Gülay GÖKTÜRK

"Kadim dava" ne ola ki?
1.07.2014
1911

 Başbakan Erdoğan, cumhurbaşkanlığı seçimi sathı mahalline girildiğinden beri yaptığı konuşmalarda şimdiye kadar pek kullanmadığı bir söyleme özellikle ağırlık vermeye başladı.


"Bizler, hepimiz ezelden gelen ve inşallah ebede giden bir mübarek davanın hizmetkârlarıyız" diyor mesela…

“Bu kutlu dava sancağını inşallah en yüksek burçlara doğru taşımaya devam edeceğiz” diyor…

“Bu kadim davanın hizmetkârları rehavete kapılıp, hırsa boyun eğer, farklı algıların peşine düşerlerse hem davaya hem de davayı bugünlere taşıyan isimsiz nice kahramana haksızlık etmiş olur, nankörlük etmiş olur” diyor…

Başbakan’ın içinde bulunduğumuz zaman diliminde “parti” yerine “dava”dan daha çok söz eder hale gelmesinin sebebini bir derece anlayabiliyoruz. Başbakan bu sözleriyle cumhurbaşkanı seçimleri sonrası parti içinde yaşanacak ciddi kadro değişikliklerinin bu hareketin kimyasını bozmayacağına, bozmaması gerektiğine vurgu yapmaya çalışıyor. “Dava adamı” olmayı, partili olmanın üzerinde bir yere yerleştirerek kendisinden sonra parti içinde ortaya çıkabilecek klikleşmelerin ya da rekabetin önünü tıkamaya çalışıyor.

Öte yandan malum, kendisi pek yakında kurucusu olduğu partinin başkanı olmaktan çıkacak; hatta üyesi bile olamayacak. Ama çok açık ki, bu hareketin lideri olmaya devam edecek. “Dava” ve “davanın lideri” sözcüklerinin formel olmayan bu yeni ilişki biçimini nitelendirmek için kullanışlı kelimeler olduğunu da düşünüyor olabilir.
 
Kuşku yaratan bir söylem
 
Ne var ki, sebebi anlaşılır olsa bile, AK Parti’nin çekirdek oyu içinde yer almayan geniş kitleler açısından kabul edilmesi zor bir söylem bu… Kuşku uyandıran, endişe veren, bilinmezlik duygusu uyandıran, hatta hatta bir zamanlar paranoya haline gelmiş olan “takiye” korkusunu horlatabilecek bir söylem…

Ne var bunda, Başbakan bu söylemi genel kamuoyuna seslenirken değil kendi parti tabanına seslenirken kullanıyor denebilir.

Ama zaten problem de burada…

Bu söylemi dinleyen “sıradan partili” şunu sorar kendisine:

Bu partinin bir Türkiye kamuoyuna yönelik programı bir de benim bilmediğim kendi çekirdek kitlesine yönelik davası mı var?

Varsa, nedir bu “ezelden gelen ve ebede giden kadim ve kutlu dava?”

Milli Görüş davası mı? Ama o gömleği çıkardıklarını söylemişlerdi.

Siyasal İslam Davası mı? Ama şimdiye kadar kendilerine yapılan bu yakıştırmayı reddetmiş ve programlarını kanıt göstermişlerdi.

İslam coğrafyasını birleştirmek ve ona liderlik etmek mi?

Batı medeniyeti karşısında sinmiş ve silinmiş görünen İslam medeniyetini ayağa kaldırmak; yeni ve canlı bir medeniyet havası yaratmak mı?

Toplumu yukarıdan aşağıya dindarlaştırmak mı?

Yoksa sadece dindar insanların ezildiği, horlandığı, kamusal alandan dışlandığı ve periferide yaşamaya mahkûm edildiği eski Türkiye’nin yerine toplum çoğunluğunun merkezi oluşturduğu ve toplumsal hayata ağırlığını koyduğu bir Türkiye’nin yaratılması mı?

Ya da bizim bilmediğimiz başka bir dava mı var?
 
Siyasi partilerin “dava”ları değil, programları olur
 
Siyasi partiler modern yapılardır. AK Parti de 20 milyon oy alan muazzam bir kitle partisi… Modern siyasi partilerin “kutlu davaları” değil, açıklanmış vizyonları, buna bağlı kısa, orta ve uzun vadeli programları olur. Bu programlar değişen şartlara göre revize edilir ya da toptan değiştirilir. Bütün bunlar da, herkesin gözü önünde, kongrelerde olur. İnsanlar da o partilere bu programları ve icraatları yüzünden üye olur ya da oy verir.

Ama açıklanmış programların ötesinde böyle mistik bir üslupla esrarengiz davalardan söz edildiği zaman, o partiyi destekleyenler şeffaf, açık, içi-dışı bir yapıyla karşı karşıya olduklarından kuşku duymaya başlarlar. Dışlandıklarını hisseder, yabancılaşırlar.

Sanırım bu da bir kitle partisinin başına gelebilecek en kötü şeydir.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar