Fehmi KORU

Sağduyumuzu kaybetmeyelim de...
18.08.2011
2466

Herhalde farkındasınızdır: PKK eylemlerine karşı tepkiler sertleştikçe PKK’nın eylemleri de, şehitlerin sayısı da artıyor...

Çeyrek yüzyılı ve 40 bin insanımızı heba ettiğimiz o kısır-döngüye bir kez daha girmenin eşiğindeyiz. Kısır-döngüye düşüldüğü andan itibaren göz gözü görmez oluyor, sağduyu elden gidiyor, sadece şiddeti ve karşı-şiddeti konuşuyoruz.

PKK’yı besleyen kaynak, hiç kuşkunuz olmasın, o kısır-döngüdür...

Terör örgütleri, başlangıçta hangi amaç için şiddete başvurmuş olursa olsunlar, varlıklarının belli bir döneminde, döktükleri kanın etki alanına girerler. İlk eylemlerinde zorlanan militanların gözlerini zamanla kan bürümeye başlar. Amaç geri plana itilir, eylemin kendisi varlık sebebi haline dönüşür.

Zaten, teröre bulaşmış militanların ne olacağı konusu, bu yüzden, terörü sonlandırma çabalarının hemen başında ele alınır. Öldürmeyi hayat tarzına dönüştürmüş insanları alışkanlıklarından vazgeçirmeye, ona çıkış yolu göstermeye öncelik verilir.

Ayrılıkçı terör neredeyse 30 yıldır Türkiye’nin başının derdi. Bunun anlamı, 20’li yaşlarında örgüte katılmış militanlardan lider düzeyine gelmiş olanların bugün 50’li yaşlarını sürdürüyor olduğu gerçeğidir... Hayatlarının yarıdan fazlasını kanlı eylemleri planlamakla, kan dökülmesi için emir vermekle geçirmiş, her gece yastığa başını koyarken tepesine bombalar yağabileceğini düşünen insanlar bunlar...

Korkarlar mı korkmazlar mı, bilemem, ancak teröre bulaşmış militanların çok farklı bir hayatları ve o hayata uygun tercihleri olduğunu tahmin edebilirim.

Demokratik yöntemlerle çözümü konusunda umuda kapıldığımız ‘Kürt sorunu’, hayatları dağda geçmiş, öldürmede deneyimli kadrolar açısından bizler gibi mi değerlendiriliyordur dersiniz?

Militanlar, “Ne güzel, artık Kürt kimliği üzerinde baskı kalmadı... Ne güzel, Kürtçe her alanda rahatlıkla kullanılabiliyor... Ne güzel, ‘yerinden yönetim’ de gelirse, her bölge gibi biz de kendimizle ilgili kararlarda daha fazla söz sahibi olacağız...” diye seviniyorlar mıdır sözgelimi?

Bir adım daha ileri gidelim ve BDP’nin ‘demokratik özerklik’ talebine olumlu yaklaşıldığını düşünelim: Dağdaki militan “Amanın ne güzel, artık dağdan inmemizin zamanı geldi” tepkisini mi verir sizce?

Geride bıraktığımız ‘terörlü yıllar’, sertleşmeyle, şiddete karşı şiddet kullanmayla terörün alt edilemediğini öğretmiş olmalı. Terörün kaynaklandığı bölgedeki bütün güçlerin kararlı katılımı olmaksızın, yalnızca bir ülkenin askeri çabaları sonuç almada yetersiz kalıyor. Birinin ortadan kaldırmaya çalıştığını bir başka devlet himaye edince nasıl sonuç alınsın?

PKK terörünün kaynaklandığı bölgede, Türkiye’den başka Irak, Suriye ve İran var; bölgesel Kürt Yönetimi var; ABD var...

Terörün kökünü silâha başvurarak kazımak, bölgede askeri varlığa sahip bütün (veya bütüne yakın) unsurların ortak çabasıyla mümkün olabilir ancak... Ya da, demokratikleşme yolunda hız kesmeden hamlelere devam ederken, tetikten elini çekmesi beklenen dağdaki militanın âkıbetini her tarafa makul gelecek bir formüle bağlamakla...

Artan şehitler, heyecana kapılıp muhatap olduğumuz sorunun gerçek yüzünü unutturmasın...
Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar