Mücahit BİLİCİ
Bir insanda milliyetçilik hissi işgale başlayınca, o insanın benliği takviye olup güçlenmeye, bencilliği ise harlanıp etrafını yakmaya başlar. Hiçbir milliyetçi durduk yerde biz karar verdik artık milliyetçi olacağız demez. Milliyetçi olmak için mutlaka bir mağduriyetin tecrübe veya icad edilmesi gerekir: Ezilmekten, zayıflıktan, dövülmekten kurtulmak için milliyetçi olunmuştur. Mağduriyet çamurunda paklandığı için milliyetçi taptaze bir masumiyete hak kazanmıştır.
Mağduriyete sığınan bir kibrin verdiği haklılık duygusu ile milliyetçi zihin kendisine hiçbir kötülüğü yakıştırmaz: Soykırım? “Biz yapamayız.” Irkçılık? “Ezilen ulusuz, biz ırkçı olamayız. Hem siz bizim başımıza gelenleri bilmiyor musunuz?” Peki zulüm, adaletsizlik? “Bizim sadakaya ihtiyacımız varken başkasının başına gelenlerden bize ne. Bizim mesaimiz ancak bize yeter.”
Milliyetçiliğin önemli bir özelliği hem onu gerçeklikten koparan bir megalomania ile hareket etmesi hem de onu melekleştirecek bir ezilmişlik ısrarında bulunmasıdır. Milliyetçi hem dünyaya bedeldir hem de dünyanın en ezilmişidir. Hem mangalda kül bırakmaz bir kahramandır hem de dayağı yiyince en kötü tefecinin dilencisidir. “Bize niye sahip çıkmıyorsunuz” diye haset ettiği güçlülerin dilencisi, kendine zulmedenlerin zayıf bir taklitçisidir. Aslında onların gaddarlığının da hasedcisidir. Hayali veya gerçek, kendisine zulmedenler kadar zalim ve gaddar, onlar kadar vicdansız ve insafsız olmayı ister.
Milliyetçi eşitlik ister. Düşmanında olan herşeyi kendi için de istemekte son derece eşitlikçidir. Mesela düşmanına işgalci der. Fakat suçladığı düşmanı gibi düşmanına ait olan yer üzerinde hak iddia etmekten utanmaz. Haritasına sürekli zam gelir. Kendi kaderini tayin hakkından bahseder ancak başkalarının kaderini tayin etme arzusunu da terketmez. “O benim işgalcim, hakkımı arıyorum” diye çıktığı yolun sonunda “o benim işgalcim olacağına ben onun işgalcisi olayım” der. Çünkü o doğru veya yanlışı göremez artık. Onun gördüğü sadece kendidir. Bencilliğini okşayacak bir yalana yıldırım hızıyla inanır. Bencilliğini okşamayan bir gerçeği ise kendisine ihanet olarak görür.
Milliyetçilik bir bünyeye girip onu uyandırdığında tıpkı zararlı uyarıcılar gibi sağlıksız etkilere yolaçar: Girdiği bünyeyi gerçeklikten kopartan bir yanlış özgüven verir. Onu kendi dışına karşı da patolojik bir nefretle doldurur. Kendi melekleştiği ölçüde karşısındakiler şeytanlaşır. Gri renk sahneden çekilir ve dünya siyah ve beyaz olmak üzere (biz ve düşmanlarımız şeklinde) berraklık kazanır. Bu karmaşıklık düşürücü etkisi itibariyle milliyetçilik ortalama insana takibi kolay açık bir reçete, uygulaması basit bir davranış çizelgesi verir. “Benimle ilgili, bana hizmet eder gibi görünen herşey iyi ve güzel, benimle ilgili olmayan ve bana hizmet etmeyen herşey kötü ve çirkin” dedirtir. Abone olmak da kolaydır. Duygulara havale yapılarak gerçekleştirilir.
Milliyetçiliğin önemli bir özelliği de bütün köklülük iddialarına rağmen insanları köksüzleştirmesidir. Tıpkı köylülere “milletin efendisi” diyenlerin o köylüleri şehir meydanına sokmaması gibi. Bunlar da köklerinden utanırlar. Milliyetçiliğin kendinden yanalığı yatayda bir özsaygı gibi görünse de dikeyde kendinden nefret şeklinde tecelli eder. Çünkü milliyetçi kendinden memnun değildir. Özgür olmayışını veya geri kalışını düşman saydıkları ile açıklamaya çalışır. Dış faktörler (dış güçler söylemi) bu işi görür.
Peki bunca üstünlük iddiaları taşıyan bir söylemin mevcut başarısızlığının iç suçlusu kimdir? Yani milliyetçinin kifayetsiz bir muhteris olarak istediğine ulaşmasına engel olmuş, eteklerinden tutup onu yavaşlatmış iç faktörler nelerdir? İşte burada tarihte büyüklük iddiası taşıyan milliyetçi kendinden önceki milletini (eğer Kemalist milliyetçiliğin Osmanlı’ya baktığı gibi doğrudan hain olarak görmüyorsa) mutlaka beceriksiz loser’lar olarak görür. Yüzyıl önce onların kafası çalışmıyordu, fırsatı kaçırdılar. Artık nihayet milliyetçi uyanmıştır ve onların hatasını şimdi telafi edecektir.
Milliyetçinin tarihsizliği de köksüzlüğünün bir diğer boyutudur. Daha yenilerde doğduğunu unutup kendini ezeli sayan milliyetçilik, milliyetçi tarihyazımının bu propagandasına, yani kendi kendine yaptığı telkine kanarak tarihi kendisi için perdeleyip karartır. Mazi şimdinin ya zorlama bir hazırlığı ya da utançtan bastırılmış bir bilinçaltı olarak şimdiye hizmet edecek şekilde tahrif edilir. Milliyetçi modern bir teleoloji mağduru olarak hayali (milli) bir tarihi kendine geçmiş olarak kabul eder.
Mesela bunu okuyan bir Kürt milliyetçisi yukarıda yazılanların Türk milliyetçiliği ile ilgili olduğunu düşünse hiç itiraz etmez. Aynı şekilde bir Türk milliyetçisi yukarıda yazılanların Kürt milliyetçiliği ile ilgili olduğunu düşünse hiç itiraz etmez. Ama tersi olduğunu hissettikleri an, ihanet edilmiş bir insan tepkisiyle itiraz ederler. Zira buradaki mesele yapısal bir mesele. Bayrağın renginin sarı veya kırmızı olması ile ilgili değil.
Milliyetçiyi günün sonunda kendi kültür ve medeniyetinin önemli bir temeli olan İslam’dan utanır ve hatta nefret eder hale getiren nedir? Milliyetçi, bencillik nöbeti geçirdiği süreçte başkaları ile olan ortak taraflarını kendi kendinden koparıp düşürmek ister. Dili güya başka dillerin etkisinden arındırma tutkusunda olduğu gibi geriye sadece ben ve benden olan kalabilsin diye ötekiyle ortak olan herşeyi kesip atmak ister. Düşman saydığına olan düşmanlığı en nihayet onu düşman saydığı ile kendisi arasında ortak olana düşmanlık etmeye götürür.
Milliyetçilerdeki İslam düşmanlığı, İslamın şu veya bu içeriği ile ilgili değil, milliyetçinin köksüzleşmesinin ve bencilliğe sığmayan her tür kendiliğe olan nefretinin bir sonucudur. Zira, bu işler böyle başlar. Biraz sofistike hale gelince akıl başa gelir elbette. Safi kök, öteki ile kirlenmemişlik arzusu ile girilen bu arayışlarda sonuçta ideolojik olarak insanlığın serserisi olma noktasına gelinir. Aynı tarzda başlayan Türk milliyetçileri bu konuda bir adım ileriye geçip İslamsız bir Türklüğün aptallık ve mahvolmak olduğunu anladılar. Sıra, Kürt milliyetçilerinin benzer bir “Ka’be’yi Arab’a”, “İslam’ı Türklere” terkederek kendilerini kendi benliklerinden koparıp murdar etmelerine geldi. Bencilliğin hararetinin bizzat benliğin kendisini yaktığı bu durumlarda köksüzleşme sadece bir içeriksel yoksullaşma anlamına gelmez, jenerik bir öznellik adına kendi gerçekliğine yabancılaşma sonucunu doğurur.
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUAnayasa engeli olduğu halde yeniden seçilmek isteyen başkan ne yapar? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTefessüh… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkanİktidar ülkeyi yönetebiliyor mu ki? Tek kişi ne kadar yönetebilirse o kadar işte… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçay2025’in kalanı nasıl geçecek? 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBüyük Aldatmaca: Popülizmin (Halkçılığın) Yolsuzluk Ve Eşitsizlik Konusundaki Yalanları 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî kimlikler panayırı kapandı 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKİktidarın soğuk matematiği 23.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
25.07.2025
22.07.2025
10.07.2025
1.07.2025
28.06.2025
17.06.2025
1.06.2025
21.05.2025
11.05.2025
4.05.2025