Ayşe HÜR
Bu haftaki yazımı (Seyit Rıza’nın idamının 78. yıldönümü dolayısıyla Necip Fazıl Kısakürek’in ‘Doğu Faciası’ ve ‘Karaköprü Olayları’ başlıklı yazılarına dairdi) henüz bitirmiştim ki, Paris’te (şimdilik) 127 kişinin ölmesiyle, yüzlerce kişinin yaralanmasıyla sonuçlanan katliamları duydum. (Gece televizyon ve sosyal medyayı izlemediğimden ancak sabahın ilerleyen saatlerinde haberim oldu.) Aynen Ankara Katliamı’nda olduğu gibi çok sarsıldım. Bu ‘küresel’ felaket karşısında yazdığım yazı bana fazla ‘yerel’ göründü ve alelacele rota değiştirdim. Zaman kısıtı yüzünden yeni araştırma yapmaya vaktim olmadı, dolayısıyla eski yazılarımdan bir derleme yaptım. Derlemelerde ‘dikiş yerleri’ belli olur, yazı iyi akmaz. Bu yazıda da böyle olduysa lütfen beni bağışlayın.
Paris’teki katliamlarla ilgili Batı basını önce üç ihtimal üzerinde durdu. Bunlar IŞİD, El Kaide markası altında toplanan terör örgütleri ya da ‘yalnız kurtlar’ denilen bireysel teröristlerdi. (Yeni Şafak’ın Haber Müdürü Recep Yeter ise Twitter’da bir toplantı için Paris’te bulunan Selahattin Demirtaş ve Gültan Kışanak’la ilgili imalarda bulunacak kadar ileri gitti.) Ancak sonra IŞİD katliamları üstlendi. Ardından Fransa Cumhurbaşkanı Holland emin biçimde “IŞİD cihatçılarının Paris saldırıları savaş nedenidir. IŞİD barbarları saldırılarının karşılığını, içeride ve dışarıda, her yerde alacaklar. IŞİD barbarlarına karşı her yerde amansız olacağız,” dedi.
HUNTİNGTON VE MEDENİYETLER ÇATIŞMASI
Hangisi olursa olsun, pek çok yorumcu ünlü ‘Medeniyetler Çatışması’ tezine atıfta bulunmaya başladı yeniden. Tez ne derseniz, sabık ABD Başkanı ‘Baba’ G. Bush’un ‘Yeni Muhafazakâr’ (Neo-Con) teorisyenlerinden Harvard Üniversitesi Profesörü Samuel Huntington, 1993’te Foreign Affairs adlı dergide yayınlanan ‘The Clash of Civilizations’ (Medeniyetler Çatışması) adlı makalesinde özetle, Soğuk Savaş sonrasında Sosyalist ve milliyetçi ideolojilerin yerini, İslamcılık, Hinduculuk, Rusçuluk gibi akımların aldığını, Batının bireyciliği, liberalizmi, anayasacılığı, insan hakları savunuculuğu, veya demokrasi gibi ilkelerinin İslamcı, Budist, Ortodoks vb. kültürlerde çok anlam ifade etmediğini söylemiş ve geleceğin temel çatışmasının dünyaya egemen olan Batı kültürü ile ‘dünyanın geri kalanı’ arasında olduğunu iddia etmişti. Hungtington’un ‘Medeniyetler Çatışması’ kavramı büyük tartışmalara neden olmuş, çok kişi bunun ‘kendi kendi gerçekleştiren kötü bir kehanet’ olduğunu, yani bu kavramsallaşmanın bizatihi kendisinin ‘Batı medeniyeti’ ile ‘öteki medeniyetler’ arasındaki ayrımı körüklediğini iddia ederken, bazıları Huntington’un dünyadaki doğal gidişatı, en erken gören düşünür olduğunu söylediler.
DOĞU-BATI AYRIMININ KÖKLERİ
Hangi görüş olursa olsun bugün kabaca Doğu-Batı çatışması adıyla kodlanan bu derin yarılmanın tezahürlerine değinmeden Doğu (Orient, Şark) ve Batı (Occident, Garp) ayrımlarının ne zaman ortaya çıktığını ararsak, mitolojiye kadar gitmek zorunda kalabiliriz. MÖ.12. Yüzyıl’da gerçekleştiği rivayet olunan Troyalılarla Akhalar arasındaki savaşları, M.Ö. 499-386 yılları arasında gerçekleşen Helen-Pers savaşlarını, 395’te Roma İmparatorluğu’nun Doğu (Bizans) ve Batı (Roma) olarak ayrılmasını, 732’de Endülüslü Araplarla Avrupalı güçler arasındaki Poitiers Savaşı’nı, 1095-1291 arasındaki Haçlı Seferleri’ni ve 1453’te İstanbul’un fethini birer kırılma noktası olarak görebiliriz. Ama bu konudaki en büyük katkıyı Filistin kökenli Amerikan yazarı Edward Said yaptı. 1978’de yayımlanan Şarkiyatçılık (Orientalism/Oryantalizm) adlı eserinin tezlerini özetlemek gerekirse, Said’e göre Rönesans’tan bu yana Avrupalılar Şark’ta direniş görmeden bulunma şansına sahip oldukları için Şark’ı gözlemlemişler ve yazmışlar, Şark zorbalığı, şaşaası, acımasızlığı, şehveti, mezhebi, felsefesi, bilgeliği gibi başlıklarda sadece belli bir coğrafyaya ait olduğu düşünülen karmaşık bir fikirler dizgesi oluşturmuşlar ve bunlara dayanarak Şark’a egemen olmuşlardı. Yani şŞarkiyatçılık bir bilgi-iktidar ilişkisiydi ve bu ilişki ve bu ilişkiyi kuran söylem tek yönlü, tutarlı ve sürekliydi.
ŞARKİYATÇILIK-GARBİYATÇILIK İLİŞKİSİ
Kabaca ‘Batı düşmanlığı’ diye çevirebileceğimiz Garbiyatçılık (Oksidentalizm) kavramı ise Şarkiyatçılık kadar iyi irdelenmiş bir kavram değil. Hintli siyaset bilimci ve tarihçi Partha Chatterjee’ye göre Garbiyatçılık, ‘Doğu’lu diye tanımlanan bölgenin entelektüellerinin Batı’yı algılama tarzı olan ‘tersine Şarkiyatçılık’ diye nitelenebilir. ‘Tersine Şarkiyatçılık/Oryantalizm’ kavramı ilk olarak Suriyeli filozof Sadık Celal el-Azm tarafından Edward Said’i eleştirmek için kullanılmıştı. El-Azm, farklı toplumları incelemenin (özelikle Şarkiyatçılar için) kasten kötü niyet taşıdığı hakkındaki Said’in düşüncesini reddetmişti. Ona göre, kendisininkinden farklı olan kültürleri ve toplumları inceleme arzusu hemen hemen bütün toplumlarca paylaşılan genel bir eğilimdi. Ötekiliğin oluşumdaki temel öncülün yaratıcı bir dışsallatırma olduğunu ve ben/öteki ikiliğinin evrensel bir analiz eğilimi olduğunu öne süren el-Azm, Edward Said’in, Doğu ve Batı arasındaki ayrımı sürdürerek, görünüşte eleştirmek üzere çıktığı yolda Şarkiyatçılığın özcülük hatasına düştüğünü iddia ediyordu. Mehrzad Boroujerdi’ye göre ise, ‘tersine Şarkiyatçılık’, ‘Doğu’lu entelektüel ve siyasi seçkinlerin ‘doğru’ ve ‘gerçek’ kimliklerini yeniden ele geçirme ve nihayet kendilerine mal etme iddiasıyla kullandıkları bir söylemdi. Ona göre, Garbiyatçılık tanım icabı İslamcı düşüncelerin harcında bulunur.
GARBİYATÇILIĞIN DOĞULU KÖKLERİ
Aslında Garbiyatçılığın ortaya çıkışıyla ilgili iki teori var. Bunlardan ilki El Azm ‘ın da dediği gibi Garbiyatçılığın esas olarak Müslüman dünyanın Batı ile ilişkilerinden doğduğunu ileri sürüyor. Örneğin Amin Maalouf, Arapların Gözüyle Haçlı Seferleri adlı eserinde Arapların, bütün Haçlı Seferleri boyunca, Batı’dan gelen yeni fikirlere direndiklerini söyler. Ona göre bu saldırıların en kötü etkisi Arapların kendi içine kapanmasıdır. İstilacı açısından, fethedilen halkın dilini öğrenmek bir beceri iken; yenilenler için fatihin dilini öğrenmek bir uzlaşma, hatta bir ihanettir. Böylece çok sayıda Frenk Arapça öğrenirken, ülke halkı, birkaç Hıristiyan’ın dışında Batılıların dili karşında kayıtsız kalmıştır. Haçlı seferleri, Batı Avrupa için ekonomik ve kültürel gelişmenin önünü açarken, Doğu’da Müslüman topraklarda engellenemez bir gerileme dönemi başlatmıştır. Bu tarihten itibaren gerek küçük Müslüman devletlerinin birbirleriyle olan mücadeleleri, gerekse batıdan Frenklerin ve doğudan Moğolların istilası nedeniyle İslam dünyası kendi içine kapanmıştır. Dayanıksız hale gelmiş, savunmaya çekilmiş ve hoşgörüsüz olmuştur. Bu oluşumlar, Müslüman dünyayı Avrupa’nın sosyal ve ekonomik gelişmesinden uzaklaştırmıştır. Arapların gözünde ‘gelişme’ artık ‘öteki’ olan Avrupa modernizmini ifade etmektedir. Bu bağlamda, onlar iki farklı tavır arasında çelişmişlerdir: Modernizmi reddederek dini ve kültürel temelli kimliğe sarılmak veya kimliğini kaybetme riskini alarak modernizmi kabul etmek…
ARAPLARIN NAHDA HAREKETİ
Bu ikilemin sorunsal olarak ortaya çıktığı dönem ise Arapların Nahda (Uyanış) hareketi, Osmanlı hâkimiyetinde yaşayan ve devletin güç kaybetmesinden rahatsız olan Arap entelektüellerin arasında düşünsel anlamda toplumun ve İslam dininin yeniden yorumlanması olarak ortaya çıkmıştı. Başka bir deyişle Osmanlı İmparatorluğu’nun Batı’nın ‘Şark Sorunu’ içinde çözülmeye başladığı bir dönemde, Araplar toplumunun yeniden inşasına yönelik bir örgütlenme hareketiydi.
Nahda entelektüellerinin en temel sorunsalı Müslümanların aynı zamanda hem otantik hem de modern olabileceği sorunsalıydı. Nahda düşünürleri, modern dönemde İslam’ın yüzyılların uyuşukluğundan kurtarmak için mücadele etmişlerdi. Onlar İslam’ın doğasının rasyonel olduğuna inandıkları için İslami düşüncenin ‘Modern Çağ’da da geçerli olduğunu ileri sürmüşlerdi. Amaç, İslam’ın akılcı yönüyle hem Müslümanların iç durumlarını geliştirmeyi hem de Batı’dan gelen kültürel ve politik tacizlerine karşı mücadele etmekti. Mücadele esas olarak üç biçimde yürütüldü. Birincisi gelenekçiliğin dar yorumlarını aşmak için Kuran’a ve sünnete dönüldü. İkincisi parçalanması muhtemel Osmanlı İmparatorluğu sonucunda ortaya çıkan milli devletlere karşı ümmetin bütünlüğünü esas alan bir ideoloji geliştirildi. Üçüncüsü Batı’ya karşı fiziksel direniş örgütlendi. Bu bağlamda Hasan El Benna ve ardılı Seyid Kutub’un başını çektiği Müslüman Kardeşler hareketinin önemli yeri var. (Bu konudaki yazımı okumak için tıklayın)
SELEFİLİK’TEN İSLAMCILIĞA
Bu üçayaklı ideolojiye veya fikir hareketine ‘İslamcılık’ demek mümkün. En genel anlamıyla İslamcılık, İslam’ı bir bütün olarak (inanç, ibadet, ahlak, felsefe, siyaset, hukuk, eğitim ve öğretim vd) yeniden hayata hakim kılmak ve akılcı bir metotla İslam dünyasını Batı sömürüsünden, zalim yöneticilerden, esaretten, taklitten, hurafelerden kurtarmak; medenileştirmek, birleştirmek, kalkındırmak için yürütülecek her türlü hareket olarak tanımlanıyor. İslamcılığın kökleri (dün televizyonlarda Eski Paris Büyükelçisi Uluç Özülker’in iddia ettiği gibi esas olarak II. Dünya Savaşı sonrası fenomeni olan ‘kötü’ ABD politikalarına değil) 7. Yüzyılda yaşamış olan Ahmed bin Hanbeli’nin başlattığı Selefiye akımına kadar gider. Selefiye esas olarak İslam’ın temel kaynakları olan Kuran’a ve Sünnet’e dönmek demektir. Yüzyıllarca gizli bir akım olarak varlığını sürdüren Selefiye, 13. Yüzyıl ilahiyatçıları İbn-i Teymiyye ve onun öğrencisi İbn Kayyim’el-Cevziyye tarafından yenilenmiş, 18. Yüzyılda Hicaz’lı ilahiyatçı Muhammed bin Abdulvehhab, Selefiye düşüncesini Vehabilik adı altında bir mezhebe dönüştürmüştür. (Bu konudaki yazımı okumak için tıklayın) Selefilik 19. yüzyıldan itibaren modernist olarak nitelendirilen İslami guruplarca İslami Diriliş, Modern İslami Düşünce, İhyacılık, İslami Reform, Islahatcılık veya Çağdaş İslami Düşünce gibi çeşitli isimler altında yeniden üretildi. Bu akımların güç aldığı kötü politikaları Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılışından II. Dünya Savaşı’na kadarki dönemde henüz Ortadoğu’da varolmayan ABD’ye değil, olsa olsa Britanya İmparatorluğu ve Fransa’ya yıkabiliriz. Bu iki gücün etkilerini çeşitli yazılarda irdelemiştim. (Örneğin 1916 Skyes-Picot Anlaşması’na dair şu yazıma bakabilirsiniz: Okumak için tıklayın)
Bu yüzden hızla ilerlersem, 1948’de İsrail Devleti’nin kurulması ve 1967’de Arap-İsrail Savaşı’nda Arapların Batı’nın uzantısı olarak gördükleri İsrail karşısında büyük bir yenilgi almasıyla, Arap entelektüelleri ciddi bir şok ve şaşkınlık yaşadılar. Yenilgi ‘kendi’ ile karşılaşmayı‘öteki’ ile karşılaşmadan çok daha sorunlu hale getirdi. Lübnanlı yazar İlyas Khuri’ye göre, 1967 yenilgisi Arap düşüncesinde bilincin yokluğu, planlamanın yokluğu ve benliğin yokluğu olarak ortaya çıktı. Bu tarihten itibaren gerek sol kanattan Yasin el-Hafız, Sadık Celal el-Azm ve Abdullah Laroui, gerek sağ kanattan Yusuf el-Kardavi ve Constantine Zurayk gibi düşünürler neden yenildiklerini ve bu duruma çare bulmak için ne gibi adımlar atmaları gerektiği üzerine kafa yormaya başladılar. Bulunan cevaplar için ciltlerle kitap yazabiliriz. Cevapların işe yarayıp yaramadığını ise Ortadoğu’nun içinde bulunduğu durum gösteriyor. Varılan bu noktada Radikal İslamcılık, Cihadçılık gibi kavramları ve bunların en uç temsilcisi olan IŞİD’i hepimiz tanıyoruz artık.
İRAN İSLAM DEVRİMİ’NİN ETKİLERİ
Sünni dünyasında bunlar olurken, Şii dünyasında kaynıyordu. 1970’lerde İran’da Şah Pehlevi’nin ‘Beyaz Devrim’i sonucunda kırsal bölgeden kentlere yoğun bir şekilde göç eden halk karşılaştıkları ekonomik zorluklar yüzünden giderek Batılı yaşam biçimini benimsemiş laik kesime ve sisteme karşı muhalefetini arttırmıştı. Avrupa ve daha genel anlamıyla Batı, İran’da geniş bir entelektüel çevre içinde kültürel hastalık anlamına gelen ‘Batıcılık/Garbzedelik’ terimiyle karşılanmıştır. İran’lı entelektüel Celal el-Ahmed şöyle demişti örneğin: “Garbzedelik hastalığından veremden, vebadan söz eder gibi söz ediyorum. Fakat belki bu hastalık daha çok buğday biti istilasına benziyor. Onların buğdaya içeriden nasıl saldırdıklarını gördünüz mü? Kabuk dokunulmadan kalır. Sadece bir kabuk … Tıpkı bir ağacın üstündeki içi boş bir koza gibi. Her neyse ben bir hastalıktan bahsediyorum: Kendisinden çabuk etkilenilen bir çevrede çabucak yayılan bir hastalıktan.”
Ali Şeriati üçüncü dünya entelektüelleri arasında İslam'ı bir kurtuluş mücadelesi ve ideolojisi olarak kullanan en etkili ve görüşleri en yayılmış İranlı yazarlardan biridir. Özellikle, Martinikli Frantz Fanon'un Yeryüzünün Lanetlileri ve Siyah Deri Beyaz Maske kitaplarında oluşturduğu düşüncelerinden çok etkilenen Ali Şeraiti, 1950’lerde, Paris’te kaldığı dönemde, kendisi gibi bu şehirde yaşayan ve siyasi ve düşünsel düzeyde kimlik mücadeleleri veren üçüncü dünya entelektüelleri ile iletişime geçmiş, bağımsızlık hareketlerinden etkilenerek Cezayir’in kurtuluşuna makaleleri ile destek vermişti. Bu dönem Batılı olsun olmasın, hiçbir yazarın Batı’nın tartışılmaz bir model olmadığını düşündüğü bir dönemdi. Şeriati, Batı’nın karşısına otantik bir toplum modeli ve İslam dinini bu modelin temeline oturtan bir bakış açısı benimsiyordu. Bu model zamanla, Batı’nın tıpkı el-Ahmed'de olduğu gibi bir zehir, bir düşman ve hastalık imajlarını üretmeyi sağlayan bir söyleme sahipti. Bir fikir vermesi açısından Ali Şeriati’nin şu çağrısını aktarayım: “Gelin dostlar Avrupa’yı terk edelim; onu maymunca taklit etmekten vazgeçelim. Durup dinlenmeden insanlıktan söz eden, ama nerede insanlara rastlarsa onların kökünü kurutmaya çalışan bu Avrupa’yı kendi kaderi ile baş başa bırakalım.”
Bir başka İranlı düşünür Seyyid Hüseyin Nasr da Batı’yı ‘hastalık’ metaforuyla ele alacaktı. Örneğin Nasr’a göre Rönesans kavramı Greko-Romen putperestliğin manevi açıdan sapkın öğelerini yeniden gündeme getiren, İslam'ın yerini almak üzere dirilen Cahilliye çağının kültür ve değerler yapısını ifade etmekteydi. İlginç olan (veya olmayan) ise Nasr’ın üniversite eğitimini ABD’de alması, 958’de ülkesine dönmesi ve 1979 İran İslam Devrimi’nden sonra tekrar ve temelli olarak ABD’ye göçmesiydi…
İran’da bu ‘zalim’ ve ‘mazlum’ ayrışması, önceleri toplumdaki aristokrat ve dışa bağımlı kapitalistler ile orta sınıf-işçi ve köylü arasındaki ayrışmayı temsil eden bir üçüncü dünya terminolojisi iken; 1979 İran İslam Devrimi’nin lideri Humeyni tarafından bu söylem zamanla ‘Batı’ ile ‘Müslümanlık’ ikilemine dönüştürüldü. Böylece zaman ve mekânın ikiye bölündüğü bir dünya algılaması Batı’nın ötekileştirilmesini derinleştirdi. İran İslam Devrimi, Ürdün, Mısır, Tunus, Fas ve Cezayir'deki kendi siyasi sistemleriyle hoşnut olmayan kökten dinci grupların yeniden güçlenmesini sağladı.
GARBİYATÇILIĞIN BATILI KÖKLERİ
Garbiyatçılığın kökenini başka yerlerde arayanlar da oldu. Örneğin Hollandalı Ian Buruma ve İsrailli Avishai Margalit, 2004’de yayınladıkları Garbiyatçılık:Düşmanlarının Gözünde Batı adlı kitaplarında Doğu’nun Batı’yı nasıl ahlaksızlığa, çürümüşlüğe, makineleşmeye indirgediğinin izlerini sürerken, garbiyatçılığı otomatik olarak şarkiyatçılığın karşısına koymamışlardı. Yazarlara göre günümüzde İslamcı köktenciliğin bayraktarlığını yaptığı Batı kentlerinde yaşayanların ruhtan ve ahlaktan yoksun oldukları iddiası, Batı ekonomilerinin aç gözlü bir iştaha ile yönlendirildiği ya da finans dünyasını Yahudi komplosunun yönettiği meselesi hiç yeni temalar değildi. Hele, 20. Yüzyılda ortaya çıkmış İslami ve/veya Ortadoğulu kavramlar hiç değildi. Aksine 15. yüzyıl Reform Hareketi, 18. yüzyıl Alman Romantizmi, 19. yüzyıl Panslavizmi, 1930’ların faşizmi, nasyonal sosyalizmi ve komünizmi ile 1940’ların Japon Şintoizminin, 1980 sonrasının radikal İslamcılığının ve küreselleşmenin ortaklaşa doğurduğu bir kanser uruydu, bizzat Batı’nın (Frenkistan’ın) yarattığı bir çeşit Frankeştayn canavarıydı. Ancak bu canavarın yüzyıllardır ağır sosyal, ekonomik, politik, kültürel sorunlarla boğuşan ‘İslam Dünyası’nda kendisine mümbit bir toprak bulduğu açıktı…
İster Doğu ister Batı kökenli olsun, “Garbiyatçılık Şarkiyatçılığın, Batı’nın ya da yerel despotların açtığı yaralara merhem olabildi mi?” sorusuna Doğulunun kendisini ‘ezilmiş bir masum’ olarak sunma kolaycılığının ardına gizlendiğini ve kimliğini İslam gibi farkları göz ardı eden ve tamamen kendine ait özellikler üzerinden kurarak, Batı'ya alternatif oluşturduğunu sandığını söyleyen Edward Said’in bu soruya cevabı kesin bir ‘hayır’ olmuştu. Ancak bu cevap bile Pakistanlı yazar İbn Warraq’ı ikna etmemişti. Warraq’a göre, Said’in Şarkiyatçılık kitabı bütün bir Arap kuşağına kendine acıma sanatını, “kötü emperyalistler, ırkçılar ve Siyonistler olmasa, gene olağanüstü bir durumda olurduk” fikrini öğretmiş; 1980’li yılların İslamcı köktendinci kuşağını yüreklendirmiş; İslam’a yönelik her tür eleştiriyi sessizliğe mahkûm etmiş, hatta bulgularıyla İslami duyarlıkları incitebileceklerinden korkan ve şarkiyatçılıkla yaftalanma riskini göze alamayan seçkin İslam bilginlerinin araştırmalarını durma noktasına getirmişti.
ABD’NİN YEŞİL KUŞAK PROJESİ
Ancak, 1979’da Sovyetler Birliği’nin Afganistan’ı işgal etmesi üzerine ABD Başkanı Jimmy Carter ve danışmanı Zbigniew Brzezinski’nin yürürlüğe koyduğu ünlü Yeşil Kuşak Projesi’ni anmazsak hikayemiz çok eksik kalır.
Yeşil Kuşak Projesi, Batı Bloğu ile Doğu Bloğu arasında, 1947-1991 yılları arasında, nükleer silahların dehşet dengesi üzerine inşa edilmiş, ‘sürekli gerginlik ve sınırlı çatışma’ esasına dayanan Soğuk Savaş yıllarının ürünü bir doktrin olarak ortaya çıkmıştı. Buna göre, kapitalist bloğun başını çeken ABD, Sovyetler Birliği’nin temsil ettiği sosyalist ideolojinin Kafkaslar, Ortadoğu ve Asya'da yayılmasını önlemek için, ı bir tarafta kontr-gerilla biçimindeki çekirdek askeri oluşumlara giderken, bir tarafta da ABD ile bağlantılı anti-komünist Müslüman örgütler kurmuştu.
PAKİSTAN-SUUDİ İŞBİRLİĞİ
O yıllarda Afganistan’daki mücahitler (=din savaşçıları) çeşitli fraksiyondan oluşuyordu. Bunların hemen tamamı birbiri ile toprak anlaşmazlıkları, kan davaları ya da esrar ticaretinin kontrolü gibi nedenlerle savaş halindeydi. Ama ABD ne yapıp edip bunları bir araya getirmeyi başardı. Bu doktrinin en önemli uygulayıcıları arasında Pakistan ve Suudi Arabistan vardı. 1983-1987 arasında Pakistan Gizli Servisi (ISI) adına bölgede faaliyetleri organize eden General Yusuf’un 1992’de yayınlanan The Bear Trap (Ayı Tuzağı) adlı kitaba bakılırsa Suudi Arabistan, 1 milyar doların üstünde yardımla kampanyaya destek verirken, ISI, tüm üyeleriyle Afgan Mücahitlerinin eğitimini üstleniyordu. Bazı kaynaklar ise Türkiye ve İsrail’in de önemli roller oynadığını ileri sürmüşlerdi. Örneğin yıllarca bölgede Woodrow Wilson International Centre for Scholars adlı kurum adına faaliyet gösteren ve ABD’nin Asya ile ilişkilerini konu alan 5 kitabın yazarı olan Selig Harrison’a göre, Pakistan Devlet Başkanı Ziya ül Hak kendisine “Pakistan’ın etki alanını Afganistan, Özbekistan ve Tacikistan yoluyla İran ve Türkiye üzerine kadar yaymayı” planladığını anlatmıştı. Anlaşılan sadece ABD’nin değil onun küçük ortaklarının da büyük hevesleri vardı.
Sonuçta CIA, başta Mısır, Çin, Polonya, İsrail olmak üzere dünyanın başka yerlerinden toparladığı her türlü silahı mücahitlere akıtıyor, terör ve imha ekipleri mücahitleri eğitiyorlar, kimyasal ve elektronik zamanlama aletlerinin nasıl kullanılacağını, bombaların nasıl yapılacağını, uydu iletişiminden ve internetten nasıl faydalanılacağını öğretiyordu. Mücahitler tarafından ilk kullanılan batı tipi uçaksavar sistemleri İsviçre yapımı Oerlikon’lar ile İngiliz yapımı Blowpipe füzeleri idi. Daha sonra da ABD’li Stinger’ler geldi. Fakat mücahitlerin ABD’li uzmanlardan öğrendiği en büyük yenilik uydu iletişimin nasıl kullanılacağıydı.
REAGAN’IN KATKILARI
1981’de Başkan seçilen Reagan her ne kadar Orta Amerika’yı stratejik açıdan daha önemli görüyorsa da Carter politikalarını devam ettirdi. 1983-1987 arasında ABD’den götürülenler arasında uzun menzilli silahlar, anti-tank füzeler, uydu iletişim araçları, C-4 plastik patlayıcılardan tonlarcası ile milyonlarca Kuran da vardı. 1984’de Amerikan kongresinin iki üyesi Teksas’lı Demokrat Senatör Charles Wilson ile New Hempshire’lı Cumhuriyetçi Senator Gordon Humprey Afganistan’daki mücahit kamplarını ziyaret ettiler. ABD artık Yeşil Kuşak Projesini açık açık sahip çıkıyordu. Bunun sonucu olarak 1987’de askeri yardım miktarı 65 bin tona ulaştı. Ancak Washington Post Gazetesi’nde 23 Mart 2002’de yayınlanan bir haberden anlaşıldığına göre ABD’nin Afganistan’daki müdahalesi sadece askeri eğitimle sınırlı değildi. Ülkede İslami bir yönetimin kurulmasını kendine şiar edinmiş olan Amerikan yönetimi Nebraska Üniversitesi’ne Afganistan okullarında kullanılmak üzere kitaplar hazırlanması görevini vermişti. Agency for International Developement (AID) adlı kuruluş tarafından 6,5 milyon dolarla finanse edilen ve Pakistan’ın Peşaver kentinde basılan 10 milyon kitap görenlere bakılırsa ellerinde modern silahlarla Sovyet hedeflerine saldıran ‘kahraman mücahitleri’ gösteren resimleri ile dikkat çekiyordu. Ama metinler çok daha vahimdi.
AFGANİSTAN İSLAM CUMHURİYETİ
ABD’nin bu çok yönlü saldırısı karşısında yenildiğini kabul eden SSCB 1989’da birliklerini geri çekti. Bu tarih aynı zamanda SSCB’nin de dağıldığı yıldı. İki yıl süren bir kargaşa döneminden sonra ABD ve Rusya yerel güçlere yardımı kesmeye söz verdiler ve mücahitler Nisan 1992’de başkent Kabil’e girerek İslam Cumhuriyeti’ni ilan ettiler. Tacik kökenli Burhaneddin Rabbani devlet başkanlığına getirilirken, köktendinci Gülbeddin Hikmetyar başbakan ilan edildi. (CB Erdoğan’ı Hikmetyar’ın dizlerinin dibinde otururken gösteren fotoğraf bu yıllarda çekilmişti.)
Geride bir milyondan fazla ölü, 500 milyon öksüz-yetim ve sakat kalmıştı. Ülkenin tüm toprakları talan edilmiş, binaları yıkılmış, halk açlık ve yoklukla karşı karşıya bırakılmıştı. Yeşil Kuşak, II. Dünya Savaşı’ndan beri yürütülen en önemli toplumsal dönüşüm projesiydi. Sonunda amaca ulaşılmış, SSCB ve Doğu Bloğu tarihe karışmıştı. Daha da önemlisi gerektiğinde yönlendirilebilecek onlarca İslamcı silahlı grup oluşturulmuştu.
Orta Asya’daki eski Sovyet cumhuriyetlerinde gizli İslam partilerinin ortaya çıkışı ABD’nin Yeşil Kuşak Projesi ile eş zamanlıydı. Örneğin 1992'de Tacikistan’da iktidara gelen İslami Yeniden Kuruluş Partisi’nin liderlerinden biri olan Bici Devlet Osman, seçim zaferinin ardından verdiği demeçte “biz bu zafere 17 yıl hazırlandık” demişti. Bu partinin Suudi Arabistan kökenli Vahabi mezhebiyle bağlantısı biliniyordu. Bazı uzmanlarca Yeşil Enternasyonel Projesi olarak adlandırılan bu Vahabi hareket bugün Yugoslavya’dan Orta Asya’daki Türki cumhuriyetlere kadar geniş bir coğrafyada giderek etkisini arttırmış durumda.
USAME BİN LADİN
1982-1992 arasında 43 İslam ülkesinden yaklaşık 50 bin Müslüman’ın Afganistan’ın Peşaver yakınlarındaki kamplarda ABD ve Pakistanlı uzmanlar tarafından eğitildiği sanılıyor. Sovyet Afgan savaşından sonra Afganistan Başbakanı olan köktendinci Gülbeddin Hikmetyar’ın sadık adamlarından Nur Emin’in tabiriyle, Afganistan’daki bu cihat üniversitelerinde yetişenlerden en ünlüsü olan Usame Bin Ladin’di. 1990’da Sovyetler Birliği’nin çökmesinden sonra, ABD Yeşil Kuşak Projesi’nden vazgeçince Bin Ladin bu kamplardan ayrılmak zorunda kalan militanları Yemen’e ve Sudan’a yerleştirdi. Bu durumun ilerde kendileri için tehlike oluşturacağını gören Suudi Arabistan’ın kendisini ‘istenmeyen adam’ ilan etmesi üzerine, bir zamanlar çok yardımcı bulunduğu Peştun kökenli Taliban örgütünün (Taliban Peştunca ‘öğrenciler’ anlamına geliyor) yardımıyla Afganistan dağlarında bir yerlerde gizli yaşamaya devam eden Bin Ladin 2010 yılında öldürülünceye kadar ABD’nin korkulu rüyası olmaya devam edecekti.
BREZİNSKİ’NİN İTİRAFLARI
Ocak 1998’de Fransa’nın Le Nouvel Observateur gazetesince 1997’de The Global Chessboard (Küresel Satranç Masası) adlı kitabıyla gündeme yerleşen Zibignew Brezinski ile yapılan bir röportaj çok yankı uyandırmıştı. (İddialara göre gazetenin iki versiyonu vardı ve Milli Kongre Kütüphanesine gönderilen tek örnek dışında, ABD’ye gönderilen kısa versiyonda söz konusu röportaj yer almamıştı.) Röportajı yapan gazeteci, o günlerde From the Shadows (Gölgelerden) adlı bir kitabı yayınlanan CİA’nın eski başkanı Robert Gates’in anılarından hareketle Başkan Carter’ın daha önceden inanılanın tersine Afganistan’a müdahale kararını, Sovyetler Birliği’nin Afganistan’i işgalinden tam altı ay önce verip vermediğini soruyordu. Brezinski bunu doğruladığı gibi bu politikanın SSCB’nin Afganistan’i işgali için bir kışkırtma niteliği taşıması ihtimalini hatırlatan pişman olup olmadığını soran gazeteciye “Ne için pişman olmalıyım? Bu gizli operasyon gayet mükemmel bir fikirdi. Başkan’a böylece SSCB’yi kendi Vietnam savaşına sokmak fırsatına sahibiz diye yazmıştım. Gerçekten de 10 yıl kadar sonra Moskova savaşı sürdüremez hale geldi ve sonunda Sovyet imparatorluğu sona erdi’’ diye cevap veriyordu. Gazetecinin “yani geleceğin teröristlerine silah ya da tavsiye vererek onları desteklemiş olmaktan da mı pişman değilsiniz?’’ sorusuna Brezinski’nin yanıtı: “Dünya tarihi açısından hangisi daha önemlidir? Taliban mı yoksa Sovyet imparatorluğunun yıkılması mı?’’ olacaktı. Bu, gerçekten üzerinde tartışılmaya değer bir yanıttı. Carter’ın 2002 yılında Nobel Barış Ödülünü almasına bakılırsa tartışmada haklı bulunan taraf, o günlerde Carter-Brezinski ikilisiydi. Ama bu gün bu soruya başka cevaplar verenler var.
NE OLACAK?
Çoğu kişi için 2003 Irak Savaşı ile Samuel Huntington’un ‘Medeniyetler Çatışması’ kehanetinin gerçek olmasında ya da zaten olacak olanı hızlandırmasında, ABD’nin önemli rolü olmuştu. (ABD’nin Ortadoğu politikaları ayrı bir yazı konusu) Ancak Başkan Obama ile birlikte tüm dünyada ABD politikalarının değişeceği konusunda güçlü bir umut da doğmuştu. 2009 yılında peşinen Nobel Barış Ödülü ile taltif (veya teşvik?) edilen Obama’nın (ki Brezinski’nin hizmet verdiği Başkan Carter’ın 2002 yılında Nobel Barış Ödülü’nü aldığını hatırlayınca), Irak ve Afganistan konusunda doğru politikalar izleyeceği konusunda emin olamamıştık ama Obama’nın Amerikan halkına verdiği Afganistan’dan ve Irak’tan çekilme sözlerinin esas itibariyle (Libya bombalaması hariç) yerine getirdiğini gördük. Ancak IŞİD yayılmacılığına karşı ABD’yi yeniden göreve çağıranlar çoğaldı. Son Paris katliamları, IŞİD’e karşı topyekun bir savaşa mı neden olacak yoksa bazılarının dediği gibi (ki ben bu teze katılmıyorum) IŞİD zaten ‘Frenkistan’ın Frankeştayn’ı olduğu için (Türkiye'deki pek çok yorumcu neredeyse son Paris katliamlarından Batı'yı sorumlu tutma eğiliminde) IŞİD benzeri oluşumları azdırıcı adımlar mı atılacak, buna zaman gösterecek…
Özet Kaynakça: Edward W. Said, Şarkiyatçılık, Çeviren: Berna Ülner, Metis Yayınları, 1999; Amin Maalouf, Amin, Arapların Gözüyle Haçlı Seferleri, Çeviren: Mehmet Ali Kılıçbay, Telos Yayınları, 1998; İbrahim M. Abu Rabi, Çağdaş Arap Düşüncesi:1967 Sonrası Arap Entelektüel Tarihi Araştırmaları, Çeviren: İbrahim Kapaklıkaya, Anka Yayınları, 2005; Mehrzad Boroujerdi, İran Entelektüelleri ve Batı, Çeviren: Fethi Gedikli, Yöneliş Yayınları, 1996; Celal El-Ahmed, Batılılaşma Hastalığı, Çeviren: Fatmanur Altun, Yöneliş Yayınları 2000; Ali Şeriati, Medeniyet ve Modernizm, Çeviren: İsa Çakan, Yeni Zamanlar Yayınları 2005; Hasan Hanefi, “Oryantalizmden Oksidentalizme”, Uluslar arası Oryantalizm Sempozyumu. Çeviren: Hakan Çopur İ.B.B.Kültürel ve Sosyal İşler Daire Bşk. Kültür Müd.Yayınları, 2007; Ian Buruma&Avishai Margalit, Garbiyatçılık:Düşmanlarının Gözünde Batı, Çeviren: Güven Turan, Yapı Kredi Yayınları, 2009; Daryuş Şayegan, Yaralı Bilinç: Geleneksel Toplumlarda Kültürel Şizofreni, (Çev.: Haldun Bayrı), Metis Yayınları, 2002.
Yazarlar
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
-
Hilâl KAPLANİstanbul Sözleşmesi yaşatır mı? 7.08.2020 Tüm Yazıları
-
Eşref ÇAKARKonca Yazışmaları... 5.08.2020 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunOsmanlı Kudüs’ü 4.06.2020 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANÜmitliyim, çünkü… 26.05.2020 Tüm Yazıları
-
Kadri GÜRSELTürkiye’de darbe mi olacak gerçekten? 16.05.2020 Tüm Yazıları
-
Sinan ÇİFTYÜREKTürbülanstan mayın tarlasına dalış yapan AKP! 13.05.2020 Tüm Yazıları
-
Yaşar YAKIŞTürkiye’nin iktidar partisi yardımlaşmayı da tekeline almak istiyor 25.04.2020 Tüm Yazıları
-
Orhan PamukEski salgınlar ve bugün biz 24.04.2020 Tüm Yazıları
-
Bejan MATURÖlüm hangi boşluğu doldurur? 12.04.2020 Tüm Yazıları
-
Umut ÖZKIRIMLIKorona ve milliyetçilik 8.04.2020 Tüm Yazıları
-
Raffi Hermon Araks‘ARTSAX (Dağlık Karabağ) MESELESİ, NEDİR VE NE DEĞİLDİR? 1.04.2020 Tüm Yazıları
-
Serdar KAYAİslam, Bilim, Virüs, Kumaş 24.03.2020 Tüm Yazıları
-
Markar ESAYANKarantina günlerinde yalnızlık... 20.03.2020 Tüm Yazıları
-
Eyüphan KAYACorona Virüs bir musibettir 19.03.2020 Tüm Yazıları
-
Merve Şebnem OruçSürreel bir devrim: Gezi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Metehan DemirMoskovanın samimiyet testi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Tayfun AtayGoebbels korosu söylüyor: "Her şey mükemmel efendim!" 18.02.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın AKDOĞANBirilerini suçlama yarışı 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Hüseyin GÜLERCECHP, şimdi de İlker Başbuğu alet ediyor 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Ufuk COŞKUNCemevleri için Cumhurbaşkanı’na Çağrı! 20.01.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın ERGÜNDOĞANGökdelen hançeri tam İzmir’in kalbine saplanıyordu ki… 16.12.2019 Tüm Yazıları
-
Nihat Ali ÖzcanOrtadoğu’nun karmakarışık halleri 22.10.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TenekeciDün ve bugün 11.09.2019 Tüm Yazıları
-
Haşmet BABAOĞLUİçerisini iyi anlamak için dışarıya bak! 9.09.2019 Tüm Yazıları
-
Esat KORKMAZYOLDAŞIM YAVUZ ÇANAK 29.08.2019 Tüm Yazıları
-
Ali KİREMİTCİDÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SİYASET YENİDEN ŞEKİLLENİYOR 13.07.2019 Tüm Yazıları
-
Tayfun TURANAYILANA GAZOZ, BAYILANA LİMON. 11.07.2019 Tüm Yazıları
-
Mustafa DAĞCIÖTEKİLEŞTİRMENİN ÖTESİ= DÜŞMANLAŞTIRMAK 3.07.2019 Tüm Yazıları
-
Gürkan-Zengin23 Haziran seçimleri: Bir vak’ayi hayriyye 25.06.2019 Tüm Yazıları
-
Celal DENİZIRKÇILIĞIN TEDAVİSİ VAR MIDIR? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Serdar ESEN"Herşey Çok Güzel Olacak" mı? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet AY14 Mayıs güzellemelerinin anlamı 15.05.2019 Tüm Yazıları
-
Salih TunaZincir sesleri 23.04.2019 Tüm Yazıları
-
Beril DEDEOĞLUİflas eden tüccar, eski defterleri karıştırırmış 27.02.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TığlıBu ne iki yüzlülük!... 26.02.2019 Tüm Yazıları
-
Nermin ALPAYİNSAN VE EKONOMİK DEĞERİ 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Ümit FıratBir mahalli seçim hatırası 15.01.2019 Tüm Yazıları
-
Murat AKSOYUnutmayalım yerel seçime gidiyoruz 11.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ekin GÜNBİR… İKİ… İZMİR MARŞIYLA KOŞ! 4.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet SeverTürkiye bu kadar tehdit ve hakaret eden bir Cumhurbaşkanı görmedi 18.12.2018 Tüm Yazıları
-
İbrahim SEDİYANİKirletme 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
Nadi ÖZTÜFEKÇİUlusal mı Ulusalcılık mı? 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
M.Şükrü HANİOĞLUDünya “biz”i parçalamak için mi savaştı? 26.11.2018 Tüm Yazıları
-
Cemil ERTEMEkonominin geleceğini simgeler anlatır! 31.10.2018 Tüm Yazıları
-
Amberin ZAMANCemal Kaşıkçı ve Türkiye’nin itibarı 10.10.2018 Tüm Yazıları
-
Mete YararCastle International 28.09.2018 Tüm Yazıları
-
Mehmet CANFilistin ulusal sorunu-II 25.09.2018 Tüm Yazıları
-
Leyla İPEKCİAile içi eğitimin maneviyatı (1) 18.09.2018 Tüm Yazıları
-
Ümit KurtTarihçi Kieser: Modern Türkiye'nin eş kurucusu Talat Paşa 17.09.2018 Tüm Yazıları
-
Güngör UrasABD’DE BORÇ KRİZİ 10.08.2018 Tüm Yazıları
-
Serpil Çevikcan24 Haziran sonrasındaki şema 30.05.2018 Tüm Yazıları
-
Hüseyin ÇAKIRVaatlerinizi sözleşme olarak imzalayın… 27.05.2018 Tüm Yazıları
-
Kürşat BUMİNLGS Türkçe: Çocuklarla dalga mı geçiyorsunuz? 7.02.2018 Tüm Yazıları
-
Aslı AydıntaşbaşYaklaşan facia 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Özgür MumcuTutuklu yargı 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Yusuf Ziya DÖGERTürkiye Seçimlerinin Kilidi Kürdler 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Güldalı COŞKUNSeçim kritiği desem de…. 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Arife KÖSEHawaii’den sonra nükleer savaş tehdidini yeniden düşünmek 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Ergün Diler23 gizli toplantı. 8.01.2018 Tüm Yazıları
-
Ceren KENARMusul sonrası DEAŞ 14.07.2017 Tüm Yazıları
-
Okay GÖNENSİNSertleşme mi normalleşme mi? 11.07.2017 Tüm Yazıları
-
İhsan ELİAÇIKDini çoğulculuk gereği kadından imam olabilir 23.06.2017 Tüm Yazıları
-
Adil GÜRHay Allah yine çenemi tutamadım! 16.04.2017 Tüm Yazıları
-
Hüseyin SARIBAŞHAYIR, YETER ARTIK! 18.02.2017 Tüm Yazıları
-
Mustafa ARMAGANÇankaya’nın karakutusu Latife Hanım mı? 7.02.2017 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.09.2024
9.09.2024
17.11.2022
6.11.2022
7.06.2019
26.12.2017
21.03.2016
13.03.2016
6.02.2016
28.02.2016