Alper GÖRMÜŞ
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bir hitabet ustası olduğunu inkârdan gelen birinin yapacağı Erdoğan eleştirilerinin çoğu “gol olarak geçerlilik kazanmaz.” Çünkü eleştiride en olmayacak şey, eleştirilenin bariz olumlu özelliklerine ya da eylemlerine de olumsuzluk atfetmektir. Böyle bir şey eleştiri sahibine başta ‘peşin hükümlü’ olmak üzere çok sayıda olumsuz sıfat yükler. Mesela, örneğimizdeki Erdoğan’ın hitabet gücünü teslim etmeyen eleştiri sahibi derhal “Erdoğan’ın yaptığı her şeyi ezberden mahkûm eden müzmin Erdoğan düşmanı” damgası yer ve bu da haklı-yerinde eleştirilerinin ikna gücünü azaltır.
Fakat Erdoğan’ın hitabet gücünü prompter kullanma ya da kullanmama ölçüsüyle değerlendiren, eleştirisini buradan kuran ve ona toplamda daha düşük not veren biri için aynı şeyi söyleyemeyiz. Gerçekten de Erdoğan başı sonu belli, özlemi-yüklemi uyumlu cümle kurmada sorunları olan biri ve prompter kullanmadan yaptığı konuşmalar için ‘kahvehane sohbetlerinden hallice’ demek yanlış olmaz.
Erdoğan, metin yazarları tarafından yazılmamış bu promptersiz konuşmalarında zaman zaman samimiyet krizleri içine giriyor ve muhtemelen metin yazarlarının “Allahım, bu da nereden çıktı” dedirten sözler sarf edebiliyor.
Fakat bu sözleri de ikiye ayırarak incelememiz gerekir: Birinci grupta, onun kitle tabanının dışında yer alanların kanını beynine sıçratsa da destekçilerinin rahatsız olmak bir yana hoşnut kalacağı sözler yer alıyor. Buna mukabil bazı sözleri açıkça kendi tabanını da rahatsız edecek bir muhtevada oluyor.
Duyanda “bunu nasıl söyler” duygusu uyandıran bu ikinci türden sözler hangi saiklerle sarf edilmiş olabilir?
Yazının başlığındaki iddialı ton sizi yanıltmasın, cevabı ben de bilmiyorum. Başlığı, Erdoğan’ın kendi ayağına kurşun mahiyetindeki inanılması güç cümleleri kamuoyu önünde dile getirebilmesinin psikolojik, akli ve duygusal dayanaklarının neler olabileceği üzerine bir düşünce egzersizi ya da yardım çağrısı olarak kabul ediniz.
Yani şu sorunun cevabının peşindeyiz: Erdoğan, ilk bakışta olumsuz karşılanıp tepki çekeceği apaçık gibi görünen bazı cümlelerinin kendisi ve partisi için ‘iyi’ olacağı sonucuna nasıl varmış olabilir? Ya da: Bize tuhaf görünen, ‘bunu nasıl söyler’ dedirten şeyin arkasında nasıl bir rasyonalite var? Var mı?
Önce örnekleri hatırlayalım…
Birinci kategoride Erdoğan’ın kitle tabanının dışında yer alanların kanını beynine sıçratsa da destekçilerinin rahatsız olmak bir yana hoşnut kalacağı sözler, cümleler yer alıyordu… Bu fasılda farklı dönemlerden üç örnek vereceğim.
Başkalarının günahından da sorumlu, çünkü o aynı zamanda “İstanbul’un imamı…”
İlk örnek, Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminden… Seçildikten (1994) sonraki altı ayın muhasebesini yapmak, soruları cevaplandırmak üzere katıldığı televizyon programında İBB Başkanı Erdoğan’a gazeteci olarak bir soru sormuştum. O günlerde, yurtdışında yaşayan bir kadın ressamın belediyeye ait bir salonda sergi açılışı vardı ve belediye yönetimi açılış kokteylinde konuklara alkollü içki sunulmasına izin vermemişti. Erdoğan’a, kendi davetlerinde içki sunmama tercihlerine kimsenin bir şey diyemeyeceğini fakat sırf salonun sahibi diye başkalarının davetinde kendini söz sahibi sayma tavrının tehlikeli bir özgürlük kısıtlaması olduğunu söyledim ve şöyle sordum: “Günah olduğuna inanıyorsunuz, peki neden insanları kendi günahlarıyla baş başa bırakmıyorsunuz?” Cevap şöyle geldi: “Çünkü ben aynı zamanda bu şehrin imamıyım. İnsanların günah işlemesine engel olmak da görevlerim arasındadır.”
‘Milli’ olmayan bildiri dağıtanlar linç edilmeyi hak eder mi?
Bu örnek de başbakanlığının ilk döneminden (2005)… Tutuklu Hükümlü Aileleri Yardımlaşma Derneği (TAYAD) üyeleri cezaevlerindeki siyasi tutukluların durumunu protesto etmek amacıyla hazırladıkları bildirileri Trabzon’da dağıtmak istedi. Yerel TV kanallarının kışkırtmasıyla bildiri dağıtanları bir binada kıstıran saldırgan bir grup, polisin korumaya çalıştığı dört kişinin kendilerine verilmesini talep etti. Açık bir linç girişimiydi bu. Ertesi gün Erdoğan açıkça saldırganlara sahip çıktı, şöyle dedi:
“Trabzon’da olan olaylarda, tabii ki halkımızın hassasiyeti çok ama çok önemli. Halkımızın bu hassasiyetlerini göz önünde bulundurarak herkes kendi tavrını belirlemelidir ve halkımızın bu milli hassasiyetlerine dokunulduğu zaman, şüphesiz ki bunun tepkisi farklı olacaktır.”
Bu olay günümüzde yaşansaydı, bugünkü Erdoğan’ın böyle bir tepki vermesi çok şaşırtıcı olmazdı. Fakat 2005’teki Erdoğan çok farklıydı, o nedenle birçok kişi çok şaşırdı. Şaşıranlardan biri de Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanı Bülent Arınç’tı. Arınç sadece şaşırmadı, başbakanın tam tersi bir içerikte konuştu: “Dört kişi bildiri dağıtmak istiyor, izin verilmiyor, olay çıkıyor. Bu nasıl özgürlük?”
Apaçık bir ahlak polisliği: “Kızlı-erkekli olmaz”
3 Kasım 2013’te Kızılcahamam’da basına kapalı olarak yapılan AK Parti toplantısında, Başbakan Erdoğan bazı evleri öğrencilerin kızlı-erkekli olarak kiraladıklarını ve buna müsaade etmeyeceklerini söyledi.
Bu, apaçık bir ahlak polisliğiydi. İtiraz yine o sırada hükümet sözcüsü olan Bülent Arınç’tan geldi:
“Şimdi ev sahibi kiraya vermişse, tutacak insanlar da gelmiş tutmuşsa bunu önleyecek bir engel yok AB normlarında. (…) İyi veya kötü, doğru veya yanlış şimdi bizim standardımız artık bu noktaya geldi. Bu noktadan geriye dönüşü uygun görüyor muyuz? Herhalde görmüyoruz.”
Dediğim gibi, bunlar, toplumun yarısından tepki görse de yarısının kabul edebileceği şeyler. Dolayısıyla telaffuzları fazla riskli değil. Fakat bir başka kategori var ki orada sadece toplumun bir kesimi değil Erdoğan’ın kendi kitle tabanının da rahatsız olacağı apaçık. İzahı zor olanlar da zaten bu kategoride yer alıyor. Onlardan da üç örnek vereyim, üçü de çok taze ve son bir yıldan… Herkesin hatırladığına emin olduğum için bu kategoriden örnekleri sadece haber özetleriyle sıralayacağım:
Birinci örnek: AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 6 Şubat Kahramanmaraş merkezli depremlerin birinci yıldönümünde “Merkezi yönetimle yerel yönetim el ele vermezse, dayanışma halinde olmazsa o şehre herhangi bir şey gelmez. Hatay’a geldi mi? Şu anda Hatay garip kaldı” diye konuştu. (Erdoğan “ya bize oy verirsiniz ya da ‘garip’ kalırsınız” mealindeki sözlerini daha sonra Çanakkale ve Tekirdağ’da da tekrarladı.)
İkinci örnek: Cumhurbaşkanı Erdoğan: En düşük emekli maaşı 10 bin TL olacak, 2024’ü Emekliler Yılı ilan ediyoruz. (BBC, taşıdığı ironinin hakkını verecek biçimde haberi böyle sundu.)
Üçüncü örnek: Cumhurbaşkanı Erdoğan Malazgirt Zaferi’nin anma etkinliklerinde yaptığı konuşmada (…) “Yokluk ve yoksullukların olduğu o eski günler artık bir daha gelmemek üzere tamamen geride kalmıştır” ifadelerini kullandı.
Bunları duyunca neden hayret ettiğimizi uzun uzun anlatmaya gerek yok sanırım. O açık da bu tuhaf cümleler nasıl böyle kuruluyor sorusunun cevabı açık değil. Hakikaten, nasıl oluyor da ülke bu haldeyken yönetimin en tepesinde oturan kişi böyle cümleler kurabiliyor? Şuursuzluk mu, gaf mı, samimiyet krizi mi? Yoksa bu topluma dair hiçbirimizin bilmediği bir şey var, biz anlayamıyoruz fakat bu sözlerin sahibi o ‘şey’i bildiği için bütün bu cümlelerin kendisine bir zarar getirmeyeceğini hesaplıyor ve serâzâd konuşabiliyor?
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025
29.04.2025
25.04.2025
21.04.2025