Murat BELGE
Bir olgu toplum hayatının içine bir şekilde yerleştikten bir süre sonra, varlığına alışırız (mecburen). Alışmaktan öte, bu sanki her zaman böyleymiş gibi yaşamaya başlarız. Böyle olmadığı bir zaman da olduğunu unuturuz.
Örneğin “uçağa binmek”! Bu basit eylem günümüzde bir eziyet haline geldi.
“Daha önce ne rahat, ne güzel binerdik, giderdik, gelirdik” diyemeyeceğim. Yaşı benden büyük ya da cebi benimkinden daha dolu olanlar böyle şeyler söyleyebilir ama uçakla seyahat o zamanlar o kadar pahalıydı ki gücümüz yetmezdi. Gene de, yurt-içi, yurt-dışı, epey bir binmişliğim vardır, “uçağa binme güvenliği” diye bir kavram dünyaya egemen olmadan önce.
Herhalde pek azımız biniyorduk zaten. Şimdi bilmem kaç şerit, vızır vızır işleyen Yeşilköy Havaalanı yolu üstünde bir yerde (“Çoban Çeşme” miydi, neydi?) daracık bir köprü vardı. Üstünden aynı anda tek araba geçebilirdi. Eli bayraklı bir adam dururdu başında; böyle iki arabanın aynı zamanda yaklaştığı durumlarda birini durdurur, birine yol verirdi.
1960’ların başında bir uçak kaçırıldıydı. Bu iş Amerika’da oldu ve yanılmıyorsam kaçırılan uçak Küba’ya indirildi. Pek şaştıydık: “Dünyada neler oluyor,” diye.
Altmışlı yıllarda daha birkaç olay olduydu, ama iş yetmişlerde büyüdü. Bir Japon terör örgütünün Ortadoğu’da bir havaalanını bastığını hayal meyal hatırlıyorum. Gene o zaman için bize inanılmaz görünen sayıda insan ölmüştü. Böyle olaylarla yalnız uçakların, hava meydanlarının böyle terör saldırılarına açık yerler olmadığını, her yerin aynı tehdit altında bulunduğunu anladık. Tabii bu gibi olaylarla atbaşı giden bir “tedbirler dünyası” da işlemeye başladı. Bunlar rahatsız ediciydi ama bunların olmadığı bir dünyada risklerin ne kadar büyük olduğunu görebildiğimiz için itiraz etmedik.
Tedbirler alındı ama tehdit bitmedi. “Terörist” dediğimiz adam, kendisine karşı dikilmiş sistemde boşluk arar, delik arar. Bütün zihnî yeteneklerini buraya yoğunlaştırdığı için, sonunda bulur da bunları. İşte 11 Eylül.
Demek ki sorun “tedbir” değil. Elbette ki “tedbir almayın, gerek yok,” anlamında söylemiyorum bunu. Mutlaka bir ölçüde caydırıyor, engel oluyor. Ama nihaî bir çözüm değil. Her sistemi bir yerinden delecek şeytanî dehalar her zaman çıkıyor.
Sözgelişi Usame ben Ladin gibi bir adam bu şeytanî dehasını “İslâm”ın egemenliği” gibi bir “ulvi dava”nın hizmetinde çalıştırıyor. İnsanın “aklı” öyle bir şey ki, böyle bir dava falan olmadan da bir kişinin aklı zıvanasından çıkabilir. Hani şu dizi halinde insan öldüren katiller var. Bunların çoğu toplumla, sistemle, polisle akıl yarıştırmak için öldürebiliyor, Hannibal Lecter gibi adamlar. Böylelerini zaptetmek büsbütün zor.
“Modern hayat” dediğimiz şey, bir yandan böyle yıkıcı, her değere karşı düşmanlık dolu kalabalıklar üretiyor. Bunlar bu dünyanın dışlanmışları. Ekonomik durumlarından ötürü veya etnik ya da dinî kimliklerinden ötürü dışlanmışlar. Bu dünyanın ışıltılı ziyafet sofrasında onların yeri yok. Bu işleri, niçin hayatın böyle olduğunu çok iyi anladıkları da söylenemez. Ama nefret ediyor ve intikam almak istiyorlar.
Gene “modern hayat” onlara intikam almanın yollarını, yerlerini, hedeflerini, araçlarını gösteriyor. Büyük kalabalıkların bir arada yaşadığı kentler bu intikam işi için birebir. Şu son olayda, böyle duygularla davranan birkaç kişi açısından bir tiyatro salonunun ne kadar elverişli bir avlanma alanı olduğunu da gördük. Adamlar “intikam” alıyor ama somut, kimliği belli birilerinden alınan bir intikam değil bu. Onlara bu sevmedikleri hayatı yaşatan sistemden ve sistemin anonim bireylerinden intikam alıyorlar. İdeolojik cinayetlerde can verenlerin arasında kendi dinlerinden, belki görüşlerinden insanlar da bulunabilir. Farketmiyor.
Yavaş yavaş, İslâm, bütün bu huzursuzlukların, başkaldırmaların, tepkilerin kanlı eylemlerde cisimleşmesinin genel şemsiyesi haline geliyor. Bu şemsiye, bu olaylar karşısında kahvesini içip “Efendim, İslâm’da terör yoktur” diye konuşanların tepesinde de gerilmiş durumda.
Yazarlar
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKRus cinleri imana nasıl hizmet etti? Tuhaf bir Soğuk Savaş hikâyesi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANMahkemeye düşmüş siyaset 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEAhtapotun kolları 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU3809 sayfa ve temel çelişki 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları






































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
6.08.2025
1.08.2025
28.07.2025
22.07.2025
30.06.2025
16.06.2025
9.06.2025
23.05.2025
21.05.2025
12.05.2025