Hüseyin ÇAKIR

Kutuplaşma sınırı aşılıyor...
20.03.2014
1762

 Türkiye, normalleşme arayışı ve çizgisinden;  sert söz düellosundan fiili çatışmaya doğru sanki planlı biçimde sürükleniyor.  "Yolsuzluk soruşturmaları başladığı 17 Aralık'ı siyasal alana darbe"  gerekçesi, çıkan ses kayıtlarından siyasetin nasıl kirlendiği ve nasıl  Erdoğan merkezli tek adam rejimine dönüştüğü ortaya çıktı.


 Bir “akıl” ve bu “aklın” planlayıp yönettiği, geçmiş zamanlarda yaşadığımız “korku” senaryosundaki sözlerinin neredeyse bire bir aynısının bizim kuşak yeniden dinliyor.  Ve “biz bu filmi daha önce de görmüştük” sözü orta ve yaşlı kuşaktan sık sık duyuluyor. Sözlü şiddetle başlayan kutuplaşma, hukuk yolu şiddetiyle, polis baskısıyla muhalif olanların korkutularak  pasifize edileceği sanılıyor. Bu zihniyet ve ruh hali, 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat zihniyetinin neredeyse aynı kalemden çıkmış birebir tekrarı.  Özeti: “devleti korumak”, “devlet tehlikede”, “birileri devleti ele geçiriyor”,  “anarşistler, teröristler, hainler”  ve Erdoğan bunlara ateistleri ekledi. İdeolojik, ve inandığı mezhep dışındaki herkese, nobran, galiz küfürler savuruyor.  Paralel  devlete saldırırken; "Bunlar Şiayı da geçti " diyerek, bilinç altındaki nefreti   dışa vurdu. Yeniden "Tek bayrak, tek millet" retoriği  bağırmaya başladı.

AKP’yi devletçi, devleti savunan, militarist,  parti haline getiren Tayyip Erdoğan ve 2011’den sonra çalışma arkadaşları olarak seçtiği ekip-iç parti,  Ergenekoncularla sarmaş dolaş oldular. Erdoğan,  24 TV söyleşisinde serbest bırakılan Ergenekoncuların AKP’ye teşekkür etmediklerinden yakındı.  Erdoğan’ın bu zihniyeti ile AKP’nin kurucu babalarının akılları aynı noktada mı acaba?

AKP’yi yöneten “iç parti”,  AKP üyelerini, AKP seçmenlerini, devlet düşmanlarından “devleti koruma” ya çağırıyor. Bütün muhalifleri devlet düşmanı ilan eden Erdoğan ve ekibinin, AKP’lilere çağrı yaparak,  Gezi eylemleri sırasında, “tencere tava çalarak protesto eden komşularınızı savcılıklara şikâyet edin”  diyecek kadar gözü dönmüştü.  AKP’yi yöneten bu zihniyet, Türkiye’yi kutuplaşmanın ötesine taşıyarak, “iç çatışma”, noktasına götürüyor.  

Öfke, nefret çift yönlü birikiyor. Erdoğan ve AKP yöneticileri, muhaliflerinin en hassas noktaları, rencide edici aşağılayıcı sözler söylüyorlar. Dini inanç, yaşam tarzı, ideolojik farklılıklar en kaba, argo sözlerle aşağılanıyor. Bu söylem AKP’liler sokağında “biz” duygusunu radikalleştiriyor. Bu radikalleşme gazete yazıları, TV tartışma programlarında sarf edilen sözlerle sınırlı kalmıyor;  AKP’nin militan üyelerini kemikleştiriyor, karşıtlarına karşı tahammülsüzleştiriyor: - Geçerken bir not düşelim;  Milli Görüş Hareketinin, Türkiye’nin en çatışmalı, kutuplaşma döneminde bile kendi politik ve ideolojik söylemi çatışmadan uzaktı-

 Erdoğan ve ekibinin iktidar dili ve ötekileştirici sözleri,  1453 gibi, eli sopalıların ortaya çıkmasına yol açıyor. Bu eli sopalılar,  bazı AKP’liler yöneticileri tarafından hoş karşılanıyor olabilir. Bugün polis marifetiyle protesto gösterileri sert biçimde bastırılıyor ama eli sopalılara göz kırpılırsa, yarın polisin yanında, “vatan, millet, milli irade” adına eli sopalı bu “militer sivilleri” görebiliriz. 

Derin devlet, MİT veya başkaları, kutuplaşma ve çatışma üstünden belirli bir oy oranını bloke ederek iktidarın sürekliğini sağlamayı, yeni vesayet rejimini bu yol ve yöntemle oluşturmayı amaçlıyorlarsa ateşle oynuyorlar demektir. Çatışma ortamı yaratılırsa, Okmeydanı’nda olduğu gibi, birileri silahı devreye sokmaya çalışır.-

Vatanı koruyanlar ve vatana ihanet edenler bölünmesi bloklaşmasının dozajı artırılarak devam ettirilirse, bir zamanlar komando kamplarında “komünistlere karşı devleti milleti savunma” amaçlı ülkücü komandoların nasıl kullanıldığını hatırlayalım.

Başbakan, meydan konuşmalarında, AKP’li partililere, oy veren seçmenlere,  AKP’ye sempati duyanlara öfke, nefret, kin duygusu yükleyerek, mantıklı düşünmelerini, insani,  dini ve ahlaki duygularını  “ötekilere” düşmanlıkla doldurarak vicdanlarını köreltip, karartıyor. 

Erdoğan ve ekibi:  “Yeni Türkiye”  anlamının içini boşaltarak,  demokrasiyi, demagojik olarak amaçları için kullanıyor. Devlet gibi konuşup, devlet zinde gücü refleksiyle davranıyorlar.

Siyasi İslamcılıkları,  Evren’in siyasi İslamcılığına benzemeye başladı.  Gülen Cemaati ile kavgada kullanılan  “din istismarı” argümanlar ile 28 Şubat’ta Batı Çalışma Gurubunun psikolojik harp taktikleriyle aynı. Erdoğan’ın danışmanları, “AKP’yi kapatma” dava dosyasındaki belgeleri almışlar, özne değiştirerek bugün kullanıyorlar sanki.

Erdoğan ve AKP’yi yöneten ekibi,  “devlet ideolojisi” etrafında, militan, militarist ideolojik bir AKP oluşturma çabası içindeler. Bir kitle partisi olan, mazlumun ve mağdurun yanında, onların haklarını devlete karşı koruma talebiyle oy alan AKP, son beş altı aydır, “devleti koruyan, devlet partisi” ne dönüştürülmeye çalışılıyor.  

Otoriterliği aşan,  düşman ve nefret diliyle toplumu, “AKP’liler ve ötekiler” olarak ikiyi bölme çabasındalar. Bu politika, AKP’yi meşruiyet çizgisinden çıkartarak, darbecilerin yanına doğru taşıyor.  Kutuplaşma sınırı aşılarak, “biz ve onlar” ayrımında AKP’nin militan çevresi ötekilere fiili saldırı noktasına doğru gidiyor.

30 Mart seçim sonrası  bu siyasi ve toplumsal bölünmüşlük  manzarası devam ettirilirse, “uyuyan zinde güçler” ve  iş başı! Yapabilir.

 

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar