Mehmet YILDIZ

AKP İslamcılığı, Dinin Avucundaki Toplum ve Solcu Ritüelizmi
3.05.2013
10656

 Salı günü  İstanbul’da 1 Mayıs gösterileri vesilesiyle polis bir çocuğu ve genç bir kadını komaya soktu. İkisinin de yaşama şansı yok gibi gözüküyor. Yumurta ikizi kardeşler kadar birbirlerine benzeyen ve AKP tornasından çıktıkları belli olan  vali ve emniyet müdürü kameraların karşısına çıkıp hiç utanmadan “Fevkalade orantılı bir müdahalede bulunduk” dediler.

İslam’ı siyasi referans çerçevesi olarak kullanan AKP’nin devlet anlayışı sihirbazın şapkasına benziyor; içinden neyi çıkaracağı hiç belli olmuyor. Darbeciler yargılanıyor, gözaltında kayıplar son buldu, polisin sokak infazları durduruldu ve Şeriat’a geçilmedi diye sevinmeli mi, yoksa din aracılığıyla toplumu nereye götüreceği belli olmayan AKP karşısında tedirginliğe mi kapılmalı?

AKP Sünni İslam’ı kullanarak politik bir güç haline gelmiş; güç gösterisini seven; kadıları kendinden kadı hukukunu benimseyen; 8. yüzyılda Arap çöllerinde yazılan tekstleri referans çerçevesi olarak kullandığını iddia eden; liderlerinin, belediye başkanlarının fundamentalist İslamcılar gibi konuşmaktan ziyade kravatlı ve takım elbiseli mahalle kabadayıları gibi konuştuğu; ayırımcılık yapan, özellikle Alevi bir kişinin yüksek bir mevkiye gelmesini Sünni çoğunluğa yapılmış bir hakaret sayan veya bunu Sünni çoğunluğa atılmış bir kazık gibi gören, tesadüfen parti genel başkanlıklarına getirilmiş Alevi siyasetçileri partinin Sünni üyelerine şikayet ederek “Yazıklar olsun size ki bir Alevinin genel başkanlığını kabul ediyorsunuz!” diyen; haksızlığa, zulme, katliama uğrayan dışındaki gruplara zaman zaman Necip Fazıl Kısakürek tarzında, yani samimiyetsiz, tutarsız, dengesiz, beklenmedik bir biçimde acıyan; katillerin bir kısmını cezalandırırken, bir kısmını himayesine alan, himayesindeki işkenceci katillerin sırtını “Korkma koçum kimse senin kılına bile dokunamaz. Biz adam satmayız!” diyerek sıvazlayan; Sivas Katliamı avukatlarını utanmadan milletin vekili yapan; yöneticileri meyhanelere gitmedikleri, rakı içmedikleri, meyhanede oturan diğer müşterileri rahatsız edip etmediklerini düşünmeden sarhoş kafayla “Burası Agora meyhanesi” gibi şarkıları topluca söylemedikleri, lüferin yanında ayran içtikleri, yılbaşı kutlamalarına katılmadıkları için kendisini ahlaken üstün gören; başörtülü kadınları başörtüsü olmayan kadınlardan daha iffetli sayan; yoksul kalabalıklara yıllar yılı kömür çuvallarını hediye ederken Allah’ın siyasi iktidarlarıyla birlikte neden bütün yağmuru onların tarlasına yağdırdığını (haşa) hiç sorgulamayan; Peygamber ve dört halife zamanında olmayan gavur icadı elektriği camilerin hoparlörlerine vererek memleketi günde beş vakit gürültü bombardımanına tutan, “Müezzinin elektrikli hoparlör kullanması vacipse, gürültüsüz, patırtısız, gösterişsiz bir namaz için  SMS kullanması niye vacip değildir?” diye soran insanları münasebetsizlik yapmakla ve din düşmanı olmakla itham eden; çoğunlukla evrim teorisini entelektüel olarak anlama-kavrama kapasitesine sahip olmayan İmam Hatip eğitimli yöneticilere sahip olduğu halde, Evrim teorisine itiraz etme ve çürütme işini Cüppeli Ahmet Hoca’ya havale eden; bilimi, sanatı, müziği, edebiyatı reddederek her şeyin 8. yüzyılda  Arap çöllerinde yazılan tekstlerde olduğunu savunan; Fazıl Say’ın karşısına Sultan Beyliği Mahallesi Ramazan davulcusunu çıkaran, zurna çalmanın piyano çalmaktan daha marifetli bir iş olduğunu ileri süren; artık eskisi gibi baklava-börek diyetini uygulamayıp sebzeye öncelik veren ve gavur icadı aletleri kullanarak “fit” kalmaya çalışan; çarşaflı eşlerini lüks Amerikan ciplerinin direksiyonlarının arkasına oturtmaktan çok özel bir haz alan erkeklerden oluşan; ekolojiye Suudi Arabistanlı çok eşli ve çok çocuklu görgüsüz obez piknikçiler kadar yabancı; nüfusun exponential büyümesinin ne olduğunu idrak etmediği için yoksul ailelere en az beş çocuk yapmayı tavsiye eden;  bu çocukların Bilal gibi bir bing bang armatör olma şansının sıfır olduğunu söylemeyen; sosyalist İslamcılara göre külliyen “corrupt” sayılması gereken bir partidir.

Memleketin son 10 yıl içinde entelektüel olarak imam hatipliler seviyesine düşmüş olması kaygı vericidir. Silivri’de yatan paşaların eşleri çok yaygara yapıyorlar ve bu yaygaraları ciddiye almamız için ortada bir neden gözükmüyor. Ancak 2013 yılında Ömer Hayyam’ı cezalandıran, okul yerine cami yapan, evrim teorisi yerine Allah’ın dünyayı ve cümle mahlukatı  altı günde nasıl yarattığını öğreten bir iktidar ve toplum özgür düşünceyi, bilimi ve medeniyeti gerçekten reddediyor.

Güç gösterisi yapıyorlar. Çok kalabalıklar, çok paralılar. Yoksul, işsiz bir toplum içinde cami hocaları bile aklın hayalin almadığı bir servet içinde yüzüyor. Müminler çok kısa bir süre zarfında bu kadar büyük bir serveti dua ederek mi yarattılar?

Kalabalıklar, sayıca kimse onlarla yarışamaz. Her tarafta çoğunluktalar. İnançlarında çok sağlamlar veya öyle gözüküyorlar. Rasyonel tartışmaya hiç açık değiller; şüpheciliğe bir iğne deliği kadar bile bir yer vermiyorlar. “İnancımızı kimse sarsamaz” diyorlar. Hep aynı tekstleri okuyorlar veya okuduklarını iddia ediyorlar. Başka bir şey okumuyorlar. Yedinci yüzyıl tekstlerinde  aradıkları her şeyi bulduklarını iddia ediyorlar. Çok az okuyorlar. Sadece inançlarını veya inançları adına söyleyeceklerini kuvvetlendirmek için okuyorlar. İnançları çok sağlam, hiç sarsılmıyor; en azından öyle gözüküyor.

Bilim, hürriyet ve hukuk cephesi var mı? Kimlerden, hangi toplumsal kesimlerden  oluşuyor bu cephe? Emekçilerin desteklemediği emekçi yanlısı siyasi ritüellerin anlamı ne? Her şeyin fiktif olanıyla yetinen sözde bir solculukla nereye varılacak? İktidar Taksim’de mi?

 

AKP, MHP ve CHP seçmeninden oluşan bir toplumda her yıl 1 Mayıs’ta Taksim’de muhteşem gösteriler yapılsa ne olur? Ne değişir? Üstelik kim bu göstericiler? Sosyalizm isteyen proletarya mı, Batı Avrupa anarşistlerine özenenle özenle giyinmiş bir avuç genç mi?

İslam ve ırkçılıkla  yoğrulmuş bir toplumda Ece Temelkuran bir aylık işçi maaşı değerindeki pabuçlarını giyerek Taksim’de 1 Mayıs’ı kutluyor. Demokrasi yanlısı olmayan, İslam’a sarılan İstanbul sokaklarında 1 Mayıs gösterileri vesilesiyle insanlar öldürülüyor...

Geçen Şubat ayında Oxford Üniversitesi’nde bir biyolog, bir din adamı ve bir filozof arasında yapılan “İnsanoğlunun tabiatı ve nihai orijini sorunu” adlı tartışmanın videosunu izledim. Tartışmanın başında tartışmayı yöneten filozof üç maddelik ortak inançlarının şunlar olduğunu söyledi:

1.      Gerçeğin varlığına inanmak: Gerçek vardır ve bilinebilir.

2.      Mantığa inanmak: Birbiriyle çelişen iki tanımlamanın (statement) ikisi de doğru olmaz.

3.      Bilime inanmak: Bilim insanoğlunun en büyük başarısıdır ve insanoğlu bilimciler sayesinde ciddi ilerlemeler, iyileştirmeler sağlamıştır. (Tartışmanın ilerlemesiyle birlikte her üç konuşmacının evrim teorisinin doğru olduğuna, modern insanın bugünkü haliyle tanrı tarafından yaratılmadığına, modern insanın insan olmayan bir hayvandan evrim yoluyla türediğine inandığı da açığa çıktı.)

Türkiye’de bu üç prensibi kabul edecek tek bir AKP’li devlet yöneticisi veya din adamı yoktur.

Richard Dawkins’e (biyolog) göre yukarıdaki üç prensibi kabul eden Rowan Williams (din adamı) gibi eğitimli, rafine din adamları entelektüel dürüstlükten çok daha uzak ve çok daha tehlikelidirler. Dolayısıyla böyle din adamlarına sahip olmamak bir dezavantaj veya gerilik sayılmazmış. Ancak Türkiye’de akademisyenlerin yüzde kaçının bu üç prensibi kabul ettiği de belli değildir. Toplumun en az % 73’ü evrim teorisine veya gerçeğine inanmıyor. % 27’lik kesimin ilerici ve demokrat olduğu da sanılmamalıdır. Seçim sonuçları her seferinde demokratik bir laikliği destekleyen kesimin seçmenin %27’sini oluşturmadığı gerçeğini ortaya koyuyor.

AKP iktidarı toplumun entelektüel gelişimini dumura uğrattı. AKP evrim teorisini değil “yaradılış efsanesi”ni, peygamberin katırdan küçük, eşekten büyük uçan beyaz binek hayvanı Burak’a (Al-Buraq) binerek  cennetin yedi katına yaptığı yolculuğu öğretiyor. Ancak AKP de tıpkı Burak gibi neşvesinden dolayı biraz serkeşçedir; toplumu nereye götürdüğü, ne yaptığı her zaman belli olmuyor. Üstelik yanında onu uyaracak bir Cebrail de yoktur.

Türkiye entelektüel olarak Ortaçağı yaşıyor. Ece Temelkuran bir aylık işçi maaşı değerindeki pabuçlarıyla Taksim’de 1 Mayıs’ı kutluyor. Polis bir çocuğu ve genç bir kadını komaya sokuyor. Sahi emekçilerin desteklemediği emekçi yanlısı siyasi ritüellerin anlamı ne? Her şeyin fiktif olanıyla yetinen sözde bir solculukla nereye varılacak? İktidar Taksim’de mi?

Olup biteni aklım havsalam almıyor.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar