Enver SEZGİN

İsmail Ağaya nerede
3.12.2013
2582

 Müfide Ağaya Sason İlçesi’nin bir köyünde yaşamaktadır. Ailecek küçük arazilerinde tütün ekerek yaşamlarını sürdürürler. Gün gelir tütüncülük “para etmez” olur. Buna bir de bazı baskılar eklenince köyde barınmaları imkânsız hâle gelmiştir.

Çok uzağa gidemezler. Yeni mekânları Batman’ın bir kenar mahallesi olmuştur.

Müfide Ağaya eşi ve çocukları ile birlikte civar köylerde çobanlık yapmaya başlarlar. Lakin kazandıkları para kalabalık nüfusu geçindirmeye yetmez. Çocukları başka işlerde şanslarını denerler. Müfide Ağaya’nın küçük oğlu İsmail bir müddet inşaat işçiliği yapar. Ardından bir başka iş teklifi alır. Bu kez Özgür Ülke gazetesinin dağıtımında çalışacaktır. Ancak rahat değildir. Birkaç kez, annesine “başına kötü bir iş” gelebileceğini söyler.

1990’lı yıllara gidiyoruz. Meşum yıllar. İnsanların sorgusuz, sualsiz sokak ortasında öldürüldüğü yıllar. İsmail 1994 yılının 29 Mayıs’ında işten eve erken dönmüştür. Annesine eniştesinin evine gideceğini söyler. Aradan saatler geçer İsmail bir türlü eve gelmez. Anne endişelenmiştir. Damadını telefonla arar. İsmail’in uğramadığını öğrenir. Endişenin yerini korku alır. O gece gözüne uyku girmez. Sabah ilk işi gazete bürosuna uğramak olur. Orada değildir. Bu kez damadının bulunduğu mahalleye yönelir. Önüne gelen herkese oğlunu sorar. Sokaklardan birinde kapı önünde sohbet eden iki kadına rastlar.

Önceki gece sivil giyimli üç kişinin bir genci zorla beyaz bir otomobile sokmaya çalıştıklarını anlatırlar. Genç adam uzun süre otomobile girmemek için direnmiştir. Ancak silah zoruyla alıp götürmüşler. Eşkâlinden söz ederler. Bu genç İsmail’den başkası değildir. Yüreğine ateş düşmüştür, ağlar. Bir süre ne yapacağını bilemez hâlde dönüp dolaşır. En nihayet polise gitmeye karar verir.

Merkez Karakolu’na gidip durumu anlatır. Burada yardım yerine azar işitir. Polislerden biri ona şunları söyler: “Önce oğlunu dağa gönderiyorsun. Sonra da buraya gelip şikâyet ediyorsun.

Çaresiz bir biçimde eve döner. Bu kez polisler onu rahat bırakmazlar. Aynı polisler onu evden alıp çocuğunun nerde olduğunu sorarlar. Yanıtı hazırdır: “Siz, İsmail’in nerede olduğunu biliyorsunuz.

Müfide Ağaya bu kez Emniyet Müdürlüğü’nün kapısını çalar. Müdürlüğün Terörle Mücadele Şubesi’ne bir dilekçe ile başvurur. Buradan da bir sonuç çıkmaz.

Anne oğlunun izini sürmeye kararlıdır. Pes etmez.

Tavsiye üzerine bir avukat tutar. Suç duyurusunda bulunurlar. Mahkeme takipsizlik kararı verir.

Bir gün askerler Oymataş Köyü’nün Soğuksu Mezrası’nda Hizbullah’ın “Mezar Evlerinden” birine baskın düzenlerler. Fahrettin Tan adlı bir kişiyi elleri ve ayakları bağlı hâlde bulurlar. Fahrettin evin bodrumunda İsmail Ağaya’yı gördüğünü söyler. Bu, İsmail’den aldıkları son haber olur.

Anne Müfide Ağaya yıllarca ev ve polis arasında mekik dokur. Ancak bir sonuç alamaz.

Aradan 20 yıla yakın bir zaman geçmiştir. Anne Müfide ilk günkü gibi oğlunun yolunu gözlemektedir.

Kapı her çalındığında önce o koşar. Her an oğlunun karşısına dikilip “anne ben geldim” diyeceği günü beklemektedir.

Ölü veya diri oğlumu istiyorum” diyen bir annenin feryadından söz ediyorum.

Oğlum nerede” diye soruyor.

Hiç değilse oğlumun kemikleri...

Bir yandan “kayıp” evladının acısı öte yandan belini büken yoksulluk.

Kapısını” bugüne kadar çalan olmamış. En çok da buna içerlemektedir.

Acısı ve yoksulluğuyla baş başadır.

Bir dönemin Özal Harekât polisi Ayhan Çarkın mahkemede verdiği ifadede şöyle söylüyor: “Devletin silahlarıyla cinayetler işlendi... Namuslu Kürt halkı baskı ve zulüm gördü.

Müfide Ataya gibi binlerce annenin evlatlarını ellerinden aldılar.

İnsanlık suçu işlediler.

[email protected]

http://www.taraf.com.tr/enver-sezgin/makale-ismail-agaya-nerede.htm

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar