Etyen MAHÇUPYAN
Gezi olayları adım adım laik ve mütedeyyin kesimler arasındaki fay hattını yeniden ortaya çıkarmakla kalmadı, dindarları yeniden kalın hatlı bir siyaset zemininde birleştirirken, laik kesimin içeriden daha da ayrımlaşmasıyla sonuçlandı.
Bu asimetri açıklanmaya muhtaçtır. Acaba İslami kanadı aynı tehdit algısında buluşturan ve büyük çapta toparlayan bir sosyal olay, ‘karşı’ cenahta niçin aynı etkiyi yapmadı? Bunun gözardı edilemeyecek nedenlerinden biri, son yirmi yıl içinde İslami kesimdeki sekülerleşme açılımına paralel olarak, laik kesimde bir demokratlaşma eğiliminin ortaya çıkması ve bu grubun kendi kültürel kimliğine zihniyet prizması içinden bakabilmesidir. Böylece laik kesim içinde bir özeleştiri damarı doğdu ama bu özeleştiri söz konusu sosyal zeminin içinde yaygınlaşmadı. Aksine bu yöne gidenler laik camianın siyasi açıdan çeperine kaydılar ve muhafazakâr dünya ile geçişlilik sağladılar. Gezi olayının tahribatlarından biri iki kültürel aidiyet arasındaki kanalları açık tutan bu grubun da ‘kimyasını’ bozmuş olması ve hükümetin söz konusu ara kategoriye yabancılaşmasıdır.
AKP iktidarı basiretsiz siyasetin bedelini belki oy kaybı ile ödemeyecek. Ancak kutuplaşmanın ve sosyal kırılmanın niteliksel sonuçlarını bir yük olarak taşımak zorunda kalacak. Bu ‘yük’ İslami kesimin günümüz dünyasında meşru ve adil bir yönetim kurabilme yeteneğinin sorgulanmasını ifade ediyor ve bu değerlendirmenin Batı dünyasındaki Türkiye karşıtları tarafından hayasızca kullanılması kimseyi şaşırtmamalı. Demokratlar, laik kesimden geldikleri ölçüde, AKP iktidarına verdikleri destekle onu evrensel bir yönetim kategorisinin içine taşıdılar. Hükümetin yaptığı hizmet ve reformlar olmadan bu sıçrama tabii ki olamazdı... Ama bu hizmet ve reformların ardındaki iradenin objektif tahlili AKP’ye olağanüstü bir prestij kazandırdı. Bugün sorun, aynı objektif tahlilin hükümetin zaaflarına da işaret etmesi ve maalesef bu zafiyetin zihniyete ilişkin bir açıklamaya imkân tanımasıdır. Mesele AKP’nin ‘İslami’ olması değil... Çoğulcu ve sosyokültürel açıdan fazlasıyla dinamik bir toplumu yönetmeye ‘ehil’ gözükmemesi.
Bunu düzeltmek hükümetin görevi ve eğer becerilemezse bedeli er geç ödenecektir. İşin siyasi kısmı böyle... Ama eğer anlamaya yönelik bir kaygımız varsa biraz daha derinlere bakmak gerekiyor. İslami kesim kabaca seksen yıl boyunca ‘yönetilen çoğunluk’ olarak yaşadı ve itiraz etmedi. Cumhuriyetin çifte standartlı vatandaşlık anlayışına razı geldi, kamusal alanı tüm ekonomik ve siyasi avantajlarıyla birlikte laik kesime terk etti, kendi kültürel kimliğinin bir tür arkaik varoluş haline dönüştürülmesini utangaçça kabullendi. Bunlar yaşanırken karşılarında sırtını ideolojik meşruiyete dayayan, demokrasiyi iğdiş eden idari ve sosyal sistemi benimseyen bir ‘yöneten azınlık’ bulunmaktaydı. Bu yapısal kopuşun yarattığı psikolojik birikimin kolayca ortadan kalkacağını varsayanlar yanılıyor. Bırakın ki, laik kesimin büyük çoğunluğu sebep oldukları bu durumun farkında bile değiller... Derken devran döndü. Türkiye demokrasi olmanın en basit dönemecini geçti: Askeri vesayet biterken çoğunluğun ‘doğal’ olarak yönettiği bir rejime geçildi. İslami kesim bir anda ‘yöneten çoğunluk’ haline geldi ve çoğunluk olmasının dışında başka bir meşruiyete ihtiyaç olmadığı fikrini kolayca sahiplendi. Kimliksel kırılma açısından bakıldığında, seksen yıl azınlığın yönetip ‘demokrasi’ dediği bir yerde, çoğunluğun yönetime gelmesiyle birlikte kendisini ‘apaçık meşru’ gören ve kendiliğinden ‘fazla rahat’ bir yönetim anlayışına kayan bir iktidar biçiminin doğma ihtimali yüksekti ve nitekim öyle de oldu. Geçmişteki ‘yöneten azınlığın’ şimdi azınlık hakları vardı ama bu haklar kimliğe değil vatandaşa gönderme yapmaktaydı, çünkü o kimliğe meşruiyetini vermiş olan Kemalizm artık ideolojik alemin ‘bayat’ bir öğretisi olarak kalmıştı. Nitekim bugün laik kesimin ana damarının Kemalizm’i ihya etmekle bireyselliğini aramak arasında kaldığını ve tam da bu nedenle laikliği kimlikleştirirken kendi içinde ayrışıp parçalandığını görüyoruz.
Bu durum İslami kesimin laik alemdeki sosyal rahatsızlığı görmesini, algılamasını, hatta o yöne ‘bakmasını’ bile engelledi. Oysa İslami duyarlılığa sahip bir iktidarın, ‘bu cumhuriyeti’ demokratik yönde dönüştürmesi, ancak söz konusu yeteneği geliştirmesiyle mümkün. Demokratların yeniden iletişim sistemine dahil olması işi kolaylaştırabilir, ama önümüzdeki dönemin asıl sorusu hükümetin ve onu besleyen kültürel kimliğin çoğunluk olmayı aşan bir meşruiyet algısına talip olup olamayacağıdır.
Yazarlar
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTefessüh… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUAnayasa engeli olduğu halde yeniden seçilmek isteyen başkan ne yapar? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkanİktidar ülkeyi yönetebiliyor mu ki? Tek kişi ne kadar yönetebilirse o kadar işte… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçay2025’in kalanı nasıl geçecek? 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBüyük Aldatmaca: Popülizmin (Halkçılığın) Yolsuzluk Ve Eşitsizlik Konusundaki Yalanları 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî kimlikler panayırı kapandı 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
20.02.2025
15.10.2024
24.09.2024
19.09.2024
10.09.2024
2.09.2024
13.04.2024
12.04.2024
11.04.2024
28.11.2023