Halil BERKTAY
[1 Aralık 2019] Cumhuriyetin nasıl başladığı ile o sırada Avrupa’daki genel durum arasındaki ilişkiye, yakın zamanda Alper Görmüş değindi (Cumhuriyet’in kuruluşunun en muhkem ezberi, 28 Ekim 2019). Bir 29 Ekim bayramının daha arifesinde Görmüş, Kemalizmin otoritarizmi hakkında gene Kemalist kesimden yükselen mazeretleri ele aldı. Bunlardan ikincisini Alper Görmüş şöyle özetledi: “Dönem, Avrupa’da otoriter ve totaliter rejimlerin işbaşında olduğu bir çağa tekabül ediyordu. Dolayısıyla böyle bir Avrupa’da demokrasi kurmaya çalışmak gerçekçi değildi.”
Bu apolojiyle ben de onyıllardır karşılaşıyorum. İki farklı aşamada, iki farklı reaksiyonum oluştu. Militan Marksistliğim sırasında, Kemalizmle devrimseverlik üzerinden kurduğum empati ve sempati ilişkisi, söz konusu fikri kabullenmeme (deyim yerindeyse yutmama) ve içselleştirmeme yol açıyordu. Bu kadar otoritarizm ve totalitarizm arasında, evet, diyordum, Türkiye’deki Tek Parti yönetiminin o kadar da sert yargılanmaması, belki bir nebze mazur görülmesi gerekir. Üstelik yer yer bu toleransı, jakoben Kemalizmin Türk Tarih Tezi gibi ideolojik safsatalarına dahi teşmil etmeye kalktım (bkz Cumhuriyet İdeolojisi ve Fuat Köprülü, 1983, 2. bas. Kopernik Yayınları, 2018, s. 67-79). Aynı söylem şimdi önüme geldiğinde ise karşılığım şöyle oluyor: Sizinkisi bir apoloji değil ki. Düpedüz bir itiraf. Zira aslında Tek Parti yönetiminin hangi “aile”ye mensup olduğunu; başka ne gibi rejimlerle karşılaştırılması gerektiğini; diktatörlükler arasında bir diktatörlüğü temsil ettiğini; fantastik tarih kurgularının da bilhassa Nazi ırkçılığına yaklaştığını, hattâ düpedüz oralardan esinlendiğini söylemiş oluyorsunuz.
Buna karşılık Alper Görmüş, ilk okuduğumda da farketmiş ve sonra yazarım diye düşünmüştüm, biraz farklı bir rota çizdi 28 Ekim yazısında. Bir kere, Cumhuriyeti daha ilk kuruluşundan (resmen 29 Ekim 1923’ten) itibaren hep aynı otoriter projeymiş gibi görmek anlamına gelen bir anlatım tutturdu. Oysa İttihatçı geleneğinden ve Millî Mücadelenin yürütülüp kazanılma tarzından kaynaklanan belirli bir otoritarizm damarı (bazen güçlü, bazen zayıf da olsa) atmaya devam ediyordu ama Tek Parti diktatörlüğü gene de 1923’te kurulmadı. İlk iki yılın biraz farklı, görece hafif liberal (ve birden fazla partiye ilk ağızda izin veren) havasını da ters yüz etmek pahasına, asıl 1925-27 kriziyle kuruldu. Ya da o krizin hemen başında Takrir-i Sükûn Kanunu’yla kuruldu ve bitiminde Nutuk ile tâyin edici meşruiyet söylemine kavuştu. Tarihin bu tür virajları, zigzagları ve yol kazalarının silinip herşeyin ilksel (primordial) bir “öz”ün, bir “niyet”in Hegelci bir şekilde kendi kendisini açımlamasına indirgenmesini fazla deterministik ve metodolojik açıdan hatâlı buluyorum.
Fakat Görmüş’ten asıl ayrıldığım nokta, Avrupa’daki ortam ile Türkiye’nin ilişkisini kurma tarzı oldu. Benim yukarıda ifade ettiğim, “evet, doğru, hepsi bir bakıma aynı fasiledendi ve bu da iyi değil kötü, hem de çok kötü bir şeydir” diye özetlenebilecek tavırdan farklı olarak Alper Görmüş, Kemalist apolojiyi (mealen) “hayır, Avrupa hiç de öyle değildi” diye çürütme yolunu tercih etti. Bu doğrultuda, Şükrü Hanioğlu’nun 2011’deki bazı yazılarından uzun alıntılar yaptı. Hanioğlu’nun özellikle
(a) “Harb-i Umumî sonrası Avrupa’sında yükselen eğilim ‘otoriter ve totaliterlik’ değil ‘anayasacılık, çoğulculuk ve demokrasi’ olmuştur. … Bolşevikler haricinde, üç eski imparatorluğun Avrupa topraklarındaki yıkıntıları üzerine kurulan tüm yeni devletler bu değerleri ön plana çıkaran rejimler inşa etmeye gayret etmişlerdir”;
(b) “Siyaset bilimcileri 1923’te Avrupa’da mevcut otuz iki devletten yirmi sekizinin ‘çoğulcu demokrasi’ rejimine sahip olduğunu tesbit etmişlerdir”;
ve (c) “Avrupa’da ‘otoriter ve totaliter’ karakterli rejimlerin egemenliği Büyük Depresyon’un etkilerinin ağır biçimde hissedildiği 1930’lu yıllarda belirginleşmiştir”
cümlelerine yaslandı. Alper Görmüş, buradan hareketle Kemalist otoritarizmin uluslararası bir zemini ve çerçevesinin mevcut olmadığını savunmaya vardı.
Bunun yanlış olduğu ve yanlışın tabii Alper Görmüş’le değil, son derece istisnaî olarak, günümüzde Türkiye’nin gerçekten en önemli tarihçileri arasında yer alan Şükrü Hanioğlu’yla başladığı kanısındayım. Geç Osmanlı, İttihatçı ve Erken Cumhuriyet dönemlerinin uluslararası ölçekte en önemli iki üç uzmanından biri olan Hanioğlu’nun Avrupa’ya bakışını, (herhalde aynen Alper Görmüş gibi) Atatürkçü mazeretçiliğe hiçbir pay bırakmama endişesinin biraz eğriltmiş olabileceğini sanıyorum. Fakat sonuçta, neresinden bakarsam bakayım 1920’ler ile 30’lar arasında çizdiği tezada katılamıyorum. Bir kere, tarihte mükemmel bir senkronizasyon (eş-anlılık) pek mümkün olmaz. Makro-dinamikler kendilerini her ülkede, aynı lâhzada açığa vurmaz. Tersten söylersek, büyük ideo-politik cereyanları, 1920’ler ayrı, 1930’lar ayrı diye bölebilir miyiz, doğrusu şüpheliyim. Bu bakımdan, (mealen) “Cumhuriyet 1923’te kuruldu, öyleyse 1930’ların eğilimlerinin dışındadır” tarzı bir genellemeyi hayli tereddütle karşılıyorum. Kendi payıma, Cumhuriyetin otoritarizmini 20’leri ve 30’larıyla o kısacık iki savaş arası dönemin bütünsel havası ve eğilimlerine son derece yatkın ve uygun buluyorum. Hele (Şükrü Hanioğlu’nun biraz fazla küçük bir paranteze aldığı) Sovyet modelinin 1919’dan itibaren kuvvetle hissedilen etkisinin bu bağlamda derinlemesine hesaba katılmasını; Kemalizmin kendi milliyetçi (anti-komünist) otoritarizminin, komünizmin otoritarizmi ile fazlasıyla paralel ve elele gittiğini, birbirlerini karşılıklı etkiledikleri ve içiçe geçtiklerini savunuyorum.
Bu Sovyet/Bolşevik faktörü de dahil, ikincisi, 20’ler ve 30’lar arasında Hanioğlu’nun çizdiği keskin ayırım bana olgusal bakımdan da yanlış geliyor. Otoritarizm ve totalitarizm tabii asıl 1930’larda doruğa çıktı. Ama bu trend 1920’lerin başından itibaren çok net biçimde mevcut. Kendi 1918-39 arasında, demokrasinin yükselişi ve çöküşü yazımda (11 Ağustos 2019) bunu göstermeye çalışmıştım. Horthy, Rivera, Pilsudski, I. Aleksandr, Metaxas, II. Karol ve Antonescu’ları tek tek hatırlatmıştım. Bunlardan ilk dördü (dört ayrı ülkede) hep 1920’ler demek. Sadece son üçü (iki ayrı ülkede) 1930’lara uzanıyor. İsterseniz baştan sayalım. SSCB’de Lenin ve Stalin, tabii bütün 1920’ler. Macaristan’da Amiral Horthy darbesi ve diktatörlüğü 1920-1944. İtalya’da Mussolini ve Faşizm, 1919-21 arasında yükselip 1922’de iktidara geldi. İspanya’da Rivera’nın darbesi ve doğrudan askerî yönetimi 1923-25, kral himayesindeki “sivil” başbakanlığı 1925-30. Polonya’da, Pilsudski’nin askerî darbesi 12-14 Mayıs 1926 (ve diktatörlüğü 1926-35). Portekiz’de Oscar Carmona’nın da aktif rol oynadığı, sonrasında mirasına Salazar’ın konacağı askerî darbe, 28 Mayıs 1926. Sonraki adıyla Yugoslavya’da, Kral I. Aleksandr’ın anayasayı (ve meşrutî monarşiyi) rafa kaldırıp kendi kraliyet diktatörlüğünü (royal dictatorship) kurması 1929. Ardından onları Almanya’da Hitler (1933), Avusturya faşizmi (1934), Yunanistan’da Metaxas (1936-41) ve Romanya’da Kral II. Karol (1938-41) ile Mareşal Antonescu izleyecek. Şöyle bir denedim; (Türkiye hariç) 11 diktatörlük sıraladım ki, 7’si 1920’lerde, 4’ü 1930’larda kuruluyor. Hani nerede, 1923’te 28/32 oranında teessüs etmiş ve Büyük Bunalım yıllarına kadar Avrupa’ya hâkim çoğulcu demokrasi ideali? Kaldı ki, yukarıda tek tek adını verdiğim diktatörlüklerin öncesinde veya etrafında da, demokrasiden söz etmek çok zor. Önemli bir bölümünde, sonunda otoritarizme açılacak olan istikrarsızlık koşulları hâkim (Weimar Almanyası gibi). İngiltere, Fransa, Hollanda, Belçika, İsviçre, İsveç, Norveç, Danimarka, Çekoslovakya. Bütün sarsıntılarıyla birlikte demokrasinin kapsamı, işte bu dokuz on ülkeden ibaret.
Bütün bunları şimdi gündeme getirmemin bir nedeni var. Türkiye’nin dünyayla (demokrasinin dünya çapında yükselişi ve çöküşüyle) ilişkisini, üç dört ay önce de gündeme getirmeyi denemiştim. Tabii fazla geniş tutmuştum kapsamını. Nâzım ve 1945’te dünyanın hali (9 Ağustos); Çığlıklar, feryatlar, haykırışlar (10 Ağustos); demin sözünü ettiğim 1918-39 arasında, demokrasinin yükselişi ve çöküşü (11 Ağustos); Demokrasinin 1945-2000 yükselişi (13 Ağustos); Formel ve informel imparatorluklar (14 Ağustos); Küçük ve büyük birimler (15-16 Ağustos); Pandora’nın kutusu açılınca (16-17 Ağustos); Galip Batı’nın hubris’i (ve sonuçları) (17-18 Ağustos). Tükenmiş ve bırakmıştım o noktada. Ama bırakmadan önce, şu noktaları gündeme getirebilmiştim en azından: (1) Türkiye de zerrece dışında değildi bu otoriterleşme ve diktatörleşme eğiliminin. Nitekim Cumhuriyet rejiminin kuruluşu için ister 1923’ü, ister 1925-27’yi seçin, Horthy - Mussolini - Rivera - Pilsudski - Carmona - Kral I. Aleksandr zincirinin içinde ve tam ortasında demekti. (2) Buradan hareketle, bugün demokrasinin dünyadaki konumu ile Türkiye’deki konumu arasında nasıl bir ilişki kurulabilirdi?
Buradan devam edebilmeyi umuyorum.
Yazarlar
-
Fehmi KORU3809 sayfa ve temel çelişki 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEAhtapotun kolları 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANMahkemeye düşmüş siyaset 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKRus cinleri imana nasıl hizmet etti? Tuhaf bir Soğuk Savaş hikâyesi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları




























































































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024