Uğur Gürses
2021-23 dönemini kapsayan 3 yıllık program Bakan Berat Albayrak tarafından açıklandı. Programın adı “Yeni Ekonomik Program” ama her yıl üzerine bir “yeni” daha ekleniyor. Bu yıl icat edilen program teması, “Yeni Dengelenme | Yeni Normal | Yeni Ekonomi” olmuş.
Ekonominin yapısal sorunlarına değil sorunların açığa çıkardığı semptom ve belirtilere “şal örten” bir çizgi sergileyen ekonomi yönetiminin, program sunuşunda yüzlerce kez “yeni” diyerek bu programa yeni nitelik sağlaması mümkün değil; “Eski hamam, eski tastan” yeni ekonomi çıkmaz.
Programın sunumundan sonra bakanın, gazeteci Hakan Güldağ’ın döviz kurlarının ne olacağına dair sorusuna verdiği yanıt şaşırtıcı: “Kur benim için hiç önemli değil. Hiç işin o tarafına bakmıyorum. Sanayi sağlam, üretim tarafı sağlam. Kur meselesinde bu süreçten en kârlı çıkan biz olacağız, çünkü artık kurun kontrolü bizim elimizde” diyor.
Ekonominin temel sorunları ve nasıl yönetildiği nihayetinde döviz kuruna, yani Türk Lirasının değerine yansıyor. Başka ülkelerin bastığı paraları satarak TL’ye itibar kazandıracağını sanan bir yönetimin, ülke rezervlerini çarçur ettikten sonra bu sözleri söylemesi başka bir ülkede olsa skandal olarak nitelenirdi. Döviz kuru denilen aslında TL’nin değeri demek; bununla ilgili kaygı bir tarafa ilgi kaybı bile anlaşılır değil. Ayrıca, rezervleri eritip kurun kontrolünü kaybettikten sonra “kontrol bizde” demesine de psikolojide ne deniyordu?
Bu “sorunları önemsizleştirme” çabası, mevcut ekonomi yönetiminin “sorunlara değil, semptomlara müdahale” bakışını ortaya koyuyor; topluma, “bilmiyorsanız duymuyorsanız önemsemiyorsanız mutlusunuz” biçiminde yatıştırma, unutturma çabası.
Ancak bakan da “görmezsem mutlu olurum” şiarında çok haksız değil; kuru kontrol edebileceğini düşünüp 100 milyar dolardan fazla ülke rezervini sıfırladıktan sonra, kurun rekor seviyede olduğu gün sunum için sahne aldığında yüzene vurulan bir soru ile karşılaşmak can sıkıcı olsa gerek.
Çizilmiş hedefe uydurulan varsayımlar
İşte bu tablo içinde açıklanan ekonomi programı özetle şöyle bir tahmin varsayımı içeriyor; 2021’de yüzde 5.8’lik bir büyüme patikasına, izleyen yıllarda yüzde 5’lik büyüme ile gidileceğini.

Peki nasıl olacakmış?
2021’de ihracat 2 puan, toplam iç talep de 3.8 puan katkı vermesi varsayımı ile.
Ya pandemi varsayımı? Buna dair hiçbir varsayım, tahmin konulmamış. Programın ana metninde hiçbir senaryo yer almıyor. Belli ki bu senaryo ihtiyacı sonradan akla gelmiş, bu da konuşma-sunum metnine girmiş.
Bakan Albayrak, sadece 2021 için düşük kulvarlı bir büyüme tahmini “kötü senaryo” olarak 2020’de yüzde 0.3 büyüme yerine yüzde 1.5 küçülme, 2021’de de yüzde 5.8 büyüme yerine yüzde 3.7 büyüme senaryosunu açıkladı.
Programın nasıl olduğu, ayrıntılarının ne olduğu bilinmeden böyle bir büyüme senaryosunu gören kimi analistler “ah çok gerçekçi olmuş” diyerek bakanın arzu ettiği “vitrini” sağlıyorlar.
Sorun şurada; pandemi nedeniyle bir belirsizlik var doğru, ancak sorun pandemi dışında ana varsayımlarda belirgin bir tutarsızlık olması. Örneğin, yakın bir gösterge olan 2020 yılsonu enflasyon oranı yüzde 10.5 olarak tahmin edilmiş. Bu, yılın kalan 4 ayında toplam 3 puanlık enflasyon varsayıldığı anlamına geliyor.
Son üç ayda yüzde 14, sadece son bir ayda yüzde 7 artan döviz kurları söz konusuyken, bankaları TL mevduat toplamaktan uzak tutan “aktif rasyosu” gibi bir saçmalık yürürlükteyken, arka kapı politikaları ile kuru kontrol etme, devasa kredi genişlemesi ve negatif reel faiz ortamı yaratan bir para politikası hala aynı çizgide giderek faiz artırımını bile “mış gibi yaparken”, aylık ortalama binde 7.5’luk bir enflasyon tahmini bile gerçeklerden uzak.
Gelecek kaygılarına “Alice” tablosu
Kaldı ki; milli gelir ve enflasyon tahminlerinin yanında döviz kurlarına dair varsayımlar da “Alice harikalar diyarında” kıvamında yapılmış. Bugünkü kurların 7.85 seviyesinde olduğu dikkate alınırsa üç yıl sonrası için, 2021’de ortalama 7.67, 2023 için de 8’lik bir kur tahmini ciddiye alınacak gibi değil. Zira bu kurun olması için Türkiye’de enflasyonun kayda değer biçimde geriletilmesi, hane halkının güveninin kayda değer biçimde yüksek olması gerekiyor. Bunun için de Türkiye’de halkın tüm kesimine güven veren bir siyasi atmosfer gerekiyor.

Bu tahminler sinyal açısından da sorunlu. Bugün “8’e çeyrek kala” seviyedeki dolar kurunu gören tasarrufçu, bu kur seviyesinin 3 yıl sonra gerçekleşeceğine inanır mı?
Hem yerleşik tasarrufçuların güvenini sarsan hem de yerleşik olmayan yatırımcılara “paramıza saldıran güçler” denilerek paralarını alıp çıkmaya mecbur eden bir hükümetin TL’ye değer kazandırma senaryosu gerçekçi değil.
Ayrıca döviz kurlarının temel belirleyicisi olan ödemeler dengesinde 2021 ve devamında oldukça minimal bir açık senaryosu da hayal. Bu olsa olsa dışa kapanmış, sermaye hareketleri kısıtlanmış, ekonomisi sıfır büyüme patikasında mümkün olabilir.
Bugünkü ekonomik politika çerçevesi ve yönetim tarzı ile hem cari açığı yüzde 2’nin altında tutup hem de yüzde 5 büyüyen bir ekonomi tablosu, olsa olsa “hayal tüccarlığı”.
Ekonomik büyümenin kaynakları olarak 2021’de ihracatın 2 puan, toplam iç talebin de 3.8 puan katkı vermesi varsayımı ile yüzde 5.8 büyüme senaryosunda, kamu tüketimi yüzde 2.2 küçülürken, özel tüketimin yüzde 5.7 büyüyeceği varsayılıyor. Henüz kısa çalışma ödeneği ve zorunlu izne çıkarılarak işsizlik ödeneği alan 5 milyon kişinin düşük bir ücretle hayatlarını idameye çalışırken, işi olup da mevcut çalışanların da tanık oldukları bu belirsiz tabloda tüketim artışını nasıl gerçekleştirecekleri muamma. Daha fazlası bunun için, 2020’deki devasa genişlemeden sonra nasıl yeni bir kredi genişlemesi tahmin edilmiş, bu bilinmiyor?
Ayrıca, ekonomide milli gelirin yüzde 30’a yakın bir dilimini oluşturan yatırımlarda da kamunun yüzde 14.2, özel kesimin de yüzde 5.1 yatırım büyümesi sağlayacakları varsayılmış. Kamu bir tarafa, özel kesimin henüz salgın sona ermeden, salgının hasarını görmeden yatırım yapması mümkün görünmüyor. Son 8 çeyrekte ortalama yüzde 8.9 küçülen kamu dahil sabit sermaye yatırımlarının birden artışa geçmesi için hangi neden var?
Pandemi krizinde şirketlerin kapalı kalma, talep çökmesi ve kur zıplaması ile karşılaştıkları hasarlara dair program metninde bir politika çerçevesi de ortaya çıkmıyor. Bugün alttan alta büyüyen şirketler kesimindeki zorlukları ve potansiyel batıklara ön alıcı bir açı olmaması, olayların gerisinde kalma fotoğrafını perçinliyor.
Türkiye YEP’te öngörüldüğü gibi 2021’de diyelim ki yüzde 5.7 büyüdü, deflatör de varsayımındaki gibi yüzde 9.7 olsa; 2021’de ortalama kur, bugünkü kurun tüm yıl boyunca sabit kalarak 7.85’de duracağı varsayımı altında 719 milyar dolarlık bir milli gelir sağlıyor. 2020’de öngörülen ise 702 milyar dolar.
Türkiye bu milli gelirle 2009 seviyesine geri dönerken, 2013’teki 950 milyar dolarlık zirvenin de 250 milyar dolar altına düşmüş oldu.
Dahası yine program varsayımlarındaki gibi 2022 ve 2023’te yüzde 5 büyüdüğünü hesaba katalım. Deflatörler de programda öngörüldüğü gibi olsun. Yıllık kurun da 2021 için yukarıda varsaydığımız 7.85’in üzerine her yıl deflatör kadar arttığını varsayarsak; 2022 milli geliri 755 milyar dolar, 2023’te ise 793 milyar dolar ediyor. 800 milyar dolara erişemiyoruz bile.

YEP’te öngörüldüğü gibi bugünün döviz kurunun da altında ve 10-15 kuruş üstünde kur tahminleri ile yapılanın, tamamen milli geliri şişik göstermek için olduğu çok açık.
Özeti şu; geçmiş OVP ve YEP tahminleri ve hedeflerinin neden tutmadığının hesabını vermeyen bir program, gerçekçi olmayan varsayımları ile de yine baştan kredisiz başlıyor. Analistlerin geçmişte seslendirdiklerinden farklı değil, “Tutmaz, tutarsa ne ala”.
Uğur Gürses
Yazarlar
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları















































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
15.12.2022
18.07.2022
18.02.2022
13.02.2022
29.01.2022
24.01.2022
17.01.2022
10.01.2022
4.01.2022
2.01.2022