Enver SEZGİN
Ön tarafta bir masa ve dört sandalye var. Bir paravan dükkânı tam orta yerden ikiye bölmüş. Paravanın öte tarafında bir matbaa makinesi duruyor.
Yıl 1984 olmuş. Buradan bakınca, dört yıl kısacık bir zaman gibi gelebilir. Lakin o karanlık tarihte, o karanlık günlerin tünelinde, korunaksız, barınaksız, çoğu zaman açlığın sınırında, her an o en çıplak siyasi vahşetin eline düşme tehlikesi altında zaman bir başka türlü geçiyordu.
Tarif etmeye çalıştığım o dükkânda matbaacı çırağı olarak çalışıyorum. Akşam saat yedi gibi patronla birlikte dükkânı kapatıyoruz. Saat ona kadar dışarıda amaçsız bir biçimde dolaştıktan sonra tekrar buraya geliyorum. Geceleri burada kaldığımı patron bilmiyor. İçeri girdikten biraz sonra uyku bastırıyor. Sandalyeleri yan yana sıralayıp, bunların üzerine uzanıyorum. Üzerime örteceğim hiçbir şey yok. Soğuktan tir tir titriyorum. Uyumak mümkün değil. O yana dönüyorum olmuyor, bu yana dönüyorum yine olmuyor. Ayağa kalkıp daracık yerde tur atmaya çalışıyorum. Yorulup tekrar uzanıyorum. Hiç değilse bir saatliğine uyumak için kendimi zorluyorum. Olmuyor...
Artık sabahın yedisi. Biraz sonra patron geliyor. Çalışmaya başlıyoruz...
İçinde bulunduğum duruma isyan edip duruyorum. Etmez olsaydım.
Bir arife günü patron beni yanına çağırıp maaşımla birlikte bir de bayram harçlığı verdi. Büyük bir keyifle parayı alıp cebime koydum. Keyif çok kısa sürdü. Patron ıkına sıkına baklayı ağzından çıkarıverdi. Askerdeki oğlu dönmüşmüş, artık bana ihtiyacı kalmadığını söylemek zorundaymış. Patronla vedalaşmadan oradan ayrıldım.
Ertesi gün akşamüzeri bir kez daha arkadaşım Bahattin Işıktaş’ın yardımına başvurdum. Bahattin, aile dostları olan öğretmen bir karı kocanın evine götürdü beni. Tesadüf bu ya orada da akrabaları olan bir başka kadın öğretmen vardı. Kocası 12 Eylül darbesinden kısa bir süre sonra tutuklanmış ve sonradan da sekiz yıla mahkûm edilmişti. Kadın iki çocuğuyla birlikte Kartal’da çoğunlukla öğretmenlerin oturduğu bir sitede kalıyordu. Durumumu öğrenen kadın büyük bir cesaret örneği gösterip, onlarla birlikte kalabileceğimi söyleyince, hiç düşünmeden kabul ettim. Hemen o akşam birlikte evlerine gittik.
Günlerdir hiç dışarı çıkmadan bu evde yaşıyorum. Kadın sabah erkenden çocuklarıyla birlikte dışarı çıkıyor, akşamüzeri öğretmenlik yaptığı okuldan eve dönüyorlardı. Biraz canım sıkılsa da içinde oturabileceğim, yemek yiyebileceğim ve en önemlisi uyuyabileceğim bir eve sahiptim. Bunun daha uzun süre böyle devam edeceğini düşünüyordum. Yanılmışım.
Kendisi de öğretmen olan ablası onu ziyarete gelecekmiş. Peki, ben bu evde hangi sıfatla kalıyordum? Sonunda bir çıkar yol bulduk. Kadının marangozluk yapan bir kayınbiraderi varmış ve ablası onu hiç görmemişti. Anlayacağınız ben işte bu kayınbiraderin yerine geçecektim. Uzun uğraşılardan sonra bilmem gereken ne varsa hepsini ezberledim. Bir cumartesi öğleden sonra kadının ablası çıkageldi. Hikâyemize hiç ama hiç inanmamıştı. Buna rağmen rolümü oynamaya devam ettim. İkinci gün evi terk ettiğinde rahatlamıştım. Rahatlamam boşunaymış. Lise müdürü olan kocası benden haberdar olmuş ve karısına kim olduğumu sormuş. O da kız kardeşinin kayınbiraderi olduğunu söylemiş. Oynadığımız oyuna kadın da dâhil olmuştu.
Sonunda korktuğumuz şey başımıza geldi. Kadın eve bir ziyaret daha yapıp, kocasının bizi yemeğe çağırdığını söyledi. Ne yapalım rolümüzü oynamaya devam edecektik.
Evvela bir hoşgeldin faslı başladı. Sonra yemeğe oturduk. Adam çok geçmeden bana sorular sormaya başladı. İşler güçler, sağlık durumum. Sözü babamla aramın iyi olup olmadığına getirdi. İyi olmadığını söyledim. Rolüm icabı böyle bir cevap vermem gerekiyordu. Nasihat etmeye başladı. Hatta daha da ileri gidip beni azarlamaya... Gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Oysa çocuklar çoktan kahkahayı basmıştı. Kadınlar ise tıpkı benim gibi gülmemeye çalışıyorlardı. Tuvalete gitme bahanesiyle odadan çıkıp, ağız dolusu güldükten sonra geri döndüm. Yine sorular ve yine rol gereği cevaplar. Nihayet vedalaşıp eve döndük. Olanlardan sonra burada kalamayacağımı anlayıp, ertesi gün erkenden bu evi terk etmek zorunda kaldım.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.05.2016
13.04.2016
2.02.2016
16.02.2016
9.02.2016
26.01.2016
13.01.2016
30.12.2015
23.12.2015
8.02.2015