Osman CAN
Türkiye’de Başbakan’ın Köln ziyaretinin gölgesinde çokça öne çıkmayan Avrupa Parlamento seçimleri sonuçlandı. Sonuçlar medya tarafından “şok” ve “şaşkınlık” başlıkları ile verilirken, gerçekte durum ne şok ne de şaşkınlık olarak nitelendirilmeyi hak ediyor.
Avrupa’da gittikçe artan aşırı sağ eğilimler çoktandır Avrupa üzerinde dolaşan bir hayalet olarak zihinleri meşgul ediyor. Batı’nın “ekonomik refah” ve “steril ve homojen orta sınıf” denklemi, özellikle soğuk savaşın ardından bozulmaya başladı. Avrupa’ya yoğun ekonomik motifli göçlerin meydana getirdiği işgücü arzının ve kültürel heterojenliğin yol açtığı meydan okumaların “Avrupalı kimliği”nde bir sarsıntıya yol açtığı görülüyor. Küreselleşmenin sermaye ve yatırımları Avrupa dışı alanlara kaydırmasının yol açtığı, taşeronlaşma, işsizlik ve gelir uçurumu sorunları da gelecek kaygısıyla birlikte bir özgüven sorununu beraberinde getiriyor. Avrupa’nın gittikçe genişlemesi de kontrol kaybı duygusunu güçlendiriyor.
“Kimlikte yaşanan sarsıntılar”, “kontrol kaybı”, “gelecek kaygısı” ve “özgüven sorunu” gibi başlıklar ile “sağ veya aşırı sağın yükselişi” başlıkları birbirine çok yabancı başlıklar değil. Dolayısıyla Avrupa Parlamentosu seçimlerinde aşırı sağın elde ettiği başarı sürpriz değil.
Ancak bu parametreler sadece sağ veya aşırı sağ ile sınırlı bir etkiye sahip değil. Genişleme ve özellikle Türkiye söz konusu olduğunda son birkaç yıldır aşırı sağ ile sol, yeşil ve liberal kesitler arasındaki keskin çizgilerin gittikçe kaybolduğu görülüyor. Sağcı Juncker ile solcu Schulz Türkiye konusunda kol kola bir portre sunabiliyor.
Diğer taraftan aynı gelişmenin çok paradoksal bir şekilde Türkiye’de yaşandığını söylemek gerekir.
Dün 54. yıldönümünü yaşadığımız 27 Mayıs 1960 askeri darbesiyle ülkenin kaderine anayasal olarak hakim olan sınıf, son on yılda yaşanan demokratikleşme hamlesiyle iktidarını yitiriyor. Kurumlar üzerindeki kontrollerini kaybediyor. Asker darbe yapmıyor. Yargı parti kapatma davası açmıyor. Yargı üzerinden girişilen darbe girişimleri ise başarıya ulaşmıyor.
Ayrıcalıklarını kaybediyor ve sıradan vatandaşlarla eşitleniyor, ancak bunu içlerine sindiremiyorlar. Şimdiki iktidar kaybının onlarda aynı zamanda bir kontrol kaybı, gelecek kaygısı ve özgüven sorunu yaratıyor. Sonuç olarak irrasyonel ve negatif bir siyaset sarmalına girerek tarih dışı kalıyor.
Paradoksun belirginleştiği nokta da burası. Aynı sorunlar Batı’da aşırı sağın yükselişine yol açarken, Türkiye’de kendini “sol” veya “sosyal demokrat” olarak tanımlayan, liberalliği de yaşam tarzı liberalliğiyle sınırlı, topluma yabancı azınlığın radikalleşmesine yol açıyor.
Burada İdris Küçükömer’in “Türkiye’de sağ gerçek anlamıyla sol, sol ise gerçek anlamıyla sağdır”saptaması yeniden güncellik kazanıyor. Aşırı sağı üreten parametreler daima aşırı sağ üretir ve Türkiye’de de mevcut durumda radikalleşen sınıf, duruma göre sol, liberal veya çevreci bir jargon kullansa da özünde “sağ”dır.
İşin ilgin tarafı ise Batı’da hem sağ, hem de sol, Türkiye söz konusu olduğunda aynı şekilde sağcılaşıyor ve Türkiye’yi radikalleşen bu sınıf üzerinden okumaya ve değerlendirmeye çalışıyor. Belki de böylesi işine geliyor.
Bu yüzden son dört yıldır Türkiye’nin demokratikleşmesinde olumlu ivme anlamına gelebilecek müzakere başlıklarının açılmasını bloke ediyor.
Avrupa Parlamentosu seçimlerinden Avrupa liberalleri ve demokratları ders çıkaracaksa, ilk ders herhalde Türkiye ile ilgili olmalı; müzakereleri bloke etmekten ve Türkiye’yi antidemokratik ve antiliberal bir kesit üzerinden değerlendirmeyi yeniden gözden geçirmelidir.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
24.03.2021
9.01.2021
20.07.2020
12.07.2020
23.06.2020
20.06.2020
20.06.2020
24.04.2019
18.01.2017
1.02.2015