Merve Şebnem Oruç
Cuma günü Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ile Nevşehir'deydik. Kendisine 15 Temmuz'un firarisi Adil Öksüz'ün darbe girişiminden altı gün sonra ABD İstanbul Başkonsolosluğu tarafından aranması ve ABD Büyükelçiliği'nden yapılan açıklama soruldu. Bilindiği üzere, ABD Büyükelçiliği jet hızıyla yaptığı açıklamada Adil Öksüz'ün başkonsolosluğun santrali tarafından arandığını kabul etmiş ve bu aramanın Emniyet'ten gelen yardım talebiyle doğru orantılı olarak kaçmasını engellemek adına vizesinin iptal edilmesi sonrası bilgilendirme amacıyla olduğunu söylemişti. Bakan Bozdağ da haliyle sordu: “ABD Büyükelçiliği eğer her vizesini iptal ettiği kişiyi arayarak bilgilendiriyorsa bugüne kadar kaç Türk vatandaşı, vizesi iptal edildikten sonra aranmıştır. Büyükelçilik bunun listesini yayınlasın.”
Düşünsenize, güya Emniyet'ten gelen yardım talebi doğrultusunda bir darbe şüphelisinin, bir teröristin vizesini iptal ediyorsunuz ve hiç vakit kaybetmeden ona haber veriyorsunuz: “Vizeni iptal ettik haberin olsun.”
İnsan haliyle merak ediyor; bu Adil Öksüz'ün özelliği neymiş ki ABD ikiletmeden emniyetle işbirliği yapıyor; ama hızla kaçıp soluğu ABD'de alan FETÖ'cülerin hepsinin vizesi yerinde, oturma, çalışma izinleri ceplerinde, kimse onları okyanus ötesinde sınır dışı etmiyor. Bırakın iadesini, Fethullah Gülen'e ev hapsi bile uygulanmıyor. Türkiye'nin müttefiklik gereği her yardım ve işbirliği çağrısına Amerikan makamları “Yeterli delil yok. Somut veri yok. FETÖ bağlantısı göremedik” diye cevap vererek sırt çeviriyor ama Adil Öksüz söz konusu olduğunda ABD makamları vakit kaybetmeden vizesini iptal ediyor.
Siz de merak etmiyor musunuz? Neymiş Adil Öksüz'ü özel yapan şey?
Bu hafta Türkiye gazetesinden Batuhan Yaşar, Akıncı Üssü iddianamesiyle beraber yer yerinden oynayacak diye yazmıştı. Hakikaten de son günlerde yaşananlar, iddianame okundukça medyaya yansıyan ayrıntılar, Adil Öksüz'ün telefon trafiği bile Yaşar'ın haklı olduğunu gösteriyor. Aynı zamanda referandum yaklaşıyor ve maskeleri düşenler için vakit azalıyor, çember daralıyor.
Halkbank'ın uluslararası bankacılıktan sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Hakan Atilla'nın bu hafta ABD seyahati dönüşünde göz altına alınması, üstelik de bunun Trump yönetiminin Dışişleri Bakanı Rex Tillerson'ın Türkiye ziyaretinin arifesinde gerçekleşmesi elbette bununla bağlantılı bir gelişmeydi. Atilla 2014-2017 tarihleri arasında yedi kez ABD'ye gidip gelmişken bunun şu anda yapılması, tutuklamanın siyasi boyutunun yanısıra ABD'deki Trump-Yerleşik Düzen çatışması açısından da bir yeri olduğunu gösteriyor. Yerleşik düzenin, Trump yönetimi ile Ankara arasında açılmaya çalışılan yeni diyalog kapılarını da sabote etmeye yönelik bu hamlesinin, Ankara kadar Trump yönetiminin de oyun alanını daraltmak için olduğu aşikar.
Benzeri bir sabotajı geçtiğimiz hafta sonu İngiltere Dışişleri Bakanı Boris Johnson ve Prens Edward Türkiye'yi ziyaret ettiğinde de gördük. Theresa May Brexit kararı ile beraber İngiltere için yeni ilişkiler kurma, yeni kapılar açma peşinde, bu nedenle kıta Avrupası'nda devletlerin ortak politikası olarak organize ve sistematik olarak yükseltilen Türkiye karşıtlığı da dahil pek çok konuda kendini Almanya gibi ülkelerden ayrıştırıyor. Buna rağmen, İngiltere Parlamentosu Dış İlişkiler Komitesi'nin İngiliz hükümetiyle çelişerek yayınladığı Türkiye raporu Johnson'ın Antalya'ya geldiği geceye denk getirildi. Rapor, çok sayıda Gülencinin darbeye karıştırdığını kabul etse de provoke edici şekilde Gülen örgütünün bu işin arkasında olduğunun ispatı yok diyordu. Gülen etkisi su götürmez bir gerçekti. Ama daha da ötesi İngiltere-Türkiye yakınlaşmasını hedef alıyordu.
İçerideyse, önce Galatasaray Kulübü Yönetim Kurulu'nun FETÖ'cülerle ilgili çıkışı, ardından Cuma günü FETÖ davalarında, aralarında FETÖ adına suç işlediği herkesçe bilinen isimlerin tahliye edilmesi ve Yıldız Holding'e bağlı Ülker markasının kurumsal hesabından 1 Nisan şakası adı altında Zaman gazetesinin sübliminal mesajlarını anımsatan, Erdoğan'a yönelik suikast imalarıyla dolu videonun paylaşılması, bu ittifakın 16 Nisan yaklaştıkça milletin sinir uçlarını kaşımaya devam ederek, Cumhurbaşkanı'nın hayatına kast etmeye dahi cüret edebileceğini hissettirerek toplumu galeyana getirmeye yönelik kışkırtmaların devam edeceğini gösteriyor.
Aynı günlerde bir yandan Uluslararası Af Örgütü “Türkiye'deki gazetecileri serbest bırakın” şeklinde bir kampanya başlatıyor, ki onların gazeteci dediği isimlerin pek çoğunun darbeci ve terörist olduğunu hemen herkes biliyor; öte yandan AB ülkelerinde Türk imamları başta olmak üzere Gülenci olmayan Türkler, devlet görevlisi ya da sivil fark etmez, yine kolektif şekilde Erdoğan tarafından bu ülkelere gönderilen ajanlar olmakla suçlanıyor.
Ayrı bir yazının konusu ama, hepsinden öte, “Evet” cephesinin bölünmesine neden olacak altın vuruş Kuzey Irak'ta aranıyor.
Tüm bunlar ve alt alta sıralamanın bile zor olduğu yüzlerce gelişme, 16 Nisan'ın dünya düzenini belirleyenler için ne anlama geldiğini anlatmak için yetiyor da artıyor. Terör örgütlerinin, özellikle de FETÖ'nün, bu mücadelenin tam göbeğinde durduğu anlaşılıyor. Buna rağmen, her şey göz önünde ayan beyan yaşanırken, maskeli balo bitmiş ve tüm silahlar çekilmişken, hala “Avrupa Türkiye'nin iyiliğini istiyor” safsatasını inanarak ya da inanmayarak yaymaya çalışanlara ise, insan gerçekten hayret ediyor.
Ezcümle, olanlar 16 Nisan öncesi ve hatta sonrasının kolay geçmeyeceğini gösteriyor. Hepsi hedefine Erdoğan'ı koymuş, bunu artık gizlemiyor. O zaman bizim de şu anda hep birlikte korumaya odaklanmamız, siper olmamız gereken varlığımız o. İmanımız dışında kalan hiçbir şey bundan önemli değil. Allah korusun, ona bir şey olursa, kaos çıkar, millet hesabı kendi kesmeye başlar, bu puslu ortamda herkes birbirine düşer ve bu ülke korkunç bir karanlığa hapsolur. Aksi durumda ise, gelecek aydınlık. Zira birliğimize kast edenlerin birlikleri bozuldu, birbirlerine düşmek üzereler. Nasılını ileriki günlerde anlatalım.
Yazarlar
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.02.2020
4.02.2020
5.01.2020
29.12.2019
8.02.2019
29.07.2018
22.07.2018
15.07.2018
12.07.2018
5.02.2018