Etyen MAHÇUPYAN
Yabancı basının Türkiye siyasetini tahlil ederken dayandığı neredeyse tek argüman Başbakan Erdoğan’ın ‘otoriterleşmesi’. Bazı gazeteler bunun bir ‘iktidar sarhoşluğu’ olduğunu yazdılar.
Yani her şeye hakim olmasıyla ve etrafında onu tehdit eden bir unsurun kalmamasıyla birlikte Erdoğan otoriterleşti… Anlaşılan şimdi ‘asıl’ karakteri galip geldi ve ‘gerçek’ yüzü görünür oldu… 17 Aralık sonrasında bu yaklaşım daha da popüler hale geldi, çünkü Başbakan’ın yolsuzlukların üzerini kapatmak üzere otoriterleştiği söylenebiliyor. Aslında Türkiye medyasının da önemli bir bölümü bundan daha öte bir akıl yürütmesine sahip değil. Bu epeyce rahatlatıcı bir söylem… Siyasi gelişmeleri bir insanın kişiliğine bağlayabiliyor ve o kişiliği sabitleyebiliyorsanız, siyasetin sınırlarını da onunla çizebilirsiniz. Bu vakada da Başbakan’ın kişiliği ‘sabitlenmiş’ durumda. Tehdit yokken zaten otoriter olan Erdoğan, yolsuzluk soruşturması ortaya çıkınca daha da otoriter oldu. Bu sabitlenme artık bir geriye gidişin de olmayacağını ima ediyor. Yolsuzluk tehdidi ortadan kalksa bile, ‘adamın karakteri bu’… Çözüm ise tabii ki çok kolay: Erdoğan gider, sorun çözülür…
Analiz niyetine bu önermeleri yapanların Erdoğan’ı otoriterleşme süreci içerisinde sunmaları çok doğal. Çünkü bu yaklaşım gerçekliği güçlü kişiliklerin iradesi ile açıklamaya fazlasıyla hevesli. Aynen okullarımızda öğretilen tarihin, geçmişi padişahların iradesi ile açıklamaya kalkması gibi. Eğer siyaseti bir magazin türü olarak algılamıyorsak, kişilerin belirleyiciliği konusunda daha serinkanlı olmak durumundayız. Erdoğan’ın Türkiye siyaseti üzerindeki benzersiz etkisini görmezden gelmemek gerekir, ama siyaseti belirleyen şey bunun hangi bağlama oturduğudur. Başbakan’ı ve AKP’yi nesnel bir biçimde değerlendirmek için ilk yapılacak şey Erdoğan’ın ‘sahnedeki’ performansından kendimizi soyutlayabilmemiz. Çünkü iktidardaki bir partinin siyasi iradesi alınan kararlar ve yapılan tasarruflarla tanımlanır. Böyle bakıldığında şu basit gözlemi yapmak durumundayız. AKP bugüne kadarki iktidar döneminde, 2007 veya 2010’dan hem önce hem de sonra demokratik yönde olduğu gibi, tam tersi yönde de adımlar attı. Bundan sonrasında da çok farklı bir tutum beklememiz için bir neden yok. Aynı şekilde otoriterleşme meselesine gelirsek, Başbakan ilk iktidar olduğunda da bu kadar otoriterdi ve şimdi de ilk dönemdeki kadar demokratikleştirici potansiyele sahip. Değişim karakterin ortaya çıkmasıyla değil, kişinin değişen durumlar karşısında farklı ‘davranış’ sergilemesiyle alakalı.
Davranış ise içinde bulunduğunuz durum karşısında geliştirdiğiniz veya eğilim gösterdiğiniz bir adaptasyon halidir. Bu açıdan bakıldığında AKP’nin, İslami kesimin genelinde de görüldüğü üzere, tehdit altında kendini korumaya yönelik bir dürtü ile hareket ettiğini ve eğer gücünün yeterli olduğunu hissediyorsa daha otoriter ve çatışmacı bir tavra doğru kaydığını söyleyebiliriz. Söz konusu tutumun rasyonel bir süzgeçten geçerek hayata yansıdığına da dikkat çekmekte yarar var. Çünkü sıkça söylendiği üzere AKP’nin çatışmacı olduğu her olay veya dönem, sonuçta AKP’ye yarıyor. Buradan her türlü çatışmanın iktidara hizmet ettiği değil, iktidarın kendisine yarayacak çatışmayı bilip onu beslediği sonucunu üretmek daha gerçekçi olur. Buna ek olarak AKP’nin otoriterleştiği her noktada onu anlayan ve destekleyen bir sosyolojinin olduğunu ve bu sosyolojik desteğin olmadığı hallerde hükümetin bir anda çatışmacı çizgiden caydığını da hatırlatalım.
Dolayısıyla eğer serinkanlı bir bakışı tercih edersek, karşımızda hâlâ epeyce pragmatik bir parti bulunuyor. Son HSYK yasası etrafındaki gelişmeler veya daha öncesinde başkanlık, dershane, kürtaj, öğrenci evleri gibi meseleler, AKP’nin hükümete, hükümetin ise Başbakan’a indirgenemeyeceğini ima ediyor. Bugün Erdoğan çok büyük bir tehdit algılamasına sahip ve bu durum doğal olarak onun tepkilerini belirli bir zemine oturtuyor. Ama aynı anda da Başbakan kendisini siyasi bir ‘paratoner’ haline dönüştürdüğü ölçüde hükümetin rahat çalışmasını ve partinin seçime ‘sanki her şey normalmiş gibi’ girmesini sağlıyor.
Herhalde kimse Öcalan’la görüşmeleri dolaylı olarak yürüttüğü bir süreçte, bu Başbakan’ın Öcalan’ı asmaktan söz ettiğini ama bu sözlerin güven inşasında olumsuz bir rol oynamadığını unutmuyor. Eğer Öcalan siyaseti okumayı bilen biri olmasa ve Erdoğan’ın sözlerine baksaydı muhtemelen bugün çözüm süreci diye bir şey olmazdı. Kıssadan hisse Başbakan’ın dili ve üslubunun ‘siyasetin kendisi’ olmadığı, sadece bunu temel alan analizlerin ise siyaseti anlamayacağıdır.
Yazarlar
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTefessüh… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUAnayasa engeli olduğu halde yeniden seçilmek isteyen başkan ne yapar? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkanİktidar ülkeyi yönetebiliyor mu ki? Tek kişi ne kadar yönetebilirse o kadar işte… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBüyük Aldatmaca: Popülizmin (Halkçılığın) Yolsuzluk Ve Eşitsizlik Konusundaki Yalanları 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçay2025’in kalanı nasıl geçecek? 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
20.02.2025
15.10.2024
24.09.2024
19.09.2024
10.09.2024
2.09.2024
13.04.2024
12.04.2024
11.04.2024
28.11.2023