriden hukuk alanına taşmayı; hedef daraltacağına genişletmeyi; durup dururken yeni ve gereksiz bir cephe açmayı beraberinde getiriyor.
(Son not. Bunları yazdım da aklıma takıldı ister istemez. Şimdi ben ne yapmış oldum acaba? Olumlu ve yapıcı eleştiri mi? Reise karşı hocacılık mı? Düşmanca saldırı mı? Trollük mü? İhanet mi? Demokrasi koalisyonunun dışında mıyım, içinde mi? Kimbilir.)
Yazarlar
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplumun İnşası İçin Meclis Adım Atmalı: Yasa Çıkarmalı, Komisyon Öcalan’ı Dinle 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024