Etyen MAHÇUPYAN

Etyen MAHÇUPYAN
Etyen MAHÇUPYAN
Serbestiyet Tüm Yazıları
Zihniyet 2
5.09.2012
3382

 Geçenlerde Erol Katırcıoğlu felsefeci Deleuze'den bir alıntı vermişti: "İdeoloji yoktur, iktidarın örgütlenişi vardır."

 

İdeolojilerin temel zihinsel zemin olduğunu sanarak insanları ideolojilerine göre ayıran ve aralarında neredeyse mutlak karşıtlıklar arayanlar için epeyce çarpıcı bir tespit. Oysa birbirine 'zıt' addedilen birçok ideolojinin daha derinde çok benzer kaynaklardan beslendiğini görmemizi sağlayan nice belirti var. Örneğin bir dönemin solcularının bir anda dine sarılmaları veya bazılarının Marksizm'le milliyetçilik arasında epeyce rahatlıkla gidip gelebilmeleri... Bu tür gözlemler bize ideolojilerin üzerinde durduğu bir zeminin bulunduğunu ve aynı zeminden çok farklı ideolojilerin türetilebileceğini söylüyor. Meseleye tersten baktığımızda ise, aynı ideolojik kelimeyi taşıyan akımların aslında çok farklı zihinsel zeminler üzerinde kurgulanabileceğini de ima etmiş oluyor. Nitekim sekülerliğin otoriter ve demokrat versiyonlarından, ya da İslamcılığın otoriter veya ataerkil türlerinden söz edebiliyoruz. Deleuze de, modern dünyada ideolojilerin bir kılıf haline geldiklerinin altını çizerken, iktidarın örgütlenişinin temel bir gösterge olduğunu vurgulamış. Nitekim iktidar örgütlenmesi zamanın bir 'süre', mekanın ise bir 'çevre' olarak düzenlenmesini öngörür ve bir kültür yaratır. Öte yandan bu kültürün rasyoneli ve meşruiyeti, içinde şekillendiği zihniyetle belirlenir...

Eğer bir tanım vermek gerekirse, zihniyet dışımızdaki gerçekliği anlamlandırmak üzere, doğal adaptasyon süreci içerisinde geliştirdiğimiz, kendi içinde bütünlüğü ve tutarlılığı olan, sınamaya konu olmayacak bir dizi kabullerden oluşan bir zihinsel zemindir. Dolayısıyla zihniyete ilişkin birkaç söz hemen söylenebilir: Birincisi, ister kişi ister grup düzeyinde ele alalım, insanın temel meselesi kendi hayatını ve ölümlülüğünü de kapsayacak şekilde dışındaki gerçekliği anlamlandırmaktır ve bu nedenle zihniyet ile epistemoloji arasında doğrudan bir ilinti bulunur. İkincisi, insan bu anlamlandırmayı henüz doğduğu andan itibaren ve hayatı boyunca sürekli olarak yaparken, aslında farklı anlamlandırma yaklaşımları olduğunu öğrenir ve bunlardan bazılarını içgüdüsel olarak benimser. Dolayısıyla zihniyet bu adaptasyon mekanizmasını irdeleyen sosyopsikoloji ile de yakından ilintilidir... Üçüncüsü, söz konusu kabuller bilim 'öncesi' bir alana aittir ve nesnel bir biçimde sınanarak 'doğru' zihniyetin bulunmasına uygun bir alan oluşturmaz.

Zihniyet dünyasını anlamak bu nedenle epistemoloji ile sosyopsikolojiyi yan yana getirmeyi gerektirir. Epistemoloji, basit olarak dış gerçekliği 'nasıl' anladığımız sorusuna verilen cevabı arar. Bu soru ontolojik bir kabulü de zaman içinde içermiş ve zihniyet analizi açısından üç temel soru üretmiştir: 1) Gerçekliğin özü nedir? 2) Bu gerçeklik bizim zihnimiz tarafından nasıl 'yakalanır'? 3) Zihnimizin algıladığı gerçeklik dışımızdaki asıl gerçekliğin ne kadarıdır? Görüldüğü üzere bunlara bilimsel yanıtlar vermek söz konusu olamaz, çünkü kendi yetersiz zihnimizin dışına çıkarak güvenilir tespitler yapma şansımız yoktur. Herkes farkında olsa da olmasa da bu üç soruya bir cevap verir ve o cevaplardan hareketle de belirli bir zihniyete yakınlaşır. Bu soruları hiç düşünmemiş olanlar bile, belirli bir kültürün içinde yetiştikleri ölçüde, o kültürün dayandığı zihniyete uygun cevaplara kendiliğinden sahiptirler ve bu cevapları genellikle sorgulamadan 'doğru' olarak içselleştirirler.

Sosyopsikoloji ise, insanın çeşitli durumlar karşısındaki davranış kalıplarını irdeler ve bu kalıpların nasıl bir adaptasyon dinamiği içinde üretildiğini ortaya koymaya çalışır. 1950 ve 60'larda yapılmış olan ve antropolojiden pedagoji ve sağlığa kadar çeşitli disiplinlerce desteklenmiş olan çalışmalar, insanın herhangi bir verili duruma karşı, hangi zaman ve mekân kısıtı altında olursa olsun hep aynı belirli sayıda davranış kalıbı içinde tepki verdiğini göstermiştir. Bu davranış kalıpları yedi tanedir ve üçü var olan duruma uyum sağlama, belirli koşullar altında 'var olma' kaygısını taşır. Diğer dördü ise uyum sağlamanın dışında, bizi çevreleyen kültürün nasıl olması gerektiğine de işaret eden 'kurucu' davranış kalıplarıdır.

Diğer taraftan epistemolojinin sorduğu sorulara kuramsal olarak birçok cevap vermek mümkün olduğu halde, insanlığın macerası esas olarak dört ana anlayışın olduğunu gösteriyor: 1) Gerçeklik ruhsaldır, zihnimize yansıma ile ulaşır ama üretilen bilgi niteliksel ve niceliksel olarak eksiktir. 2) Gerçeklik maddidir, zihnimize yansıma ile ulaşır ve üretilen bilgi niteliksel olarak güvenilir olsa da niceliksel açıdan eksiktir. 3) Gerçeklik maddidir, zihnimizle arasında güvenilir bir mütekabiliyet ilişkisi vardır, ancak üretilen bilgi niteliksel ve niceliksel olarak görecelidir. 4) Gerçekliğin özünü bilemediğimiz gibi zihnimizle gerçeklik arasında da ancak göreceli bir mütekabiliyet bulunur ve bu nedenle üretilen bilgi de işlevsel olmakla birlikte esas olarak güvenilir değildir.

İşin ilginç yanı sosyopsikolojinin dört kurucu davranış kalıbı ile epistemolojideki dört anlayış, içsel varsayım ve kabulleri açısından tamamen çakışmaktadır. Bu da dört 'kutuplu' bir zihniyet yelpazesini ima eder... [email protected]

 

 

[email protected]  

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar