Halil BERKTAY
Taraf sayfalarındaki son tartışma, tekrar edeyim, bana göre Kürt sorunu ve hattâ Kürt hareketi sorununu da aşan bir şey. Temelinde, eski sosyalist solun düşünsel mirası yatıyor.
Sovyetlerin çöküşüyle komünizm tarihsel olarak bitti. “Muhalefet Marksizmi”ni değilse bile “iktidar Marksizmi”ni birlikte alıp götürdü. Ben bu noktada Murat Belge’den çok Zülfü Dicleli’ye yakınım. Giden, sosyalizmin şakası veya karikatürü değil, ta kendisiydi. Bir daha da başka bir sosyalizm olmayacak. İnsanlığın özgürlük ve sosyal adalet idealleri, bu kadar komple ve katastrofik bir çöküşten sonra, artık bu ad ve kavramlarla ete kemiğe bürünemez, canlandırılamaz. Statükoya muhalefet ve/ya yeni bir sosyal hareket inşası özlemimiz varsa, bunu mutlak surette sosyalizm projesinden ayrı ve farklı biçimde düşünmek; özellikle de o sosyalizm projesinin “tarihin yasaları ve yönü” gibi yan önermelerinden kesinlikle koparmak zorundayız.
Özetle, Marksist veya Marksist-Leninist siyaset hakkında bildiğimiz herşeyi unutmak ve (başka nasıl tarif edeceğimi bilemiyorum) demokratik siyaset diye bir şeyi yeniden öğrenmek (demokrat gibi davranmak değil, demokrat olmak) meselesi önümüzde duruyor.
El’an önümüzde duruyor, çünkü bunu anlamak ve başarmaktan eski sosyalistler olarak henüz çok uzağız. Bir şeyin tarihsel olarak bitmesi, pratikte, her yerde ve herkesin içinde yüzde yüz bitip yerini tamamen yeniye bırakması demek değil. Artık reel bir umut taşımaması; önünün tıkanmış ve gerçekleşme potansiyelini tümüyle yitirmiş olması, bu yola ömrünü vermiş insanların bunu hemen görüp kabullenmesi anlamına gelmiyor. Daima eskiye tutkuyla sarılanlar çıkıyor (kalıyor) ve “geçiş” dönemleri bu yüzden uzayıp gidiyor. Çöken veya kendini fesheden ciddî partilerin yerine, bazen komedi versiyonları kuruluyor (yeni TKP). Ya da o parti ve akımların bazıları işlevsiz “emeklilik kulübeleri”ne (ÖDP) veya çok daha beteri, devletçi faşizm mihraklarına dönüşüyor (İP).
Ne ki, geçmişin sırtımızda ve ruhumuzdaki ölü ağırlığı bu dışsal tezahürlerle sınırlanamaz. Hep söylediğim bir gerçek var : bu ülkenin eski sosyalist ve komünistleri olarak, biz geçmişle doğru dürüst hesaplaşmadık. Evet, partisel ve hizipsel bazı özeleştiriler yaptık (birini de ben yazdım : Bir Dönem Kapanırken). Ama gelin kabul edelim; bunları mümkün olduğu kadar soyut ve teorik tuttuk; dışımızdaki koşullara, hâkim teoriye, çizgiye, paradigmaya izafe ettik –ve böylece, hayli soğuk ve hissiz bir şekilde kendimizden uzaklaştırdık; kişisel ve yaşamsal sorumluluğunu almadık. Özür dilediysek de, biraz, Sovyet ve Çin KP’lerinin on milyonlarca insanın canına okuduktan sonra “rektifikasyon ve rehabilitasyon” kararları alıp listeler halinde özür dilemeleri, veya bir fonksiyonerin kapınızı çalıp Merkez Komitesi Propaganda Bürosu adına özür dilemesi gibi, ya da şimdi PKK’nın “kazara” öldürdüklerinin ailelerinden özür dilemesi gibi özür diledik, soyut bir tarih ve soyut bir insanlıktan (bunun altını çiziyorum, çünkü o kalpsiz ve merhametsizlere asla kabul etmek istemediğimiz kadar akraba ve âşinâyız ve problemin büyük kısmı da burada yatıyor). Üzülmedik, utanmadık, ağlamadık. Bu özeleştirileri benliğimize çok yaklaştırmadık; ruhumuzu dilim dilim doğramasına olanak tanımadık. Benim yirmi küsur yıldır uykularım kaçıyor bu iç hesaplaşmalarla. O yüzden, Marksizm, sosyalizm ve uluslararası komünist hareket tarihine post-mortem notları düşüp duruyorum.
Offf, fakat her neyse. Ne diyordum; işte bu düşünce sığlığı yüzündendir ki siyaseti de eski teorimizin gölgesinden çıkarıp yeni bir zemine oturtamadık. İki hafta önce yazdığım gibi, bir “ideolojik çatı” sorunumuz sürüyor (10 Kasım). Bunlar belki bir habitus diye tarif edilebilecek yaşam alışkanlıklarından ibaret kaldı. Öyle de olsa, ne demek, siyasete eski “ideolojik çatı” altından bakmak ? Arka planda, ne kadar yok desek de silik bir “tarihin yönü” inancı; ne kadar vazgeçtik desek de zayıf bir “devrim” umudu ve “devrimcilik” iddiası hep mevcut. Çok klasik ve şematik ezen-ezilen ayırımları (milletler dahil), bu şablona göre şekilleniyor. Sosyal güçler yelpazesinde “objektif” olarak itici-ilerletici, yani ilerici, yani dost ve müttefik olması gereken kesimlerin tesbiti de buna bağlı. Habire “halk”(lar)ı konuşuyoruz (üstelik, sanki yekpareymişler gibi), yoksa doğrudan grup ve örgütleri değil. Ve hâlâ içten içe devrimci şiddet hayranıyız. Sonuçta, belirli grup ve örgütleri (faraza PKK veya BDP’yi) gerçek hayatta ne yaptıklarına, iç ve dış pratikleri itibariyle ne olduklarına, hattâ ileride ne yapacaklarını açıkça ilân ettiklerine göre değil, bilinçaltımıza yerleşmiş bu teorik perspektif itibariyle, tarihin akışı içinde nerede durmaları gerektiğine göre değerlendiriyoruz.
“İşçi sınıfı kollektif ezilendir, öyleyse bütün işçi örgüt ve sendikaları da ilericidir.” Aslında bu kadar sığ ve zavallı bir şey söylüyoruz ama farkında değiliz, bırakalım “Kürt sosyolojisi”ni, örgüt, ideoloji ve politika olarak PKK ve KCK gerçeğine cepheden bakamadıkça.
Ya da görüyor ama teşhis edemiyor, etmek istemiyoruz; kendimizle de yeniden tanışmak istemediğimizden olabilir mi acaba ?
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURPKK neden Schrödinger'in kedisine benzedi? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRBatı’nın krizi, küresel düzenin çözülüşü: Türkiye için dönüm noktası üzerine senaryolar ne? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm süreci… Yüzlerde hâlâ niye kaygı ifadesi var? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanBöyle giderse bu tren bu tünelden çıkmaz 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞALTINA, DÖVİZE BAK GÖR HALİNİ… 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNPKK’nin çekilme hamlesi ne anlama geliyor? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’de milliyetçiliğin reformu meselesi 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünAsker göndermek ya da göndermemek… 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÇete savaşı mı? 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçayİstikrarsızlık üreten istikrar programı 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolSarkozy hapiste 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkumuş hainler ülkeden kaçıyor! 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENVe casusluk hikâyesi 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarışın Halklaşması ve Demokratik Toplum Sürecine Çağrı... 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANNereye doğru gidiyoruz? 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçYoğurtsuz, tereyağsız ve tavuk etiyle iskender kebap olur mu? Olur ama… 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkan‘Büyük iddialar, büyük kanıtlar gerektirir’ 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUMuhalefetin gerçeklikle bağı koparsa… 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKronik siyaset bunalımı… 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHukuk binasını yıkmayın efendiler 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalProtestolar Amerika’yı sallıyor (mu?) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (2) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZKomisyon yerli ve demokratik çözümün yol haritasını hazırlamalı 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBir toplum geleceğe nasıl hazırlanır? 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞ“Türk soylu yabancı” mı, “herkes Türktür mü (vatandaş?) daha doğru? 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTGöbeklitepe… Urfa İzlenimleri – 2 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDem Parti’ye çullanmanın hafifliği 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNMadencilik yasasının gölgesinde hasat: Çatalağaç zeytin taşınamaz 21.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTürkiye’nin dilleri, İslam’ın lehçeleri, Allah’ın ayetleri 20.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTKürt siyasi temsili sorunu 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezKültürel hegemonya: “Hay Bin Yakzan” bize ne söyler? 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERFransa’yı krizden kurtaran emeklilik hakları 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRMilyonlarca dolarlık LPG filosu ve otel zinciriyle Paramount operasyonunun en dikkat çekeni: Şaban K 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl Bora“Çetin Ceviz Çıkan Ankara Ahalisi” 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIREkonominin düzelmesi Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bağlı… 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuHukuksuz Türkiye inadı ve af… 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞTrump’ın meşruiyeti var mı ki! 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÇifte hukukta son perde: Ünsal Ban nasıl kaçtı? 16.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları












































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024