Umut ÖZKIRIMLI
Bu yazı aylar önce, örneğin Etyen Mahçupyan “‘Yeni’ Gençler ‘Diktatöre’ Karşı” başlıklı yazısını kaleme aldığı Temmuz ayında da yazılabilirdi. Bu yazı, Mahçupyan’ın otoriterleşme, kutuplaşma, vs. üzerine yazdığı taraflı, olayları tek bir perspektiften değerlendiren, buna rağmen nesnellik ve demokratlık iddasından vazgeçmeyen, hatta ahlaki üstünlük “taslayan” analizlerinden yola çıkılarak defalarca da yazılabilirdi. Yazılmadı. Yazmadım. Çeşitli nedenlerle. Ancak Mahçupyan’ın Zaman gazetesi’nde bugün (23 Mart 2014) yayımlanan “Twitter Gövde Gösterisi”başlıklı yazısını okuyunca daha fazla dayanamadım.
Yazının genel bir değerlendirmesini yapmak mümkün değil, çünkü her satırı sorunlu, çelişkili, çoğu yazısında olduğu gibi kerameti kendinden menkul varsayımlara, en ufak bir veri kırıntısıyla desteklenmeyen genellemelere ve önyargılara dayanıyor. Bu anlamda yazı en azından üslup açısından bir Mahçupyan klasiği. Muğlak, karşı görüşün en sığ versiyonunu temel alıp yazıda ifade edilenden farklı düşünen herkesi bu dar kategoriye tıkan ve elbette bu kategoriye soktuklarını sarkastik bir dille “aşağılayan”.
Mahçupyan’a göre Twitter’ın kapatılması “hükümetin düşmesini arzu edenler için” bir bayram günü olmuş. TİB’in Twitter’ı “geçici olarak” kapatması Batı’da ve içeride “muhaliflik sözcülüğüne davet edilen ve buna gönüllü talip olan kişilerin” demokrasi ve özgürlük beyanları sıralamasına vesile olmuş.
Sadece giriş paragrafında üç temel problem… Mahçupyan Wikipedia’ya bile baksa şu anda Twitter’ın Türkiye dışında yasaklı olduğu sadece üç ülke, Kuzey Kore, Çin ve kısmen İran olduğunugörürdü. Bildiğim kadarıyla bu üç ülke dünyanın en demokratik ülkeleri değil. Herhangi bir demokratik Batı ülkesinde bırakın Twitter’ı yasaklamaya çalışmayı, bunu önermek dahi “kimse arzu etmeden” o hükümetin düşmesine yol açardı.
Peki TİB Twitter’ı “geçici” olarak mı kapattı? Bildiğimiz kadarıyla Twitter’la hükümet arasındaki görüşmeler sonucu şikayete neden olan içerikler kaldırıldı. Aslında bu da bir detay çünkü Doğan Akın’ın “10 Soruda Twitter Yasağı” başlıklı yazısında belirttiği gibi, söz konusu içerikleri kaldırmama “sitenin tümüyle yayınını durdurmaya” yasal gerekçe oluşturmuyor. Durum böyleyken, “geçici” yasak genişleyerek sürüyor. Bu yazının yazıldığı saatlerde Twitter’a DNS numaralarını değiştirerek girmek de mümkün değildi.
Twitter’ın yasaklanmasını sadece “muhaliflik sözcülüğüne davet edilen ve buna gönüllü olan kişiler” mi protesto ediyor? Yasağı Ortaçağ’da kitap yakmakla eş gören ABD Dışişleri Bakanlığı, AB’nin Genişlemeden Sorumlu Üyesi Stefan Füle, Türkiye’nin AB üyeliğini en çok destekleyen ülkelerden İsveç Dışişleri Bakanı Carl Bildt, yakın zamana kadar Türkiye “modelini” öve öve bitiremeyen sayısız yabancı yayın organı. Mahçupyanvari bir genellemeyle bu kaynaklara bilgi aktaran herkesin “gönüllü muhalifler” olduğunu varsayalım. Bu kadar ülke, kurum, üç beş “yeminli AKP düşmanının” etkisiyle mi yasağı protesto ettiler?Genellemenin saçmalığına girmiyorum bile.
Devam edelim. Mahçupyan’a göre bu yasaktan sonra “otoriterleşme algısının pekişmesi doğal bir sonuçtu”. Ama daha önemlisi, bu yasağın pratik sonuçlarıydı ve “meydanlarda edilen ‘kökünü kazıyacağız’ sözü orantısızlık içeren, onaylanması olanaksız” bir üslup olsa da AKP’ye seçimlerde 2-3 puan kaybettirirdi. Kendisini demokrat olarak tanımlayan biri, Twitter’ın yasaklanması gibi ifade özgürlüğüne gerek pratik, gerek sembolik anlamda öldürücü bir darbe indiren, (internet yasasını kendisinin onayladığını unutmuş görünen) Cumhurbaşkanı Gül’e bile bu yasak kabul edilemez diye “tweet attıran” bir uygulamayı nasıl seçimlerde AKP’ye kaybettireceği oy oranına indirgeyebilir, bilmiyorum. Sanırım işin sırrı Mahçupyan’ın “demokrasi” ve “otoriterleşme” tanımında.
İki aydan kısa bir süre içinde kendisi ve ailesi hakkında ortaya atılan yolsuzluk ve rüşvet iddialarının soruşturulmasını engellemek için daha önceden belirlendiği anlaşılan binlerce kamu görevlisini yerinden eden;
HSYK’yı Adalet Bakanlığı’na bağlayarak güçler ayrılığını ortadan kaldıran, bu yasa geçer geçmez ilk iş yolsuzlukla suçlananları tahliye eden;
kendine bağladığı yargıyı bile devreden çıkaran bir internet yasası hazırlayarak iletişim özgürlüğünü iyice kısıtlayan;
devletin vatandaş üzerindeki kontrolünü pekiştirecek bir MİT yasası hazırlamakta olan;
bu arada medyaya, yargı kararlarına müdahale ettiği ortaya çıkan, bu müdahalelerin bir bölümünü açıkça kabullenen ve bunların normal olduğunu iddia eden;
kendisini, çıkardığı yasaları protesto etmek için sokağa çıkan herkesin üzerine polisi saldırtan;
ulusalcılara rahmet okutan komplo teorilerine ve sakil bir milliyetçiliğe sığındığı yetmezmiş gibi toplumu kendisine oy verenler ve vermeyenler olarak ikiye ayıran;
meydanlarda 15 yaşında çocuğunu kaybetmiş bir anneyi kitlelere yuhalatan, o çocuğu – eylemcilerin öldürülmesi meşruymuş gibi – “terörist” olarak niteleyen ve şehit olarak nitelendirdiği başka bir çocuğun ölümüyle kıyaslayarak açıkça kin ve düşmanlık tohumları eken bir Başbakanın otoriterleşmesi bir algıdan ibaret diye yazabiliyorsa, kusura bakmasın ama Mahçupyan farklı bir dünyada yaşıyor demektir, kendine özgü kuralları, ilkeleri, ahlaki normları olan bir dünyada.
Bu hayali Mahçupyan dünyasında yaşıyorsanız o zaman Twitter’ın kapatılmasının sorumluluğunu da bulunduğu ülkenin hukuk kurallarına uymayan ve hak ihlali yapan Twitter’a yüklemekten normal bir şey olmasa gerek. Yalnız burada kafam karışıyor. Bunları Türkiye’de hukuk olmadığına dair sayısız yazı kaleme almış Mahçupyan mı yazıyor? “Yargıya Niye Güvenelim?” (9 Ocak 2014), “Yargı, Siyaset Girdabında Savrulurken” (8 Ocak 2014) diyen Mahçupyan? Kendi hukuku meşru görmeyen, Başbakanın hukuka müdahalesini onaylayan bir Mahçupyan Twitter’ın kişilerin özel bilgilerini hukukla paylaşmasını mı savunuyor? Bu, Mahçupyan’ın kendi hayali dünyasının işleyişine bile aykırı değil mi? Çelişkiler burada da bitmiyor ve bir sonraki paragrafta Mahçupyan Twitter’ın kapatılmasının “hukuki” bir karar olduğunu savunuyor. Yani güvenilmemesi gereken, siyaset girdabında savrulan, yine de – nedense –Twitter’ın uyması beklenen hukukun tasarrufu! Aklı karışmayan kaldı mı?
Kaldıysa devam edelim. Çünkü bir sonraki paragrafta Mahçupyan mahkeme kararına dayalı bir idari tasarruf olduğunu iddia ettiği bu uygulamayı aynı zamanda hükümetin attığı bir siyasi adım olarak niteliyor. Bu riskli adımın nedenlerinden biri seçim güvenliğinin ajitasyon konusu haline getirilmesinden çekinilmesi. Öte yandan Mahçupyan’ın da belirttiği gibi, iktidar internet erişimini toptan durdurmaya kalkmadığı takdirde Twitter’ı yasaklamak mümkün değil (internet erişimini toptan durdurmak da ne kadar uygulanabilir, tartışılır).
Asıl neden, hükümetin “mücadele zeminini halka onaylatmak istemesi”. “Eğer bu tedbire rağmen AKP oyları düşmezse, hükümet seçim sonrasında daha ‘rahat’ davranabilir”miş. Twitter yasağını halka onaylatmak isteyen, mücadele zeminini yasaklar üzerine kuran bir iktidar. Neydi, otoriterleşme “algısı” mıydı?
Bir diğer neden ise Başbakanın yeni bir güç gösterisinde bulunmak istemesi. Başbakan Twitter’a diz çöktürecek, bu da “güçlü liderlik hanesine artı olarak yazılacak”. Aksi takdirde Başbakan Twitter’ı “gayrı milli” koalisyonun parçası yapacak ve iktidar değiştirme komplosuna destek vermekle suçlayacak. Böylelikle de oylarını arttıracak. Tartışmanın, kullanılan terimlerin ne kadar “demokratik” olduğunun farkındasınız değil mi? Mahçupyan açıkça ve pervasızca Başbakanın güç gösterisini, komplo teorileri yoluyla oylarını arttırma çabasını – üslubunu kaba saba bulmakla birlikte – “siyasetin” parçası olarak görüyor, meşrulaştırıyor! İyi de o zaman bu yazının başlığı neden “Twitter’ın Güç Gösterisi?” Bu apaçık “Erdoğan’ın Güç Gösterisi” değil mi?
Bir adım daha atalım ve soralım: Yukarıdaki saydığım, iki ay gibi kısa bir sürede gerçekleşen tüm uygulamaları bir kenara bıraksak bile, sadece bu bile (Twitter üzerinden bir güç gösterisine girmek, bu yolla komplo teorilerine malzeme toplamak) o seçimlerin güvenliğinden kuşku duymamıza yetmez mi?Seçimleri geçtik, bu tutum siyasetse, örneğin Mahçupyan’ın aylardır yazı üstüne yazı yazarak eleştirdiği Cemaatin taktikleri neden siyaset değil? (Mahçupyan’ın bu noktada artık bıkkınlık veren Cemaat gayrımeşru, iktidar meşru argümanına sarılacağını tahmin etmek güç değil. O zaman biz de aynı derecede bıkkınlık veren “iyi de AKP yıllarca bu yapıyla, üstelik aynı gayrımeşru yöntemleri kullanarak siyasi rakiplerine karşı mücadele etmedi mi?” karşılığını verir geçeriz).
Oy uğruna kuralları esnetmek, yok saymak, yeniden yazmak sadece AKP’ye tanınmış bir ayrıcalık mı? Mahçupyan dünyasında tek siyasi aktör AKP mi? Tüm bunlara tepki duyan kitlelerin şiddete başvurmadıkları sürece haklarını sokakta aramaları da siyaset değil mi?
Lafı daha fazla uzatmayalım. Mahçupyan yazısını Başbakanın üslubuna fazla takılırsak bizzat siyaseti gözden kaçırabiliriz diye bitiriyor. Bir kere siyaseti gözden kaçıran “biz” değiliz, sizsiniz. Çünkü size göre siyaset yapma hakkına sahip olan sadece AKP; bunun dışında her aktör hükümeti devirmeye çalışan gayrımeşru bir yapının parçası. Dahası, seçmen desteğine sahip olduğu için AKP’nin her yaptığı meşru.
Otoriterleşme dediğimiz ise sadece bir algıdan ibaret. Bu iddianız da başlı başına siyasi. Yani siz aslında analiz yapmıyor, siyaset yapıyorsunuz. Uzunca bir süreden beri AKP’nin politikalarını destekleyen, onları meşrulaştıran, dolayısıyla sözünü ettiğiniz otoriterleşme “algısının” pekişmesini kolaylaştıran, hatta buna katkıda bulunan bir “organik aydın” ya da “ideolog” gibi davranıyorsunuz. Belki siz kendinizi hayalinizdeki özel dünya içinde öyle görmüyorsunuz ama hazır laf algılardan açılmışken hakkınızdaki algı hem AKP’yi eleştiren, hem AKP’yi destekleyen çevreler gözünde böyle. AKP’nin “vitrin demokratı” olarak görülüyorsunuz.
Elbette bu onların sorunu deyip geçebilirsiniz. Kimsenin de buna itiraz etmeye hakkı olmaz. Yine de kişisel tanışıklığımıza da dayanarak bir soru sormak istiyorum (elbette cevap vermekle yükümlü değilsiniz): Bu yazdıklarınıza gerçekten inanıyor musunuz?
Yazarlar
-
Taha Akyol‘Azerbaycan Turan yolu’ 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKomisyon'un çimentosu Bahçeli 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURRojbaş İmamoğlu, geçmiş olsun Evre ve yeni YAE’cilere dostane uyarılar… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciDemokrasi işgal edilirse… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur Akgün8 Ağustos mutabakatı… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktanİktidar, Bahçeli’nin hukuk uyarılarını dikkate almalı 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasBakü ve Erivan başardı, Türkiye kazandı 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm süreci komisyonuna dair 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSon vatanı Türkiye olanlar ilk vatanı Türkiye olanlara vatanseverlik dersi veremez 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazBöyle mahkemenin hükmüne adalet denir mi? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUŞakülünden çıkmış bir ülke: Türkiye 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUTürkiye terörsüz olacak, bölünmeyecek.. Amenna.. Ya Suriye’den gelecek tehdit? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞŞimşek, ÖTV, cari açık ve gümrük birliği 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
16.03.2020
25.02.2020
10.02.2020
16.12.2019
5.01.2019
19.10.2019
12.10.2019
6.08.2019
2.07.2019
24.03.2020