Halil BERKTAY
[30 Mayıs - 2 Haziran 2014] Bu satırlar, bir giriş notundan ibaret. Yeni Şafak gazetesinden Nil Gülsüm, Pazartesi röportajlarından birini benimle yapmak istediğini söylemişti. Bunun için Ankara’dan kalkıp geldi; 30 Mayıs Cuma günü oturup iki saate yakın konuştuk. Bant çözümünü yapıp yolladı; ben üzerinden gidip redije ettim. Sık satırlı sekiz sayfaydı; elbette çok kısalması zorunluydu. Nezaket gösterdiler; kısaltılmış şeklini de şahsen görüp onayladım. 2 Haziran günü gazetede o haliyle yayınlandı. Aynı zamanda, uzun versiyonunu Serbestiyet’te yayınlanmasına da izin verdiler; kendilerine teşekkür borçluyum. Bunları tane tane anlatıyorum, çünkü günümüzde kutuplaşma o hale geldi ki, bu bile bir demagoji konusu olabilir. Örneğin birileri çıkıp, “bak, Halil Berktay’ı çarpıtmış olmalılar ki asıl doğrusu budur demeye getiriyor” diyebilir. Hayır, hiç öyle değil; gayet sağlıklı özetlediler ve ben de kabul ettim; sadece o daha ayrıntılı sekiz sayfayı harcamak istemedim, o kadar. Beni sıfırdan üç dört yazı daha yazmaktan kurtarıyor. Paralel Evrenköşesini de zaten böyle bir “depo” olsun diye açmıştım. Yeni Şafak’taki başlığı ve sunuş kısmını muhafaza ederek, gerisine hiç dokunmadan, buraya aktarıyorum.
Devrimci değil devirmeciler
Türkiye’nin son 12 yılda geçirdiği büyük toplumsal, siyasal ve ekonomik dönüşümün tümüyle karşısında olanlar olduğu gibi, bu dönüşümü Türkiye için olumlu ve ilerletici bulanlar da var. Bu dönüşümün lideri olarak AKP Başkanı ve Başbakan Erdoğan ise yeni bir aşamada. Toplum, sayılı haftalar içinde ilk kez devlet başkanını kendisi seçecek. Bu önemli seçimin yanı sıra, kanlı çatışmayı bitirmek yönünde atılan en ciddî adım olarak çözüm süreci de devam ediyor. Parlameno içi ve dışındaki muhalefet kesimleri ise sorunu çatışmacı bir ortama sürükleme arayışında. Tam bu noktada, Türkiye’nin olumlu anlamıyla ayrıksı ve seçkin aydınlarından biri olan Halil Berktay ile bu başlıkları konuştuk. Konumunu “anti-anti-AK Parti” olarak tanımlayan Halil Berktay, yine çarpıcı ve kuşatıcı açıklamalar yaptı.
Röportaj: Nil Gülsüm
Türkiye’nin siyasal ve toplumsal anlamda en ciddî sorunlarından birisi Kürt sorunu. Bu konuda işleyen çözüm sürecini nasıl görüyorsunuz?
Çözüm sürecini destekliyorum; neredeyse 18 aydır silahların susmuş olmasına çok büyük bir umutla bakıyorum. Fakat bir taraftan da çok endişeliyim. Çatışma ve savaş yanlılarının, çığırtkanların, barış karşıtlarının bir şekilde bu sürece çomak sokmalarından korkuyorum.
Çözüm sürecine yönelik yaklaşımları ve desteği nasıl buluyorsunuz?
Kendim bölgeye gitmiş değilim, ama bölgeyi bilen, orada yaşayan veya sık sık gidip gelen, görüşlerine çok güvendiğim kişilerin aktardıklarından yola çıkarsak, birincisi, Öcalan olmazsa bu barışın olmayacağı; ikincisi, geniş kitleleriyle Kürt halkının barıştan memnun olduğu anlaşılıyor. Öte yandan bu süreç, PKK’nın Kandil önderliğinin, çoğu BDP’li siyasetçinin, PKK-BDP yanlısı Kürt aydınlarının, Kürt akademiklerinin ve öğrenci gençliğinin içine sinmiş değil. Öcalan’ın çizgisine âdetâ hoşnutsuzca uyuyorlar; aslında çoğu zaman, “canım böyle barış mı olur, siz AKP’ye teslim oluyorsunuz, bunca mücadeleyi boşuna mı verdiniz” gibi lâflarla savaşçılığı körüklemeye çalışan “Beyaz Türk”lerin sesine daha fazla kulak veriyorlar.
Kim o savaşçılığı körükleyen Beyaz Türkler?
Bu tavırda olan çeşitli köşe yazarları var. Belirleyici özellikleri, AK Parti ‘ye düşmanlık ve Erdoğan’a özel bir nefret beslemeleri. Onun için, “hükümete zarar versin de ne olursa olsun” mantığıyla hareket ediyor; bir adım ötede, demokrasi dışı yöntemlerle hükümeti alaşağı etmeyi arzulayan “devirmeci” bir cepheye Kürtlerin de katılmasını sağlamak için ellerinden geleni yapıyorlar. Böyle bir sol aydın kesimi var. Anlaşılıyor ki bölgedeki Kürt seçkinleri bunlara biraz fazla kulak veriyor ve dolduruşa gelebiliyor, ama son tahlilde onları sadece Öcalan’ın kararlılığı zaptediyor. Bu durum benim için çok derin bir tedirginlik kaynağı. Barışın kıymetini bilmiyorlar ve PKK, her an tekrar silâha sarılabilirmiş gibi, “opsiyonlarını açık tutmak” adına dağa gerilla devşiriyor.
Son günlerin en önemli gelişmesi de örgütün kaçırdığı çocukların ailelerince başlatılan eylem. Bu gelişmeyi nasıl yorumlamak lazım?
Annelerin baskısını ve PKK üzerinde bir kamuoyu oluşmasını çok olumlu karşılıyorum. İşte tam, benim daha önce sözünü ettiğim, Kürt halk tabanının artık alenî barış yanlılığı. Ama bir yandan da birilerinin bunu sertleşme gerekçesi yapmasından; “bakın bu AKP’nin bize karşı açtığı bir kampanyadır; bizi köşeye sıkıştırmaya ve teslim almaya çalışıyorlar” diye tekrar savaş kışkırtıcılığı yapmaya koyulmasından kaygı duyuyorum. Nitekim bakın, bir yandan da Lice civarında yollar kesiliyor; açmaya gelen jandarmaya civar tepelerden ateş açılıyor; yaralanan askerler oluyor. Bıçak sırtı bir durum.
Sürekli bir “sokak” çağrısı ve AK Parti’ye dönük eylem arzusu var. Bunları nasıl anlamalıyız?
Gezi protestoları bence anlaşılır nedenlerle ve spontane olarak patlak vermişken, ilk üç gününden sonra AKP düşmanlığından başka hiçbir birleştiricisi olmayan grupların eline geçerek, amaçsız ve sınırsız bir çatışmacılık yönünde geliştirildi. Bu şekliyle Gezi’de; sonra yolsuzluk operasyonu denen 17 Aralık hikayesinde; sonra Soma faciasını bahane ederek tekrar sokağa dökülme çabasında, hep başarısız oldular. Bugünlerde Gezi’nin birinci yıl dönümü münasebetiyle bunu tekrar deniyorlar. Muhtemelen cumhurbaşkanlığı seçimlerinin birinci ve ikinci turu münasebetiyle tekrar deneyecekler. Türkiye inanılmaz bir kutuplaşma içinde. Türkiye’nin öyle yüzde 20-25’lik bir kesimi var ki, bence bunlar aslında demokrasiye inanmıyor.
Bunlar hangi siyasi partiye yakınlar?
Daha çok CHP tabanı içinde yer alıyorlar. Tabii CHP’ye oy verenlerin hepsi değil, ama bu kafada olan insanlar daha çok oradalar. Tek Parti’den kalma “halk için, halka rağmen”ciliğin, “cahil halk kendi çıkarlarını bilmez ve hep aldatılır, satın alınır” inancının uzantısında, “benim oyum dağdaki çobanın oyu ile bir mi olacak” ya da “AK Parti’nin Manisa, Akhisar ve İzmir mitinglerinde başbakanı para karşılığı alkışlayan madenciler buna müstahaktır” gibi söz ve anlayışlar, ikide bir satha çıkıyor.
Demokrasiye inandıklarını ifade ediyor bu kesim…
Belki CHP seçmenine mikrofon tutup sorsanız bu çıkmayacak; ama özellikle sosyal medyada bu tablo netlik kazanıyor. Demokrasiye inanıyoruz diyebilirler, ama bütün davranışlarıyla, birikmiş bütün öfke ve nefretleriyle, hangi yöntemlerle olursa olsun mevcut hükümetin devrilmesini arzuluyorlar. Bunun içine, artık öyle bir olasılık kalmamış olsa bile ordunun müdahale etmesi isteği de giriyor; Ukrayna örneğinde olduğu gibi büyük bir istikrarsızlaştırma ve bütün siyasetin aşınması da giriyor; sözüm ona barışçı gösterilerde, giderek artan dozajda şiddet kullanılması da giriyor.
Bu eylem stratejisinin özel olarak kurgulanmış olduğu söylenebilir mi?
Yöntemler üzerinde öyle çok düşündükleri kanısında değilim. AK Parti devrilirse, hükümet çökerse ya da Erdoğan uzaklaşmaya zorlanırsa bunun altından ne çıkar, bunun Türkiye’ye bedeli ne olur; onu da zerrece düşündükleri kanısında değilim. Çünkü bu, bir “kurtulalım da ne olursa olsun” veya “benden sonra tufan” mantalitesi. Meşru ve demokratik bir siyaset vicdanı olmayan bir kesim var orada; ben bunlara devirmeci muhalefet diyorum. Eski devrimciliğin artık salt devirmeci hali gibi görüyorum.
Söylemlerini nasıl buluyorsunuz devirmecilerin?
Normal bir siyaset sözlüğü ile konuşmuyorlar. Zaten Türkiye siyasetinde devirmek, alaşağı etmek, kurtulmak türü, içindeki sözel şiddet dozajı giderek artabilen ifade tarzları çok yaygındır. Bu alışkanlıkların üzerine, bir de çok fütursuz bir nefret söylemini, bir küfür ve hakaret dilini oturtuyorlar.
Gezi olaylarının gelişimine ilişkin pek çok yorum var. Sizce bu olayların temelinde yatan asıl sâikler neler?
Gezi hareketi, yanlış bir AVM projesine karşı Gezi Parkı’nı gerçekten samimiyetle korumaya çalışmak isteyen içtenlikli ekolojik kaygılar temelinde ve ardından, polisin hakikaten çok aşırı şiddet kullanımına karşı bir protesto olarak başladıktan sonra, âdetâ uçak kaçırır gibi el konup kaçırıldı başka örgüt ve akımlarca. Üçüncü veya dördüncü günden itibaren, Gezi atmosferine onlar hakim oldu ve damgalarını vurdu. Atatürkçü, ulusalcı, solcu, Alevî, Ergenekoncu, aşırı milliyetçi, bir yığın benzemez grup, sırf AKP düşmanlığı temelinde bir araya geldi. Solcu ve ulusalcıların içinde, belki ailelerinden, ağabeylerinden vb dinledikleri bir “1960’lar ve 70’ler” efsanesi de vardı. Sanki o yıllarda muazzam bir devrimci atmosfer varmış ve Türkiye bayağı devrime gidiyormuş da onlar her nasılsa o ortamı kaçırmışlar gibi; kaçırmış oldukları o çağı ve atmosferi yakalamak istercesine ve bunu bir marifet, bir kahramanlık sayarcasına, illâ polisle çatışarak devrimciliklerini ispatlama heyecanına kapıldılar.
Bir hak mücadelesi bağlamında mı gerçekleşiyor tüm bu devirmeci eylemler?
Bazen, eylem için eylem yapmak ve polisle çatışmak için sokağa çıkmaktan başka bir amaçları yok gibi geliyor. Önemli olan, kazanılmak istenen demokratik haklar filan değil; eylem için eylem peşinde koşan bir kesim var. Polisle çatışmaya çalışalım, hem kendimizi 1830, 1848, 1870 Paris’indeki gibi “barikatlarda” hissedelim; hem de bu çatışmalar olunca hükümet belki Batının gözünden daha fazla düşer gibi bir mantıkla hareket eden, içi öfke ve nefret dolu bir gençlik kesimi var.
Eski soldan bir kalıntının da bu kesim içinde olduğunu ifade ettiniz. Ne gibi bir farklılık var aralarında?
Bunların bir kısmı tabii eski solun kalıntısı ama eski soldan farklı olarak bunların hiçbir gelecek projeleri yok. 12 Eylül 1980’e ve hattâ biraz sonrasına kadar, benim de içinde olduğum, sonraki yıllarda daha iyi görebildiğim ve sürekli yeniden düşünmeye çalıştığım bütün hataları ve sakatlıklarıyla birlikte, iyi kötü bir gelecek tasavvuru olan bir sol söz konusuydu. Devrim diyordu, sosyalizm diyordu, çok uzak gelecekte sınıfsız toplum diyordu. Oralara varmadan da, devlet yapısıyla, ekonomisiyle, dış politikasıyla nasıl bir Türkiye ve bu Türkiye’ye dünyada nasıl bir yer istediklerine dair bir makro-vizyonları vardı. Şimdi bunun zerresi yok. Bu protestocuların böyle hiçbir tasavvurları yok. AK Parti iktidarının mümkün olduğu kadar yıpratılması, belki devrilmesi ve özel olarak Erdoğan’ın siyasetten uzaklaştırılması dışında, ne istiyorsunuz diye sorsanız; “bize programınızı anlatın; neyi farklı yapacaksınız” deseniz, buna verecekleri bir karşılık yok.
Hangi politik yapı veya kitle için olursa olsun, hedefsizlik kötü bir şey değil mi?
Gariptir, Türkiye’de “yeni”den ve “gelecek”ten söz eden; doğru veya yanlış, en azından söylem olarak bunu dile getiren; “yeni Türkiye” veya “2023” diyen; programını bu yolla dile getiren bir tek AK Parti var. Başka hiçbir parti, örgüt, grup veya akım böyle konuşmuyor. Tek başına bu, faraza AK Parti’yi desteklemek veya desteklememek için yeterli bir ölçüt olmayabilir. Ama ilginç buluyorum.
Siz kendi kimliğinizi nasıl tanımlıyorsunuz?
Ben bir AK Parti taraftarı değilim. Bir yönüyle kendimi “anti-anti-AK Parti” olarak tanımlayabilirim. Yeryüzünde Sovyetler Birliği ve uluslar arası komünist hareket diye bir şey mevcutken, komünistler vardı, anti-komünistler vardı, bir de komünist olmayan ama anti-komünistlerle de aynı safta olmak istemeyen anti-anti-komünistler vardı. Onun gibi, ben de bugünkü, gözü kararmış anti-AKP’cilikle aynı safta olmak istemiyorum; o tavrın “anti”siyim; bu yüzden “anti-anti-AKP’yim” diyorum.
Bu çerçevede ve bir tarihçi, bir sosyal bilimci olarak, olabildiğince nesnel yaklaşmaya çalıştığımda, AKP’nin belirgin bir gelecek vizyonu, bir gelecek projesi olduğunu; Türkiye’yi şuradan alıp şuraya götürmek istediğini görüyorum. Habire projelerden söz ediliyor; benim için proje sadece üçüncü havalimanı, üçüncü köprü veya kanal filan değil (ki son ikisine galiba karşıyım veya karşı olabilirim). Daha büyük bir sorun var: AK Parti dışında, geleceği düşünen başka bir siyasi güç yok. Ne CHP’nin böyle bir derdi ve vizyonu var, ne de MHP’nin. Onlar 20. yüzyılın son çeyreğinde, en fazla 1980’lerde kalmış gibiler. Ne Baykal, ne Kılıçdaroğlu döneminde CHP’den “biz şöyle bir Türkiye istiyoruz” türü herhangi bir şey duymadım. Diğer, parlamento-dışı diyebileceğimiz muhalefet unsurlarının da hiçbir pozitif tasavvurlarını göremiyorum. Galiba bir tek AKP, 20. yüzyılı ve bir bütün olarak Yakınçağı geride bırakırken, 21. yüzyılın şafağına yeni bir makro-projeyle geldi. Onun için Yeni Türkiye söylemi tamamen AK Parti’nin inhisarında kalıyor. Belki tek istisna Kürt siyaseti denebilir. Ama onların da tam ne istedikleri biraz belirsiz kalıyor.
AK Parti 80’lerin baskıcı, 90’ların kaotik ortamı üzerine reformlar yapan bir hareket olarak ortaya çıktı. AK Parti, bu dönemler kıyaslandığında ne açıdan farklı?
1990’lar, daha doğrusu 1989-2002 arası, Türkiye için tamamen kayıp yıllardır. 1989’da Özal, daha önce yaptığı hataların üzerine, bir de kendini cumhurbaşkanlığına terfi ettirip, âdetâ Çankaya’ya kaçıp, Anavatan Partisini Mesut Yılmaz’a bıraktı. Bu çok büyük bir hataydı ve ANAP’ta ifade bulmuş olan ilk kapsamlı reform denemesinin çökmesine, ANAP’ın da çözülme ve dağılmasına yol açtı. Oysa AK Parti’den önce Atatürkçü otoriter ulus-devlet modelinin ve sonuçlarının aşılması yönünde ilk kapsamlı reform hamlesi Özal’dan gelmişti. Ancak hatâları, şimdi AK Parti deneyimi ile karşılaştırıldığında çok daha net görülüyor.
Nasıl?
Turgut Özal’ın belirli reform vizyonları vardı ama bunun vazgeçilmez enstrümanı, iktidar temeli olarak güçlü bir partiyi adım adım inşa etmeyi ve elde tutmayı bilen bir politikacı değildi; iç politikada bunu becerebilen bir parti lideri değildi. 1982-83 koşullarında, “dört eğilimin birliği” gibi önemli bir fikir etrafında, ANAP’ı alelacele kurdu ve ondan sonra da partiyle pek ilgilenmedi, inşasına ihtimam göstermedi. Erdoğan’ın Özal’dan bir farkı, çok iyi becerdiği bir şey, partisini sağlam tutmak.
Neyi kastediyorsunuz?
AK Parti, kabaca yüzde 50’lik çoğunluğuna rağmen aynı zamanda bir iç ve dış kuşatma altında. Çeşitli saldırılar geliyor, şoklar yaşanıyor, ama pek de sarsılmıyor ve dağılmıyor. Elbette tarihsel bir olgunlaşma ve tecrübe kazanma sürecine de yaslanarak, bizzat tabanının olgunlaşmasına da yaslanarak, Erdoğan parti liderliğini, Demokrat Parti’nin Bayar ve Menderes’lerinden de, Turgut Özal’dan da çok daha iyi yaptı, yapıyor. AK Parti bu sayede her seferinde ayakta kaldı ve çeşitli seçimlerden oylarını arttırarak çıktı. Özal yeni bir makro-vizyon oluştururken partisini yönetmeyi, hükümeti elde tutmayı bilemedi. Derken Türkiye 90’lı yıllarda giderek kısırlaştı ve en ufak bir gelecek vizyonu olmayan küçük koalisyon oyunlarına hapsoldu; yerinde saymaya, duraganlaşmaya, kokuşmaya başladı. Bundan 2002 seçimleriyle çıktı.
AK Parti hangi köken ve akrabalıklardan geliyor?
Türkiye’de bir, Meclis’teki İkinci Grup, sonra Terakkiperver ve Serbest Fırkalar, sonra Demokrat Parti, Adalet Partisi ve ANAP çizgisi oldu. Yani kurucu askeri-bürokratik vesayetin dışında kalan, daha popüler ve popülist, halkın oyuna dayalı klasik merkez-sağ partiler. Bir de 1960’lardan itibaren, bir politik İslâm veya İslâmcılık çizgisi oldu: Nizam, Selâmet, Refah, Fazilet ve Saadet. Bence AK Parti bu iki çizgi ve geleneğin birleşme ve kesişme noktasında yer aldı, alıyor. Ne sadece biri, ne sadece diğeri. Her ikisinin serüveninden dersler çıkardı ve Özal’ın “dört eğilim”indeki ana fikri daha ileri bir senteze taşıdı. Bu sayede, önemli yeniliklerle sahneye çıktı.
AK Parti’nin AB de dahil Batı ile ilişkileri bu çerçevede nasıl değerlendirilmeli, nereye konumlandırılmalı?
Son zamanlarda Batı ve Avrupa ile ilişkisinin biraz soğumuş olmasına rağmen (ki ben bunu yanlış buluyorum), 2002’den bu yana AKP, Batı düşmanı olmayan ılımlı bir siyasal İslâmın Türkiye’de de, dünyada da ilk ve çok önemli bir örneğini ortaya koydu. Spesifik konulardaki siyasi anlaşmazlıkları kastetmiyorum; kültürel ve zihinsel olarak Batıyla barışık bir İslâmcılığın mümkün olduğunu gösterdi. Aynı zamanda, klasik merkez-sağ partilerin vizyonunu da önemli ölçüde değiştirdi. Daha kitlesel, daha kucaklayıcı bir parti olmayı ve bunu sürdürmeyi başardı.
İcraatı açısından AK Parti’yi sosyal adaletçi bulan da var, neo-liberal de. Siz AK Parti’nin sosyo-ekonomik icraat mantığı için ne dersiniz?
Neo-liberalizm yaftası hiç gerçeklerle bağdaşmıyor. Eski sol kalıntısı bir mantıkla bu, kötüleyici bir sıfat gibi kullanılıyor. Sırf devlet sektörünü küçültme ve özelleştirme adımları, bunun için yeterli değil. Hem özelleştirme anından itibaren bu şirketlerin devlet tarafından nasıl denetlendiği sorunu var, hem de diğer sektör ve girişimler diye bir mesele var. Dikkatle bakıldığında, AKP’nin, belki kendi İslâmî sosyal adalet geleneklerinden de kaynaklanan, ciddî bir bölüşümcülüğü ve refah devleti politikaları söz konusu. Konut ve sağlık politikalarında bu çok net görülüyor. Orta ve dar gelirlilere konut sahipliği kapılarını açtı; çok çok iyileştirilmiş devlet hastanelerinin ve ayrıca özel hastanelerden yararlanmanın kapılarını açtı. Hayatı en ayrıcalıklı özel hastanelerde geçmiş, devlet hastanelerinin kapısından girmemiş çok dar bir kesim, AK Parti’nin bu alanlarda neler yaptığının farkında olmayabilir. Ben bu alanda nereden nereye gelindiğini çok iyi biliyorum. En önemlisi, AKP belediyeciliğinin neresi neo-liberal? Türkiye’de kentli nüfus oranı yüzde 65’ten yüzde 80’e patlarken, AKP belediyeleri bu gelişmeye ayak uydurmayı ve yeni yeni yerleşim alanlarına altyapı, ulaşım, sağlık, okul hizmetleri götürmeyi başardı. TC tarihinin en başarılı belediyeciliğidir bu. Neden o kitleler AK Parti’ye oy veriyor ki? Demokrasiye inanmadığını söylediğim kesim bunları “bir torba kömür ve makarnayla satın alınıyorlar” diye geçiştirmekle çok hatâ ediyor.
AK Parti şu ana kadar girdiği her seçimde halk desteğini artırmasına rağmen, toplumun elitlerince neden hâlâ kabullenilmiyor, habire saldırıya uğruyor?
Geçtiğimiz haftalarda bir televizyon kanalında, sol kökenli çok seçkin bir akademik iktisatçımız, herhalde “mahalle”sinden çeşitli saldırılara uğramayı da göze alarak, AK Parti iktidarıyla birlikte toplumun yüzde 80’inin yaşam standartlarının iyileştiğini ve pastadan daha fazla pay aldıklarını; buna karşılık toplumun en üst yüzde 20’sinin (diyelim, köklü İstanbul büyük burjuvazisinin), aslında koşulları kötüleşmediği halde eski ayrıcalıklı konumlarını kaybettikleri için durumunu kötüleşmiş gibi algıladığını anlattı. Titiz ve dikkatli bir tahlildi. Katılıyorum.
Başbakan Erdoğan’ın toplumun geniş bir kesimince sevilmesi yanında eleştirilen yönleri de var. Halil Berktay Tayyip Erdoğan’da neleri eleştiriyor?
Eleştirdiğim bir yığın şey var. En başta, zaman zaman çok sertleşen siyasal tarzından hoşlanmıyorum. Bağırarak ve yukarıdan konuşmasından hoşlanmıyorum. Micro-management yapmasını, yani her şeye karışmaya kalkmasını da yanlış buluyorum. Bazen toplumsal tepkilerle, azınlık tepkileri de olsa, cepheden inatlaşmaya girmesi çok ters geliyor. Bunların hepsinin birleştiği örnekler var. Mesela Gezi Parkına AVM yapılmasına şahsen sahip çıkması, illâ yapacağız diye tutturması ve bunu bir ülke meselesi haline getirmesi çok hatâlıydı. Daha önce, Ermenistan sınırına yakın bir heykel için, ne kadar kötü ve çirkin olursa olsun, çok muktedir bir edâyla yıkılsın emri vermesi yanlıştı (çünkü politikacıların bilim ve sanat alanlarına tecavüzü prensip olarak yanlıştır). İnsanların yaşam tarzına, fiilen değilse de söylem olarak karışması, kadınların bedensel özgürlüğüne müdahale anlamına gelebilecek kürtaj ve sezeryan açıklamaları hatâlıydı. Keza, içki içme alan ve zamanlarının sınırlandırılması tartışmasında, “rakı değil ayran içsinler” beyanı hatâlıydı çünkü sorunu derhal yaşam tercihleri alanına taşıyordu. Gezi protestolarının ilk başlarında, aşırı polis şiddetini es geçen ve sırf göstericilere saldıran demeci muazzam bir hatâydı. Soma faciasında, “bu normaldir, olur böyle şeyler, bu işin fıtratında vardır” yollu demeci, keza büyük bir duyarsızlık örneğiydi. Joachim Gauck çok büyük densizlikler yaptı ama “ne de olsa bir rahip eskisi” demek klasik Hıristiyan düşmanlığı tuzağına düşmek bakımından çok yanlıştı; Freedom House’un raporu alabildiğine sakat ama “başındaki Yahudi” diye tepki göstermek klasik anti-semitizm tuzağına düşmek bakımından çok yanlıştı. AKP’nin ve başbakanın, gerilimi düşürmek, daha toparlayıcı olmak, demokrasi projesi konusunda tekrar güven vermek, hatâlarını bertaraf etmek için bir şeyler yapması; belki oturup yeniden düşünmesi ve bir bilanço çıkarması gerektiği kanısındayım.
Fakat Başbakanın bu denli sertleşmesinde, uğradığı yoğun saldırının, muhalefetin çatışmayı körükleyen retoriğinin payı da yok mu?
Evet, doğru; ciddi bir kuşatma altında ve şahsen de hedef haline getirilmiş bulunuyor. Ama kendisinin de kutuplaşma ve gerilimi arttırmaya katkı yaptığını düşünüyorum. Oysa devlet adamı ve hele iktidar, her zaman daha olgun ve sabırlı olmak zorunda. Bazı ortamlara girecekseniz, her türlü sataşma ve provokasyona hazır olarak gireceksiniz. AK Parti liderliği, parti ve hükümet olarak bir soluk alsa; olayların hızıyla bir noktadan bir noktaya gitmek yerine, Türkiye ne durumda, bu kadar aşırı ve katılaşmış bir kutuplaşmayı nasıl aşarız, aşmak için yapabileceğimiz bir şey var mıdır diye bir envanter çalışmasına girse, faydalı olur sanıyorum.
Son bir yıl Türkiye ve AK Parti için zor ve sarsıntılı geçti. Sizin son bir yıla ilişkin değerlendirmenizde nasıl bir tablo çıkıyor ortaya?
Son bir yıl, AK Parti’yi devirmeye yönelik girişimlerle geçti. Gezi, 17 Aralık ve devamı, bütün o bantlar, Soma, Okmeydanı. Bir maden faciası yaşanıyor; bir bakıyorsunuz herkes Taksim’e çıkma yarışı içinde. Ne olursa olsun bir bahane bulalım da sokağa çıkalım, ateşler yakalım, polisle çatışalım diyen bir kesim var.
AK Parti’nin 12 yıllık iktidarının kazanımları bağlamında, ileriye dönük öngörünüz nedir?
Çok partili hayata geçilen 1946’dan bu yana, bu kadar uzun ve üstelik kesintisiz bir sivil-demokratik yönetim olmadı. Ne Demirel, ne Özal; AKP’nin performansı hepsini aşıyor. Siyasal istikrar, demokratikleşme ve ekonomik büyüme elele gitti. Kaldı ki, herhalde bu 12 yıl, en az 16 yıla da çıkacak. Bir yandan bunun kıymetini bilmek gerekir; bir yandan da bunun yerinde saymaya, ilerleme ivmesini kaybetmeye dönüşmemesi gerektiğini düşünüyorum. Reformlar tekrar hız kazanmalı. Anayasa değişip demokratikleşmeli. Kürt barışı geri dönülmezlik kazanmalı. İktidarın söylemi, 23 Nisan 2014 taziye mesajının dili ve üslubunda birleşmeli, onunla tutarlı hale gelmeli. Okmeydanı’nda bir vatandaşın polis kurşunuyla hayatını kaybetmesi veya başbakanlık müşavirinin birilerine tekme tokat girişmesi gibi olaylar Türkiye’nin sahneleri olmaktan çıkmalı. Yoksa bu kutuplaşma sürer gider.
Ya muhalefetin ruh durumu?
AK Parti muhalifleri için bu 12 yıl felaket yılları, çünkü yenilgiden yenilgiye gidiyorlar. Karamsarlıkları nefrete dönüşüyor. Ben insanlarda biraz “12 yıldır tek bir başarımız olmayacak mı, küçük de olsa bir zafer kazanamayacak mıyız” hayıflanması ve tepkiselliğini görüyorum. Öfkeli çaresizlik veya çaresiz öfkelilik halindeler. “Bir yerde olsun yenilgiye uğratabilsek” özlemi çok şiddetli. Türkiye’nin ilerlediği ve kazandığı şeklinde düşünmüyorlar; kendi kesimleri, “mahalle”leri açısından düşünüyorlar. Yanlarından geçen otomobile hiç olmazsa bir tekme atıp çamurluğunu göçürmek istiyorlar. Karamsarlık böyle bir hınç ve öfke birikimine yol açtı.
Bu çaresiz muhalefet hâli Kemalist ve sosyalist kesimlere nasıl yansıyor?
Kemalist ve sosyalist kökenlerden gelen aydınların birikmiş ideolojik kamburları var. Marksist soldan gelen aydınların en seçkinleri bile, (a) tarihin yönü; (b) gelecekteki sosyalizm; (c) oraya giden yolda işçi sınıfı devrimi gibi “eski” anlayışlarından her ne kadar “vazgeçtiğini” söyleseler bile, aslında bazı temel unsurlarından vazgeçmiş değiller. Bıçağın kemiğe dayandığı noktada, “sosyalizm” hedefi ve projesinin içinden düşünmeye, yani kapitalizmi bütünüyle reddedip sistemik bir alternatif aramaya devam ediyorlar. Dahası, sosyalizmi ve kendi sosyalistliklerini, pek de hakları (hakkımız) olmadığı halde, ahlâki bakımdan daha üstün bir konum, bir üstünlük payesi sanmak ve saymaktan kurtulamıyorlar. Bundan vazgeçtikleri anda başka bir gelecek projeleri kalmıyor. Öte yandan, bundan vazgeçmedikleri için, mevcut düzeni daha iyi ve temiz yönetmek bağlamında hiçbir pozitif fikir üretemiyorlar. Batı solunun on yıllarca önce kabullendiği “kapitalizmle olmuyor ama kapitalizmsiz hiç olmuyor” gerçeğini, Türkiye solu hâlâ içine sindiremiyor. Onun için de kendi “yeni Türkiye”lerini düşleyemiyorlar. Başarısızlıklarını halkın geriliğinde, cahilliğinde, satın alınmaya yatkınlığında aramaya devam ediyorlar. Bu noktada Kemalist jakobenizmle Marksist jakobenizm arasında çok bir fark yok maalesef.
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- PKK ve Türk solcuları (3) Silâh, savaş, “Önderlik
10.03.2025 - Yarısı biten sürecin kalan yarısına dair
8.03.2025 - PKK ve Türk solcuları (2) “Adam öldürmeyi oyun mu sandın?”
8.03.2025 - PKK ve Türk solcuları (1) Silâh ve şiddet fetişizmiyle dolu otuz yıl
6.03.2025 - Trump’ın, yeni tip Hitler ve bilinçsiz Leninist olarak portresi
10.02.2025 - Bir demokrasi ve mücadele alanı olarak “ahlâklı denetim”
29.01.2025 - Eksik ve kaygılı bir devrimperestlik: Amerikan Devrimi
25.01.2025 - Marksizmden önce devrim, terör, diktatörlük
16.01.2025 - “Bir günde giriverdik demektir Şamı Şerif şehrine”
24.12.2024 - Kültür Bakanına birkaç soru
20.11.2024
Yazarlar
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
-
Hilâl KAPLANİstanbul Sözleşmesi yaşatır mı? 7.08.2020 Tüm Yazıları
-
Eşref ÇAKARKonca Yazışmaları... 5.08.2020 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunOsmanlı Kudüs’ü 4.06.2020 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANÜmitliyim, çünkü… 26.05.2020 Tüm Yazıları
-
Kadri GÜRSELTürkiye’de darbe mi olacak gerçekten? 16.05.2020 Tüm Yazıları
-
Sinan ÇİFTYÜREKTürbülanstan mayın tarlasına dalış yapan AKP! 13.05.2020 Tüm Yazıları
-
Yaşar YAKIŞTürkiye’nin iktidar partisi yardımlaşmayı da tekeline almak istiyor 25.04.2020 Tüm Yazıları
-
Orhan PamukEski salgınlar ve bugün biz 24.04.2020 Tüm Yazıları
-
Bejan MATURÖlüm hangi boşluğu doldurur? 12.04.2020 Tüm Yazıları
-
Umut ÖZKIRIMLIKorona ve milliyetçilik 8.04.2020 Tüm Yazıları
-
Raffi Hermon Araks‘ARTSAX (Dağlık Karabağ) MESELESİ, NEDİR VE NE DEĞİLDİR? 1.04.2020 Tüm Yazıları
-
Serdar KAYAİslam, Bilim, Virüs, Kumaş 24.03.2020 Tüm Yazıları
-
Markar ESAYANKarantina günlerinde yalnızlık... 20.03.2020 Tüm Yazıları
-
Eyüphan KAYACorona Virüs bir musibettir 19.03.2020 Tüm Yazıları
-
Merve Şebnem OruçSürreel bir devrim: Gezi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Metehan DemirMoskovanın samimiyet testi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Tayfun AtayGoebbels korosu söylüyor: "Her şey mükemmel efendim!" 18.02.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın AKDOĞANBirilerini suçlama yarışı 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Hüseyin GÜLERCECHP, şimdi de İlker Başbuğu alet ediyor 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Ufuk COŞKUNCemevleri için Cumhurbaşkanı’na Çağrı! 20.01.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın ERGÜNDOĞANGökdelen hançeri tam İzmir’in kalbine saplanıyordu ki… 16.12.2019 Tüm Yazıları
-
Nihat Ali ÖzcanOrtadoğu’nun karmakarışık halleri 22.10.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TenekeciDün ve bugün 11.09.2019 Tüm Yazıları
-
Haşmet BABAOĞLUİçerisini iyi anlamak için dışarıya bak! 9.09.2019 Tüm Yazıları
-
Esat KORKMAZYOLDAŞIM YAVUZ ÇANAK 29.08.2019 Tüm Yazıları
-
Ali KİREMİTCİDÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SİYASET YENİDEN ŞEKİLLENİYOR 13.07.2019 Tüm Yazıları
-
Tayfun TURANAYILANA GAZOZ, BAYILANA LİMON. 11.07.2019 Tüm Yazıları
-
Mustafa DAĞCIÖTEKİLEŞTİRMENİN ÖTESİ= DÜŞMANLAŞTIRMAK 3.07.2019 Tüm Yazıları
-
Gürkan-Zengin23 Haziran seçimleri: Bir vak’ayi hayriyye 25.06.2019 Tüm Yazıları
-
Celal DENİZIRKÇILIĞIN TEDAVİSİ VAR MIDIR? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Serdar ESEN"Herşey Çok Güzel Olacak" mı? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet AY14 Mayıs güzellemelerinin anlamı 15.05.2019 Tüm Yazıları
-
Salih TunaZincir sesleri 23.04.2019 Tüm Yazıları
-
Beril DEDEOĞLUİflas eden tüccar, eski defterleri karıştırırmış 27.02.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TığlıBu ne iki yüzlülük!... 26.02.2019 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKSUUDİLER UNUTMAK İSTİYOR AMA OLMUYOR 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Nermin ALPAYİNSAN VE EKONOMİK DEĞERİ 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Ümit FıratBir mahalli seçim hatırası 15.01.2019 Tüm Yazıları
-
Murat AKSOYUnutmayalım yerel seçime gidiyoruz 11.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ekin GÜNBİR… İKİ… İZMİR MARŞIYLA KOŞ! 4.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet SeverTürkiye bu kadar tehdit ve hakaret eden bir Cumhurbaşkanı görmedi 18.12.2018 Tüm Yazıları
-
İbrahim SEDİYANİKirletme 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
Nadi ÖZTÜFEKÇİUlusal mı Ulusalcılık mı? 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
M.Şükrü HANİOĞLUDünya “biz”i parçalamak için mi savaştı? 26.11.2018 Tüm Yazıları
-
Cemil ERTEMEkonominin geleceğini simgeler anlatır! 31.10.2018 Tüm Yazıları
-
Amberin ZAMANCemal Kaşıkçı ve Türkiye’nin itibarı 10.10.2018 Tüm Yazıları
-
Mete YararCastle International 28.09.2018 Tüm Yazıları
-
Mehmet CANFilistin ulusal sorunu-II 25.09.2018 Tüm Yazıları
-
Leyla İPEKCİAile içi eğitimin maneviyatı (1) 18.09.2018 Tüm Yazıları
-
Ümit KurtTarihçi Kieser: Modern Türkiye'nin eş kurucusu Talat Paşa 17.09.2018 Tüm Yazıları
-
Güngör UrasABD’DE BORÇ KRİZİ 10.08.2018 Tüm Yazıları
-
Serpil Çevikcan24 Haziran sonrasındaki şema 30.05.2018 Tüm Yazıları
-
Hüseyin ÇAKIRVaatlerinizi sözleşme olarak imzalayın… 27.05.2018 Tüm Yazıları
-
Kürşat BUMİNLGS Türkçe: Çocuklarla dalga mı geçiyorsunuz? 7.02.2018 Tüm Yazıları
-
Özgür MumcuTutuklu yargı 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Aslı AydıntaşbaşYaklaşan facia 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Yusuf Ziya DÖGERTürkiye Seçimlerinin Kilidi Kürdler 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Güldalı COŞKUNSeçim kritiği desem de…. 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Arife KÖSEHawaii’den sonra nükleer savaş tehdidini yeniden düşünmek 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Ergün Diler23 gizli toplantı. 8.01.2018 Tüm Yazıları
-
Ceren KENARMusul sonrası DEAŞ 14.07.2017 Tüm Yazıları
-
Okay GÖNENSİNSertleşme mi normalleşme mi? 11.07.2017 Tüm Yazıları
-
İhsan ELİAÇIKDini çoğulculuk gereği kadından imam olabilir 23.06.2017 Tüm Yazıları
-
Adil GÜRHay Allah yine çenemi tutamadım! 16.04.2017 Tüm Yazıları
-
Hüseyin SARIBAŞHAYIR, YETER ARTIK! 18.02.2017 Tüm Yazıları
-
Mustafa ARMAGANÇankaya’nın karakutusu Latife Hanım mı? 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
İlhan ÇETİNFiliz 22 gündür hayata tutunmaya çalışıyor... 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
Süleyman YAŞARVatandaşın dövizini devlete dört katı faizle satıyorlar 26.07.2016 Tüm Yazıları
-
A.Turan ALKAN40 $, hem de ‘döge döge’ 15.07.2016 Tüm Yazıları
-
İhsan YILMAZÜmmetin ortak dili: İngilizce 13.07.2016 Tüm Yazıları
-
Bülent KORUCUÖzel haber bayramı 11.07.2016 Tüm Yazıları
-
Gökhan ÖZGÜNBen HDP’ye oy veriyorum… 28.06.2016 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLUYazmaya kısa bir mola veriyorum 17.04.2016 Tüm Yazıları
-
Cemil KOÇAKVe Türkiye ‘hayır’ diyor! 16.04.2016 Tüm Yazıları
-
Sema İZOLCennette de hendek var mı anne? 15.02.2016 Tüm Yazıları
-
Lale KEMALMİT-Mossad kırılganlığı, Rusya ile IŞİD gerilimi 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Birgül HAKANAli Demirsoy 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Sanem ALTANAcılar usta, bizler çırağız.. 6.02.2016 Tüm Yazıları
-
Hadi ULUENGİNOtoriterlik yükselirken 4.02.2016 Tüm Yazıları
-
Demiray ORAL‘Serbest kötülük ortamı’nı icat ettik / Hep birlikte - Tev bi hev re* 2.02.2016 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARANSUYasadışı dinleme suç değilmiş! 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Enver SEZGİNEkrem Sezgin 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Gülay GÖKTÜRKAYM’den AİHM’e cevap 12.01.2016 Tüm Yazıları
-
Yasemin YILDIRIMSayın Kılıçdaroğlu elinizi yükseltin ve “Demirtaş 15 Temmuz gecesi neredeydi?” diye sorun 5.01.2016 Tüm Yazıları
-
Ayhan BİLGENYalanın gücü tükenir, onur kavgası tükenmez 30.12.2015 Tüm Yazıları
-
Zeliha AKPINARNefretiniz elektriğe dönüştürülebilseydi bütün dünyayı aydınlatırdı 29.12.2015 Tüm Yazıları
-
Abdülkadir Küçükbayrak“Analar ağlamasın”dan “Analarını ağlatacağız”a nasıl gelindi! 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Umur COŞKUNSöz Geçmez, Top Mermisi İşlemez 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Ekrem DUMANLIGeç kaldın ey Müslüman 17.11.2015 Tüm Yazıları
-
Semra POLATFransa'nın mülteci ayarlı bombaları 14.11.2015 Tüm Yazıları
-
Ferdan ERGUTHDP içi bir PKK eleştirisi mümkün müdür? 12.11.2015 Tüm Yazıları
-
Nejat ERDİMIŞİD,KÜRTLER VE KAPIMIZDAKİ TEHLİKE! 22.07.2015 Tüm Yazıları
-
Mazlum ÇETİNKAYAEşitlik yoksa kardeşlik de yok! 26.06.2015 Tüm Yazıları
-
Hakan DEMİRCANKoalisyon hava durumu 3 21.06.2015 Tüm Yazıları
-
Tuncay TOPCamide propaganda ve ucuz taşra siyasetçiliği 27.05.2015 Tüm Yazıları
-
Mithat SANCARİnkarın bedeli 30.04.2015 Tüm Yazıları
-
Bülent KARATAŞBirol Başören 28.03.2015 Tüm Yazıları
-
Hasan ÖZTÜRKİLMİK İLMİK 26.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kelemet Çiğdem TÜRKMUNZUR’UN ŞİFASI 6.02.2015 Tüm Yazıları
-
Gürbüz Çimen2 Dil 1 Bavul 2.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kerem ALTANHayaller duşakabin 20.01.2015 Tüm Yazıları
-
Mehmet YILDIZEnseyi karartmamalı ama nasıl? 8.01.2015 Tüm Yazıları
-
Eylem YILMAZDemokratı az olan toplumlar az demokrasi ile yönetilirler! 3.01.2015 Tüm Yazıları
-
Muhteşem ÖZDAMARHDP'yi BEKLEYEN TEHLIKE 29.12.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet DOĞANHADİ KALK 7.08.2014 Tüm Yazıları
-
Haydar TOPAYSevgili Yoldaşımız, ağabeyimiz Burhanettin Çetinkaya... 13.07.2014 Tüm Yazıları
-
Erdal TALUPolitikada Yeni Paradigmanın Doğuşu 7.06.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet KIRARSLANHalklar nasıl karar verir? 20.04.2014 Tüm Yazıları
-
Yasemin ÇONGARKiev’den notlar: Avrupalılaşmak ile güdülmek arasında… 4.02.2014 Tüm Yazıları
-
Zülfikar ÖZDOĞANTarih, Tarih Olalı... 2.01.2014 Tüm Yazıları
-
Neşe DüzelHata ve devlet gazetecileri 11.12.2013 Tüm Yazıları
-
Selçuk UZUN1915/16´da Erzurum Vilayeti Valisi Tahsin Uzer (1) 25.07.2013 Tüm Yazıları
-
Dr.Sivilay GENÇSibirya ablası 2.05.2013 Tüm Yazıları
-
Nihat TAŞTANBU GÜNÜN MÜŞRİKLERİ MEKKE MÜŞRİKLERİNİ ARATMIYOR 16.03.2013 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCI-Taraf YazılarıBelirsizlikler zamanı ve ütopya zamanı 21.10.2012 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLU-Taraf yazılarıESAT’IN YENİ HAMLESİ.. 8.10.2012 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜR-Taraf yazıları1922’de Güzelim İzmir’e Kimler Kıydı? 9.09.2012 Tüm Yazıları
-
Cevdet AŞKINŞiddetli çatışma dönemi başladı 22.05.2012 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtTüm Yazıları
Necdet Cemal Ocak
Bana göre güzel bir mukayese.Bu yazıyı okuyanlardan "Atatürk olmasaydı baban olmazdı ya da sen olmazdın"gibilerinden yorumlar geldi mi bilmiyorum.