Etyen MAHÇUPYAN
Koca bir imparatorluk geçmişinden gelen bir halkın bugünün başarı veya başarısızlıkları karşısında dingin, serinkanlı, mütevazi ve olgun davranmasını bekleriz. Ne de olsa gücün ve güçsüzlüğün sınırlarını tatmış bir toplumdan söz ediyoruz. Ne var ki Osmanlı dünyası bu duyguyu vermekte yetersiz kaldı. Çünkü güç devletle halk arasında paylaşılmadı… Devlet güçlü, halk güçsüzdü ve Müslüman cemaatle manevi bağı sağlayan tek etkinlik cihad, yani fetihlerdi. Devletin ‘İslam’ın bayrağını’ yeni yerlerde dalgalandırması, toplumsal hiyerarşinin tepesinde yer alan Müslüman cemaat için onur vesilesiydi.
***
Bu durum Cumhuriyet’te de değişmedi. Halen devletle laik veya İslami cemaatleri yakınlaştıran, halkın kendisini özne hissedebildiği belki de tek olay askeri başarı. Bu nedenle ‘Mehmetçik’ ve ‘ordu-millet’ metaforları cazibesini kaybetmiyor. Aynı nedenle Afrin harekatının bir ‘zafer’ olarak tarihe geçmesi arzulanıyor, geçmişin fütuhat dürtüsünün genetik bir kod misali bugünü de belirlediğine inanılmak isteniyor.
Bir yazıma gelen okuyucu yorumu söz konusu ruh halini çok iyi yansıtmakta: “Bizler yıllardır bu anı bekliyorduk. Bu ülkeye, kültüre, devlete ait olanlarla olmayanların ayrılacağı bir siyasi çizginin çizilmesini (bekliyorduk).” Bahçeli/Erdoğan işbirliğinin dayandığı ve derinleştirmeye çalıştığı ‘çizgi’ de bu… Devlete sahip olmayı ‘gerçekten’ hak edenlerle etmeyenlerin ayrışması… Kimin gerçekten hak ettiğinin ölçütü ise, kendinizi militarist bir devlet geleneğinin neferi saymaya hazır hissedecek kadar milliyetçi olup olmamanız.
Görünen o ki ‘yeni’ Türkiye bu ruh halinin peşinde bir süre efsunlanmışcasına gidecek. Tevazu ve sağduyuya henüz yolumuz var. Kitlesel dalganın manevi doyum noktasına gelip sönümlenmesini beklemek belki de en hayırlısı. Çünkü bazı şeyler akıl yoluyla öğrenilmiyor. Yaşanması ve sonrasında yaşanılan üzerinde özgürce düşünebilmeyi gerektiriyor.
Ancak kaçınılmaz hayal kırıklığı anını beklerken, bazılarımızın düşünmeye şimdiden başlaması ve böylece gerçekçi tasavvurlara dönüşün az hasarla geçirilmesine hizmet edebilmesi iyi olurdu. Bizdeki bu ‘başarı’ açlığının ama başarıyı ille de başkalarına haddini bildirme olarak duyumsamamızın nedenleri ne olabilir? Her imparatorluk gibi yükselen ve sonrasında gelen yeni dünyaya adapte olamayarak dağılan Osmanlı’yı niçin nesnel bir bakışla ele alamıyoruz? Belki de bunun altında Osmanlı devletini ‘gerçekte’ hiçbir zaman kendimize ait hissetmememize karşın, kayıplarından doğrudan etkilenmiş olmamız yatıyor. Belki de ‘bizim’ olduğu söylenen ama hiçbir zaman ‘bizim’ olmayan devletin, nihayet bu sefer bize ait olduğuna inanma ihtiyacıdır bu…
Öte yandan kronik bir ‘başkalarına haddini bildirme’ arzusunun varlığı, olmayacak yerde başarı aranmasına, var olan başarıların ise abartılmasına neden oluyor. Bunun da psikolojik açıdan son derece olumsuz sonuçları var… Söz konusu ruh hali ile gerçeklere serinkanlı şekilde bakmak ve onları doğru irdelemek pek kolay olmuyor. Bu durumla yüzleşmeyi kimlik sorunu haline getirdiğimiz ölçüde, özgüven eksikliği ve eziklikten kurtulamıyoruz. Tevazudan uzaklaşıyor, eleştiriden kaçıyoruz… Sonuçta gerçekler karşısında daha da kör ve kırılgan hale geliyoruz.
***
Umutsuzca her konuda ve her alanda başarı arayışının, Osmanlı’ya veya Türklere toz kondurmamanın, hiçbir dönemde ve konuda yanlış yapılmadığını ve de bütün iyi hasletlerle sarmalanmış olunduğunu savunmanın çocukça bir yanı olduğunu görmek için hâlâ çok mu erken? Sıradanlığın yükü bu denli mi ağır?
Okuyucum “bizler yıllardır bu anı bekliyorduk” diyordu… Büyük bir manevi açlığa gönderme yaparak. Ne var ki bu halkın ruhu, ancak öyle bir anın beklenmediği bir tahayyüle ulaşıldığı takdirde sağaltılabilecek. Ya da tersine, sağaltılabildiği zaman o tahayyül de bu halkın özgürlüğüne pranga olmaktan çıkabilecek. Bunun için de en azından bazılarının yeterince özgür ve cesur olması iyi olur…
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları

















































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
25.10.2025
25.10.2025
15.03.2025
20.02.2025
15.10.2024
24.09.2024
19.09.2024
10.09.2024
2.09.2024
13.04.2024