Yıldıray OĞUR
Bu aralar Türkiye’de işlerin iyi gitmediğini söyleyenlere sık sık “Dünya’da da işlerin iyi gitmediği” hatırlatılıyor. Haklı bir hatırlatma. Ama son zamanlarda dünyada işlerin iyi gittiği yerler de var.
Filipinler’de Moro Müslümanları 73 yıldır süren ve binlerce insanın öldüğü çatışmalardan sonra varılan anlaşma gereği düzenlenen referandumda özerklik hakkını kazandı ve savaş bitti.
Afganistan’ı 2001’de işgal eden ABD ile Taliban arasında 17 yıldır süren ve 3500’ü ABD ve koalisyon askeri olmak üzere binlerce insanın ölümüne neden olan savaş da masada bitmek üzere. Katar’da süren barış görüşmelerinden uzlaşma haberi geldi.
Yunanistan ile Makedonya arasında, bizdeki Kürdistan hassasiyetine benzeyen “Makedonya” adının kullanılmasıyla ilgili 27 yıllık krizde de tarihi bir uzlaşmaya varıldı.
Yunanistan’daki koalisyonu bitirse de, müzakerelerle “Kuzey Makedonya” adında anlaşıldı, iki ülkenin lideri birbirinin elini havaya kaldırdı, Makedonya’ya NATO üyeliğinin yolu açıldı.
Son olarak Kosova ile Sırbistan arasındaki 20 yıllık krizde de anlaşma sinyalleri geldi.
Etrafımızdaki ülkeler meselelerini çözerken, ABD Taliban’la masaya otururken, Türk Dışişleri ve İHH Filipinler’de Moro Müslümanlarının özerklik hakkı alması için arabuluculuk yaparken Türkiye, bütün bu örneklerin hepsinden önce çözüm için adım attığı ve epey de yol aldığı kendi kadim meselesinde nostaljik tartışmalarla meşgul.
Seçimlere doğru giderken, büyük bir gerçek ortaya çıktı; HDP ile PKK meğer ilişkiliymiş. Hatta ikisi aslında aynı şeymiş.
Tek bir sorun var; Bu 29 yıldır biliniyor. Bu büyük sırrı en iyi de devlet biliyor.
29 yıl deyince, yaşı yetmeyenlerin kafası karışmış olabilir.
Ama HDP deyince 1990’dan beri kesintisiz süren bir siyasi çizgiden bahsediyoruz.
1990’da Halkın Emek Partisi’nin (HEP) kurulmasıyla başlayan, ardından, kapatıldıkça tekerleme gibi adlarla yeniden kurulan HEP, ÖZEP, ÖZDEP, DEP, HADEP, DEHAP, DTP, BDP, HDP/DBP ile seçimlere girmiş, Meclis’te grup kurmuş, belediyeler yönetmiş legal bir siyasi çizgi bu.
Aslında ilk parti olan HEP, 1990’da SHP’nin içinden doğmuştu.
SHP’nin o gün söylendiği şekliyle yedi “Doğulu” milletvekili, Paris’te Fransa Cumhurbaşkanı Mitterand’ın “Kürt dostu” eşi Bayan Mitterand’ın, Paris Kürt Enstitüsü ile birlikte düzenlendiği Kürt Konferansı’na katılmış, bu yüzden partiden ihraç edilmiş, bunu protesto için aralarında eski DİSK Başkanı Fehmi Işıklar’ın da olduğu partinin sol kanadından yedi milletvekili de istifa etmiş, bu milletvekillerinin bir kısmı da Halkın Emek Partisi’ni kurmuşlardı.
Aynı dönemde Doğu Bloğu devrilmiş, PKK, kendine yeni bir rota çizmeye başlamış, Sovyet desteğini de kaybedince, örgüt içinde legal siyasete geçiş tartışmaları başlamıştı.
Ama Kürt yerine bile “doğulu” denen 1990 yılında, HEP gibi bir partinin devletin onayı olmadan kurulması mümkün değildi.
İlk PKK ilişkisi de o günlerde dillendirildi. Bir MGK’da askerler partinin PKK ile ilişkisi hakkında bir brifing vermiş, bu “tavsiye” üzerine de HEP’in 91 seçimlerine katılması engellenmişti.
Tek yol yüzde 10 barajını geçebilecek bir partiyle ittifak yapmaktı. İlk ittifak teklifi şimdi “HDP kapatılsın” kampanyası yapan Perinçek’in Sosyalist Partisi’nden geldi. Ama ilk ciddi ittifak görüşmesi Refah Partisi ile yapılmıştı. Fakat HEP’in laik sol kanadı bu ittifaka karşı çıkınca bu kez ibre SHP’ye döndü. HEP’liler SHP listelerinden Meclis’e girdiler.
Girer girmez de yemin krizi yaşandı. Ama o günkü Türkiye şartlarına göre oldukça ağır olan o krize rağmen parti iki yıl kapatılmadı. Çünkü devletle PKK arasında görüşmeler sürüyordu.
1993’de parti kapatılmasına rağmen, milletvekilleri önce ÖZEP’e sonra ÖZDEP’e geçtiler. Sonra ÖZDEP kapatıldı. Bu kez vekiller DEP’e geçtiler. DEP de her şeye rağmen bir yıldan fazla Meclis’te faaliyet gösterdi. 94’te devlet PKK görüşmeleri bitince altı DEP vekili dokunulmazlıkları kaldırılarak tutuklandı, DEP kapatıldı.
Ama çoktan HADEP kurulmuştu.
En uzun ömürlü parti de o oldu. Kongresinde bir kişi tarafından Türk bayrağı indirildiği için genel başkanı tutuklanmış HADEP 1994’ten 2003’e kadar açık kaldı. 95 seçimlerinde partinin bir milyon 200 bin oy alması büyük şaşkınlık yarattı. Parti 9 yıl boyunca seçimlere katıldı, belediyeler kazandı.
2003’de PKK’nın ateşkesi bitirmesinin ardından kapatılınca bu kez DEHAP kuruldu.
PKK ile devlet arasında Oslo müzakerelerinin başladığı 2005’de DEHAP kendisini feshedip, Demokratik Toplum Partisi adını aldı. Zaten partinin adı da Öcalan’ın bağımsız Kürdistan’dan vazgeçip, Türkiye’nin toprak bütünlüğü içinde geliştirdiği “demokratik cumhuriyet, demokratik ulus” tezinden alıyordu.
Parti, 2007’de bağımsız adaylarla Meclis’e girdiğinde, daha sonra bazıları dağa giden yöneticileri Başbakan ve Cumhurbaşkanı ile normal bir siyasi parti gibi ilişki kurup, görüşürken, Bahçeli ile Meclis’te tokalaşıp, sohbet ederken de DTP, PKK ile ilişkiliydi.
2009’da DTP kapatılınca yerine kurulan BDP de (Barış ve Demokrasi Partisi) uzaydan gelmemişti. Neyle bağlantılı olduğunu yine en iyi devlet biliyordu.
Öyle olmasa niye 2013’de BDP’li vekillerden heyetler kurulup görüşmek üzere İmralı’ya ve Kandil’e gönderilsin?
29 yıl boyunca bu çizgideki siyasi partilerin PKK ile en yakın ilişkisi bu dönemde, devlet sayesinde kurulmuş oldu.
Daha önce Öcalan’ı, Kandil’deki liderlerle tanışmamış, görmemiş BDP’li siyasetçiler devletin organizasyonu, kosterleri ve imkanlarıyla örgüt liderleriyle tanışıp müzakere ettiler.
Masadaki konulardan biri de HDP’ydi.
BDP’lilerin ne zaman HDP’ye katılacağı, eşbaşkanlarının, adaylarının kimler olacağı, hatta yeni kurulan DBP’nin amblemi bile devletin yetkilisinin de olduğu toplantılarda konuşuldu.
HDP, 2011’de yine çözüm süreci perspektifiyle, Öcalan’ın çizdiği Türk soluyla ittifak projesi çerçesinde Halkların Demokratik Kongresi’nden doğmuş bir parti.
Adındaki Halkların ve demokratik kelimeleri tesadüf değil. 29 yıl boyunca kurulmuş Kürt partileri içinde en az Kürt partisi olan, en Türkiyeli parti HDP.
Bu partinin çözüm süreciyle birlikte kurulup, çözüm sürecinin ortasında 2014 Nisan’ında BDP’nin kendini feshedip, vekillerin HDP’ye katılması herhalde tesadüf değildi. HDP, çözüm sürecinin bir parçası olarak devletin desteklediği bir siyasallaşma ve Türkiyelileşme projesiydi de. O yüzden önüne geniş bir meşruiyet alanı açıldı. Demirtaş Cumhurbaşkanlığı’na aday oldu, medya da göründü.
Yani HDP’nin PKK ile ilişkisini Türkiye’de devletten iyi bilen kimse yok.
Ama bu demek değil ki devlet bunu normalleştirsin, canlı bombacıların cenazelerine vekillerin gitmesine, parti toplantılarında PKK marşları çalınmasına göz yumsun.
Ama sanki ilk defa duymuş gibi de yapmasın.
29 yıldır bu ilişki bilinmesine rağmen bir devlet politikası olarak siyaset kapısı açık bırakılmış, HDP örneğinde olduğu gibi kuruluşu desteklenmiş, Meclis’te grubu olan, liderleriyle, milletvekilleriyle daha önce sık sık görüşülmüş hala görüşülen, vekilleri başkanvekili olarak Meclis’i yöneten, uçaklara VİP bölümünden giren, belediye başkanları olan, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından denetlenen, YSK’da temsilcisi olan, daha dün İstanbul Valiliği’nin miting yapması için izin verilen bir parti HDP.
Çözüm sürecinden savaş pozisyonuna geçilmesiyle ortada kalmış, PKK’nın, Meclis’teki gücünden, muhatap haline gelmesinden, popüler figürler çıkarmasından da pek hoşlanmayıp, daha düşük profilli isimlerle pasifize ettiği bir parti HDP.
Son dört seçimdir de en az beş milyon insanın oyunu alıyor. Son seçimdeki oyu 5 milyon 866 bin 309. Önümüzdeki seçimde de buna yakın bir oy ve onlarca belediye kazanacak.
Bir seçime doğru giderken, siyasi dilin sertleşmesi normal, HDP’yle ittifak üzerinden suçlamalar siyaseten iş yapabilir, HDP’nin zımni görmezlikten gelme anlaşmasını ihlal edip, PKK’yla ilişkisini alenileştirdiği anlarda devlet tarafından dürtülmesi de anlaşılır ama 5 milyon 866 bin 309 kişinin oy verdiği ve vermeye devam edeceği görünen legal bir partiye bir güvenlik sorunu gibi bakmak, onu örgütle eşitlemek, bir ülkeyi güvenli yapmaz.
Meselenin bu kısmı hala siyasi ve sosyal bir meseledir.
Ve şimdi adını bile koymaktan uzakta olsak da, dünya kendi “meseleleri”ni çözerken bizim “o mesele” de hala orada, kaldırıldığı o buzdolabında duruyor.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.06.2025
18.06.2025
16.06.2025
15.06.2025
11.06.2025
8.06.2025
4.06.2025
2.06.2025
1.06.2025
26.05.2025