Halil BERKTAY
(Evliya’nın peşini bırakamıyorum, ya da o ve Uluç/Kılıç Ali, benim peşimi bırakmıyorlar. Böyledir bu zanaat. Bir şey dikkatinizi çeker; bir kurcalamaya başlarsınız, çektikçe gelir, uzar da uzar. Kısa bir not, başlıbaşına bir köşe yazısına; bir köşe yazısı üç köşe yazısına; akademik bir makale bir kitaba dönüşür. Bir kitabın daha fazlasına evrilme ihtimali varsa, siz siz olun, gitmeyin o patikadan; çoğu zaman, tamamlanmamış bir projeye dönüşür.)
Osmanlı “kurumları”ndan söz ediyoruz (ya da Avrupa Ortaçağ “kurumları”ndan, Safevi “kurumları”ndan Hint Mughal “kurumları”ndan vb.). Timar babadan oğla geçmez, diyoruz örneğin; veya, devşirme usulünün amacının, tamamen köksüzleştirilmiş, toplumla hiçbir organik ilişkisi olmayan, dolayısıyla sultandan başka kimseye bağlılık duymayan bir hassa ordusu yaratmak olduğunu açıklıyoruz –ama bir durup düşünmüyoruz, pratikte de böyle mi diye.
Oysa her yer ve zamanda, hukuk bir mücadele alanı; dolayısıyla kanunların lâfzı ile hayatın kendisi arasında şu veya bu ölçüde bir açıklık söz konusu. Modernite öncesinde bu “sapma” payı daha da fazla. Onun için, timar ırsî değildir dendiğinde, bunu, devlet timarların ırsîleşmemesi için savaşıyor, diye anlamamız lâzım, ama irsîleşmiş timar yoktu ve olamazdı sanırsak, çok yanılırız. Keza, devşirmelerin de doğdukları çevreyle, “memleket”leriyle (natie) ilişkilerini hiç ama hiç korumadıklarını, ya da geçmişlerini gerçekten unutup yüzde yüz “Türk ve Müslüman” kesildiklerini tasavvur etmek saflık olur. Sokollu Mehmed Paşa’nın, adını hep taşıdığı Sokol’la ilişkisi kadar çarpıcı bir durumu, bize Uluç/Kılıç Ali sunuyor.
Evliya, Seyahatnâme’sinin İstanbul faslında, payitahtın camilerinden söz ederken geliyor, Kılıç Ali Paşa Camii ve dolayısıyla “Ali Paşa hikâyesi”ne. Özetle : Kaptan-ı derya Kılıç Ali Paşa’nın kendi adına yaptırdığı cami tamamlandığında (1580), bütün “vüzera ve vükelâ” ilk Cuma namazında camie toplanmış. Na’t-ı şerif, anlaşılan biraz ağdalı bir şekilde okunurken, Kılıç Ali birden ayağa fırlayıp na’thâna “Nedir bu gû gû gû veya kû kû kû ? Burası meyhane veya bozahane mi, nedir ?” diye bağırmış. Vezirler paşayı yatıştırmaya çalışmışlar : “Sultanım, bizim Hz. Peygamberi medhediyor.” Paşa üstelemiş : “Yani şimdi bu gû gû gû, bizim Muhammed Efendiyi övüyor, öyle mi ?” Öyledir sultanım, demişler. “Peki, ben kaç akçe gündelik yazmışım bu adama [bu camide na’t-ı şerif okuması için], bakın şu deftere.” On akçe sultanım. “Ya, bu minberden Murad Sultana [tahttaki III. Murad’ı (1574-97) kastediyor] övgüler okuyacak kişiye <[I>hünkârcı] kaç akçe gündelik yazmışım acaba ?” Kırk akçe sultanım. “Peki, hünkârcı mı büyük, bizim Hz. Muhammed Efendici mi büyük ?” Hazreti Muhammed büyüktür sultanım. “O zaman, bundan böyle Muhammed Efendi’nin gû gû gûcısı ile hünkârın gû gû gûcısının ikisine de kırkar akçe verilsin, gündelikleri bir Portekiz altını olsun.” Evliya bu “lâtife”ye Kılıç Ali’nin cömertliğini överek, (Hıristiyanlıktan geldiği halde) bu denli dindar bir “uluç âdemisi”ymiş diyerek son veriyor.
Hemen belirteyim ki bu, Osmanlı tarihçileri arasında bilinmeyen bir öykü değil. Örneğin Gülru Necipoğlu’nun The Age of Sinan (“Sinan ve Çağı” diye mi çevirmeli acaba ?) kitabının, Mimar Sinan’a atfedilen kaptanpaşa cami ve külliyeleriyle ilgili bölümünde, Kılıç Ali Paşa Camii de analiz edilirken, başkalarıyla birlikte bu anekdot da özetleniyor. İstanbul’da görev yapmış Contarini ve Morosini gibi Venedik bailo’larının Kılıç Ali hakkında verdiği bilgileri aktaran Necipoğlu, “Calabria milleti”nden olduğunu, okuma yazma bilmediğini, herşeyi forsalığı sayesinde öğrenmiş olmakla adetâ gurur duyduğunu kaydediyor (Reaktion Books, 2005, ss. 429-31). Konumuz açısından daha önemlisi, Calabria ile bağını hiç koparmayan paşanın, başka bir yığın İtalyan dönmesini de hizmetine aldığını; Kasımpaşa tersanesi civarında “Yeni Calabria” olarak bilinen bütün bir semt (casale) inşa ettirdiğini; burada kadırga yapımı ve diğer gemicilik zanaatlarının öğretildiğini; kalifiye işçi yetiştirildiğini; ayrıca Kılıç Ali’nin Calabria sahillerine büyük bir kale yaptırmaya da girişmişken İspanyol filosunun çıkagelmesi karşısında geri çekildiğini tek tek anlatıyor (kaynaklar : Contarini ve Gerlach).
Evliya’nın hikâyesi, Necipoğlu’nun dikkat çektiği “sonradan uydurulmuş” (fictitious) karakteriyle de olsa, bu ayrıntıları çok anlamlı bir tarzda tamamlıyor. Kılıç Ali’nin Dankoff anlamında “uluç”luğu (yontulmamışlığı, saray âdâbından uzaklığı) çok açık. Bayağı “kırık” bir Türkçe konuşuyor. Bazı sözcükleri hiç bilmiyor (ya Farsça söyleyici anlamında gûyende’yi gû gû gûcı’ya dönüştürüyor, ya da Evliya onu bir kelime oyununa kurban ediyor): gerçekten “hünkârcı” mı demiş, yoksa –daha beter bir gaf– “hünkârcık” mı demek istemiş, o bile belli değil; “Hazreti Peygamber Efendimiz”i Muhammed Efendi yapıyor; sanki ilk defa na’t dinliyormuş gibi, herşeyin kendisine izah edilmesi gerekiyor. Ve kimse, dinimize küfretti diye cellâda havale etmiyor.
Uluç/ Kılıç Ali bu sırada 80’inde olmalı. Herhalde altmış yıldır Müslüman ve (1548-49 Mehdiye, 1560 Cerbe, 1565 Malta, 1571 İnebahtı dahil) en az otuz küsur yıldır Osmanlı hizmetinde. Bilmem, “devletin sesi, toplumun gizleri” derken ne kastettiğimi anlatabiliyor muyum ?
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024