Necati KUR

KÖY ENSTİTÜLERİ
18.04.2014
1723

 Köy Enstitüleri’ni başarılı kılan, bugün bile hala anmamıza neden olan temel ilke insana verilen değerdir. İnsanın sistemin merkezine alınmasıdır. Öznesinin insan olmasıdır,

Köy Enstitüleri (K.E.) bundan 74 yıl önce 1940 yılında kuruldu. Ben uzun uzun kuruluş tarihçesini anlatmayacağım. Niçin kuruldu? Öğretmen yetiştirmede nasıl bir eğitim anlayışı vardı? Bunları anlatmaya çalışacağım.

K.E., köylerde ilkokuldan sonra, okumak isteyip okuyamayan yoksul aile çocukları seçilerek ailelerinin de isteğiyle okullara alınmıştır. Enstitülerin kuruluşunda İsmail Hakkı Tonguç’un büyük katkıları olmuştur. Tonguç, köyün kalkınması ve canlanmasının yolunun kendi içinden çıkan unsurlarla olabileceğini söyler. “Bu doğru bir tespittir. Sorunu canlı olarak kim yaşıyorsa o daha iyi bilir. Çözümü de daha doğru yapar.” deyip, enstitülerde eğitim anlayışına değineyim.

Enstitülerde çok yönlü eğitim dikkate alınmıştır. Her insanın kendine göre yetenekleri vardır. Örneğin edebiyat, matematik, fen, resim, müzik, spor, insanların ileride sadece mesleği olacağı için değil,  insanların doğal ihtiyaçları olduğu için öğrenilir. Enstitüler, öğrencilerin yeteneklerini, ilgi alanlarını dikkate almıştır.

K.E., gerçek yaşam içinde sürdürdükleri ve böyle bir yaşam kurmayı hedefledikleri için, kız-erkek karma eğitimi daha başlangıçta yürürlüğe koymuşlardır. Enstitülerde kızlara yönetim ve liderlik konularında rol verilmiştir.

Bazı çevrelerin sandıkları gibi enstitüler, kendi içlerine kapalı yapılar değildi. Yerel kültürlerini öğrenir, okullara yakın köyleri ziyaretlerde bulunup, oralarda tarım, hayvancılık gibi konularda uygulamalar yaparlardı.

Bununla birlikte, evrensel kültüre de açılmışlardır. Dünya klasikleri tercüme edilmiş, sanat, tiyatro, müzik alanlarında çeşitli etkinlikler yapılmıştır. Okulda her gün bir saat zorunlu kitap okunuyordu. Gorki, Zola, Tolstloy  gibi klasikler okunuyordu. Yılda her öğretmen ve öğrenci en az 24 kitap okumak zorundaydı. Okullarda mandolin. bağlama, keman, akordeon, piyano gibi enstrümanlar vardı. Âşık Veysel, Ruhi Su gibi ustalar müzik derslerine giriyorlardı.

Enstitülerin en önemli özelliklerinden biri de üretkenlik ve yaşamın içinde yaparak yaşayarak öğrenmedir. Okul binalarını, kalacakları yurtları, işlik atölyelerini ve ekip biçecekleri bahçeleri öğretmenleriyle birlikte kendileri hazırlamışlardır. 1940-1948 arası 21 K.E. açılmıştır. Hangi okulda hangi ürün ne kadar üretilmiş, hepsini yazma olanağım yok. Bir kaç örnekle anlatmaya çalışayım.

Çifteler K.E.; 1945-1946 yılında 40.531 kg buğday,13.090 kg arpa,10,000 kg patates, 25.000 kg kabak, bundan başka mercimek, fasulye, biber, domates, pırasa, turp, lahana, havuç v.b. birçok sebze üretmiştir.

1940-1947 arası Akçadağ K.E.; 9500 kg kayısı, 250’şer kg elma ve armut, 200’er kg kiraz ve vişne gibi meyve üretmiştir.

Hasanoğlan K.E.; hayvancılık, 17 sığır, 12 at, 5 katır, 430 koyun, 130 kümes hayvanı (Kaynak: Niyazi  Altunya, K.E. Toplu Bakış).

Kıtlık yıllarının yaşandığı 2. Dünya Savaşı sürecinde bunları üretmek bir zorunluluk olduğu kadar, eğitim anlayışıyla örtüşen bir model oluşturmuştur. Üretime dayalı bir eğitim anlayışı olduğu için öğrenciler topluca tatile çıkmazlardı. Sırayla bir buçuk ay tatil yaparlardı. Ayrıca okul ve zaman zaman kendileri için gerekli araç gereçleri demir ve marangoz atölyelerinde üretirlerdi.

Enstitülerde demokratik işleyiş çok önemliydi. Öğrenciler eğitim ve üretimin planlanması süreçlerine katılırlardı. Her hafta sonu toplandıklarında bir haftanın değerlendirilmesi yapılırdı. Eksik ya da yanlış olan işler varsa yapıcı bir şekilde eleştirilirdi. Öğrenciler gerekli süreçlerde yönetime de katılırlardı. Yerimin yeterli olduğu oranda K.E.’ni anlatmaya çalıştım. Elbette daha çok anlatılacak yazılacaklar var. En önemli bir olgu da enstitülerde sınava ve elemeye dayalı bir eğitim anlayışı olmamıştır. Bu gün sınava dayalı bir eğitim anlayışının sonuçlarını çok kötü bir şekilde görüyoruz. Bu öğretim yılında 2 milyonun üstünde öğrenci YGS sınavına girdi. ÖSYM verilerine göre 900 bin aday fen, 420 bin aday matematik dersinden tek bir soru yapamadılar. Bu eğitim sistemini ortaya koyması bakımından korkunç bir rakam.  Öğretmenler, sendikalar, veliler, öğrencilerin dışlandığı, yaz-boz tahtasına çevrilmiş bir eğitim anlayışı... Herkes şapkasını önüne koyup düşünmeli.

Bilgiye ulaşmaya, teknolojiyi kullanmayı öğrenebilen, öğrenmenin yollarını öğreten demokratik katılımın sağlandığı bir eğitim süreci hepimizin özlemi. Umarım, K.E. gibi kişinin aklını özgürleştiren, insanda var olan yeteneklerin tümünü geliştiren, araştıran, sorgulayan, yaratan insan yetiştirmeyi başarırız.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar