Murat Sevinç
Dünya yirminci yüzyılın en etkili bulaşıcı hastalıklarından biriyle mücadele ederken, Türkiye bir kez daha farkını ortaya koyup seçim ve partiler kanununda değişiklik tartışmalarına başladı!
Gerçi Allah için, bu kez bazı batı demokrasileri de bizi aratmayacak performans sergiliyor! Örneğin ABD başkanı bir süredir aklını sosyal medyayla bozmuş durumda. Demokrat Parti döneminin sloganlarından biriydi malum, Türkiye’nin ‘küçük Amerika’ olacağı hayali. Görünen o ki, ABD başkanı ‘büyük Türkiye’ olma hevesine kapıldı!
Trump başaramayacak tabii. Ne kadar sorunlu olursa olsun ABD’de, hem başta ifade özgürlüğüne duyulan saygı olmak üzere yerleşik demokratik kurumlar ve bağımsız yargı, hem de federal sistem, böyle bir herifin tüm sınırları aşıp her şeyi yıkmasına izin vermeyecektir. Rusya gibi ayrıksı bir iki örneği bir yana bırakırsak, federal sistemde merkezi yönetimin ‘saldım çayıra mevlam kayıra’ üslubunu kabul ettirmesi o kadar kolay değil. Ayrıca bizden farklı olarak ABD’lilerde anayasalarına sahip çıkma eğilimi güçlü. Her neyse…
Salgın hastalık, Türkiye açısından tartışma konularının yalnızca ‘fonunu’ değiştirdi sanki. Aynı şeyleri, başka bir arka plan fotoğrafıyla konuşur haldeyiz. Çünkü iktidar kendisinden başka herhangi bir şeyin gündem olmasına izin vermiyor. Başımıza gelen bir salgın, bir deprem, bir göktaşı, bir kasırga olabilir; hiçbir önemi yok, öncelikle onları düşünüp konuşmalıyız. Zaten işin trajik yanı, AKP-MHP-Vatan Partisi ittifakını konuşmadığımız anlarda da ‘eski iktidar mensupları’ gündemi işgal ediyor! Hani şu, gemide oldukları sürece tüm saçmalıklara ‘Evet’ diyen, iner inmez fikir değiştiren ve tuhaf bir biçimde saygı bekleyen insanlar.
Fakat aynı zamanda, artık iktidar tribününden işitilen sözleri kendileri dışında pek ciddiye alan ya da duyan da kalmadı gibi. Hatta kendi seçmeni ne kadar dinliyor, işittiğini umursuyor mu, tartışılır. Yassıada’nın yeni halindeki (ki Ada’nın yeni görüntüsünün hem AKP hem de DP’ye çok yakıştığını düşünüyorum) tesis açılışında, Erdoğan’ın, 27 Mayıs darbesinin şahin kanadında yer alan Türkeş hakkındaki övücü ifadeleri, örneğin. Ancak, karşısında dinleyen ya da umursayan birileri olmadığı inancıyla sarf edilebilirdi, tüm eşikleri bir kez daha yerle bir eden o sözler.
Hal böyleyken SPK ve seçim kanunundaki değişiklikleri, ‘demokratikleşme’ bağlamında tartışmaya değer bulacak bir muhalif olmadığını tahmin ediyorum. Ya da, ‘diliyorum’ diyelim! Umuyorum muhalefet, yalnızca ‘karşı çıkmayı’ yeterli görür.
Gündeme getirilen yasa değişiklikleri de, kuşkusuz öncekiler gibi, iktidarın her koşulda sürdürülebilmesini amaçlayacak. Çaresizlikten yapılıyor ve bana kalırsa nihayetinde hiçbir işe yaramayacak olması, kısa vadede demokrasi kırıntılarının da süpürülme ihtimali olduğu gerçeğini değiştirmiyor.
Peki, bu esnada muhalefet ne yapıyor?
Koşullar ne kadar ağır olursa olsun eleştiride makul olma ilkesini terk etmemekte ve her zaman olabildiğince sakin kalabilmekte yarar var. Hal böyleyken, anayasası askıya alınmış bir ülkede, anayasal sınırlar içinde ve türlü yoksunluklarla muhalefet yapmanın, insanlara dert anlatmanın kolay olmadığını kabul etmek mümkün.
Diğer yandan, her şeyin bu ölçüde altüst olduğu bir dönem muhalefete çok çeşitli yol ve araçlarla muhalefet etme fırsatları da sunabilir ve sunuyor. Herhangi bir zamanda anlamsız görülebilecek, ancak adalet ilkesinin tümüyle rafa kalktığı bir eşikte büyük siyasi değeri fark edilen, ‘karayolunda yürümek’ örneğinde olduğu gibi.
Ancak muhalefetin vaatlerinin değerinin olabilmesi, herhalde büyük ölçüde şikâyetlerinin gerekçelerini anlatabilmesiyle mümkün. Anayasanın askıya alınmasına tepki gösteriyorsanız, öncelikle o anayasaya değer verdiğinizi düşündürmelisiniz. Aksi takdirde, daha demokratik anayasa talebini dillendirmek anlamını yitirir.
Ben, hiçbir temsil yeteneği olmayan milyonlarca yurttaştan biri kimliğiyle, ciddiye alınmayan bir metin ve mevzuat düzeni üzerine daha fazla yazı kaleme almayı reddedersem, bu yalnızca benim sorunum olur. Ne var ki milyonlarca oy alan parti ve liderlerin böyle bir lüksü yok. Her hukuksuzluğu, artık önemi olsa da olmasa da gündeme getirmek ve tepki göstermek zorundalar.
Muhalefet partileri, CHP, İYİ Parti ve Saadet Partisi anayasal ilkelere sahip çıkmalı. Bu bir tercih değil. Ne yazık ki üç parti de anayasaya gerektiği gibi sahip çıkmıyor.
Bunun çeşitli nedenleri var tahmin ediyorum:
Öncelikle, Türkiye’de ‘temel ilkelere sadakat’ ile hareket etmek adetten değil. İkincisi, neyin temel ilke olması gerektiği yönünde bir uzlaşı yok. Üçüncüsü, rakip parti seçmeninin oyunu alma kaygısı, çoğu zaman her ilkeyi geri planda bırakıyor…
Ne demek istiyorum ‘temel ilkelere’ sadakat ile? Diyelim, Meral Akşener’in, parlamenter sistemi ‘kırmızı çizgi’ olarak dile getirmesi çok önemli. Buna mukabil partinin ‘temel ilkesi’ ifadesiyle adlandırılamaz. Daha çok, ‘konuşmaya başlama koşulu’ aslında. Dolayısıyla temel ilke yerine, belki ‘öncelik’ sözcüğünü tercih etmek doğru olur. Demokrasiye, hukuk devletine, güçler ayrılığına bağlılık açıklamaları için de aynı şey söylenebilir.
‘Bir ilkeye sadakat’ ile anlatmaya çalıştığım ise, çevresinden dolaşılamayacak, daha açık, daha öngörülebilir teminatların var olması. Pazarlık konusu olamayacak kabuller. Ayrıca söz konusu kabulün, gerekçesinin de anlaşılabilir ve tutarlı olması gerekir. İşte Türkiye siyasetinde fazlasıyla eksik olan ve muhalefetin de anayasanın temel ilkelerine sahip çıkmadığı izlenimi uyandıran olgu, söz konusu kabulün yokluğu.
Örneğin (yıllar öncesinin) üniversitedeki türban yasağına, demokrasilerde böyle bir saçmalık olamayacağı için karşı çıkabileceğiniz gibi, dinin gereklerini göz önünde bulundurarak da karşı çıkabilirsiniz. İki karşı çıkış, iki ayrı kabul gerektirir ve sonraki tüm tepkilerinizde belirleyici olur. Ya da, bir partinin kapatılmasına, parti kapatılmasının anti-demokratik bir önlem olduğu gerekçesiyle karşı çıkabileceğiniz gibi, salt o partinin yandaşı olmanız nedeniyle de karşı çıkabilirsiniz. Örnekler çoğaltılabilir…
İYİ Parti ve Saadet Partisi’nin son haftalardaki bazı tepkileri, bunları bir kez daha düşündürdü doğrusu. Özellikle baroların, Diyanet’in başındaki kişinin açıklamalarına yönelik eleştirilerine verdikleri yanıtlar.
Öncelikle şunu söylemek isterim: Eğer kısa vadede demokrasinin ‘d’sini göreceksek, bunda hem Akşener’in, hem Karamollaoğlu’nun katkısı olacak. Dolayısıyla iki lider hakkında olabildiğince ağır ve süslü tepki sözcüklerine başvurmanın gereği olmadığı kanısındayım. Takdir edersiniz ki, eğer tenezzül etselerdi iktidar kayığında başköşede misafir edilirlerdi. Etmedilerse, kıymet bilmek gerek.
Her iki genel başkanın, Ankara Barosu’nun açıklamasına tepkisini anlayabilirim. Herkes baronun tercih ettiği cümleleri beğenmek zorunda değil. Ayrıca herkes, aynı dünya görüşünü paylaşmak zorunda da değil. Buna mukabil, bir devlet memuru olan Diyanet İşleri başkanının, Anayasa ve AİHM kararlarına külliyen aykırı ifadelerine tek bir eleştiri dahi getirmemelerini anlamak güç hakikaten. Diyanet’in, neden yaptığını anlayabileceğimiz diğer pek çok açıklamasına yönelik olarak da aynı şeyi söylemek mümkün.
Örnek çok, yazı uzamasın…
Diyeceğim; muhalefetin sadakat duyduğu anayasal temel ilkeler var mı, varsa bunlar nedir, anlamakta zorlanıyorum. Yoksa, anayasanın çöpe atılmış olmasından neden ve nasıl şikâyet ediyorlar? Eğer varsa, sahip çıkmak için ne bekliyorlar?
Dinimizin buyruğu, değerlerimiz, dediler. Peki, kamusal alanda dinimizin hangi buyruğuna karşı çıkarlar? İnancın buyrukları ile anayasa-hukuk çakıştığında, tercihleri hangi yönde olur? Bir sınır var mı? İktidar pek yakında, başkaca buyrukları, kurumları ve dini ritüelleri de gündeme getirecek, buna kuşku yok. Zira ellerinde başka koz kalmadı.
Muhalefet, ne olduğunda ‘Hayır’ diyebilecek? Çok açık bir soru: Hâkim inancın buyrukları mı, yoksa laik/seküler hukuk mu? Temel anayasal ilkelere sahip çıkılmayacaksa, Diyanet’in başındaki devlet memurunu dahi eleştirecek iki sözcükten çekinilecekse…
Temel anayasal ilkeler hiç bu kadar sahipsiz kalmamıştı.
Bir uyarı: Yazıya son noktayı koyduktan sonra, Kuzguncuk’ta kiliseye saldıran tosunun adli kontrol şartıyla serbest bırakıldığını okudum. Muhalefet yapılmak isteneni herhalde benden/bizden daha iyi, daha açık görüyordur. Umuyorum. Diliyorum. Dua ediyorum.
Peki muhalefet, Hrant Dink vakfının şu vahim açıklamasına sahip çıkıp bir iki cümle kurar mı?
Okuma önerisi: Daha çok hukukçular için. Anayasa hukukçusu Mert Duygun’un, cumhurbaşkanı kararnamelerine ilişkin AYM kararıyla ilgili yazısını buraya bırakıyorum.
Yazarlar
-
Fehmi KORUTürkiye terörsüz olacak, bölünmeyecek.. Amenna.. Ya Suriye’den gelecek tehdit? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Karamsarlık yaymak’ 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazBöyle mahkemenin hükmüne adalet denir mi? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm süreci komisyonuna dair 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSon vatanı Türkiye olanlar ilk vatanı Türkiye olanlara vatanseverlik dersi veremez 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUŞakülünden çıkmış bir ülke: Türkiye 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİYargıda yine mi temizlik başlamış? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞŞimşek, ÖTV, cari açık ve gümrük birliği 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasBakü ve Erivan başardı, Türkiye kazandı 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURÜzgünüm, kimse Türkiye’yi bölmek istemiyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
1.08.2025
24.07.2025
7.07.2025
4.06.2025
1.06.2025
18.05.2025
10.05.2025
1.05.2025
22.04.2025
24.03.2025