Süleyman Seyfi Öğün
Bugün insanlar, tanımadıkları veyâ az tanıdıkları birisi hakkında yargıda bulunurken daha çok ne giydiğine ve ne yiyip ne içtiğine bakıyor. Eskiden kullandığı dile bakardı. Meselâ TDK’nın piyasaya sürdüğü gıcır kelimelerle konuşanlar solcu, ilerici; Osmanlı Türkçesi'ne sâdık kalanlar ise sağcı, gerici muamelesi görürdü. Artık o günleri aştık.
Dilde kompleksli davranmamak gerektiğine inanıyorum. Meselâ TDK’nun ürettiği saçma sapan bulduğum kelimeleri kullanmıyorum. Ama yine aynı kurumun ürettiği az sayıda da olsa çok başarılı bulduğum kelimeler de yok değil. Bunlardan birisi “özerklik”tir. Özerklik, otonomi kelimesinin manâsını Arapça'daki “muhtariyet” kelimesinden çok daha iyi karşılıyor. Ama “liberty”, “freedom” kelimelerinin karşılığı olarak TDK’nın ürettiği(?) “özgürlük” kelimesi için bu değerlendirmemi tekrarlayamayacağım. Evet, yaygın bir kabûl gördüğü için kullanıyorum kullanmasına, ama doğrusu hiç içime sinmiyor; her seferinde zihnimde plâstik bir tad bırakıyor.
Bir başka sorunlu kelime de “devrim”dir. Bu da aceleci bir şekilde “revolution”ın karşılığı olarak; “İnkılâb” kelimesinden kurtulmak için üretildi ve piyasaya sürüldü. Tuttu tutmasına.. Ama dilbilim açısından berbat bir kelime olduğunu unutuyoruz. Hoş, bunu yerine ucuz bir muhafazakârlık yapıp inkılâb kelimesini savunacak değilim. Bildiğim, “revolution” kelimesinin karşılığının dilimizde olmadığıdır. Isbat mı? Kestirmeden ve en bâsitinden söyleyeyim: “Revolution” için devirmek şarttır. Ama “revolution” devirmekten ibâret değildir. Hoş bu kelime dünyâ tarafından da doğru anlaşılamadığı için; kendisine her devrim diyen hareketi, aslına bakmadan devrim kütüğüne kaydetmekte beis görmemiştir. Kanâtimce revolution modern bir fenomendir. Bunun geriye yönsemeli bir karşılığı da yoktur. Meselâ Hz. İsâ’yı, Hz. Musâ’yı; hattâ Hz. Muhammed’i büyük devrimciler olarak görmek manâsız bir değerlendirmedir. Kanâatimce insanlığın târihi tek bir devrim (revolution) gördü; o da Fransız Devrimi’dir. Gayrısı ya ona özenmiş; ya onu eksik bulduğu için tamamlamaya, düzeltmeye yeltenmiştir. Böyle bir değerlendirme yapmamızın sebebi, Fransız Devrimi öncesi ile sonrasının aynı dünyâ olmamasıdır. Fransız Devrimi, modern dünyâyı, eskisinden berrak olarak ayırmamızı sağlayan; eşitlik ve özgürlük gibi iki büyüleyici kavramla donattı. Büyüleyici tâbirini kullanıyorum; çünkü bu basit bir fomülleştirmeden ibâret değildi. Edebî açıdan muazzam bir dil ve üslûp buna eşlik ediyordu. Yani Fransız Devrimi devirmekle kalmadı; bir vizyon bir perspektif sağladı.
Tabiî ki, Fransız Devrimi'nin koyu bir hayranı değilim. Gerek teorik gerek pratik olarak insanlığın başına açtığı dertleri biliyorum. Ama Fransız Devrimi'nin ana arterleri olmadan modern dünyânın kültürel ve zihinsel dolaşımlarının; daha doğrusu dolaşım sorunlarının anlaşılamayacağını anlatmaya çalışıyorum. Modern dünyanın başat “dolaşım sorunlarından” birisi “özgürlük” ile “eşitliğin” bir türlü biraraya getirilememesi olduğunu görüyoruz. Modern dünyâ eşitliği abartan konvansiyonel demokratlarla, özgürlüğü abartan konvansiyonel liberâller arasında gerildi. Eşitliği abartanlar özgürlüğü; özgürlüğü abartanlar ise eşitiliği kıstı. Fransız Devrimi'nin büyüsüyle bu iki kavrama zihnimizde sek sek oynatmakta alabildiğine kışkırtılmış vaziyetteyiz; ama realite bu oyunu her defâsında bozuyor.
İran Devrimi elbette bir şeyleri devirdiği kadarıyla devrimdir. 1980’ler ve 1990’lar îtibârıyla Müslümanlar; özellikle de gençler; devrimlerinin olmayışını; yâni Fransız Devrimi karşısında duydukları târihsel eksikliği İran Devrimi ile telâfi etmeye gayret ettiler. Tabiî ki realite bu değildi. İran’da olup biten; İran’ın târihsel kompozisyonunda var olan iki damar; din ve devlet, arasındaki bir kavgadan ibâretti. Dahası kimin diğerini tanımlayacağı ile alâkalıydı. Din kazandı ve devleti tanımladı. Buna da devrim demezler.
İran-Irak Savaşı İran’daki rejimi pekiştirdi, pekiştirmesine.. Ama bu iki yanlı bir değerlendirmeyi gerektiriyor. İran’da rejim oturdu; ama dünyâda yarattığı heyecânı da kaybetti. Artık kendi statükosu olan, kuru, resmî bir dünyâya evrildi. Tıpkı II. Dünyâ Savaşı'ndan sonra Sovyetler'in olduğu gibi. Gayrısı çürümedir… Trump’ın, İsrâilli siyonist obskürantistlerin, hele hele Suudîlerin demeçleri göreceksiniz ki İran’daki rejimin can suyu olacak. Ona aradığı tâze kanı verecektir.
Ha, ekmek mi? Evet buna da bir açıklık getirelim: İran’daki hareket “ekmek derdi” olarak başlamış; oradan da özgürlük tâleplerine ulaşmış. Buyurun size bir sek sek oyunu daha. Unutmayalım: Ekmek derdi olanın eş anlı olarak özgürlük düşüncesi geliştirmesi târihte misallerine çok az rastlanan bir aşkınlıktır. Ekmek diyenler âdece ekmeği düşünür. Bu midevî bir taleptir. Özgürlük gibi ruhî bir talebin buna eklemlenmesi zihinsel sek sek oyunlarında olduğu kadar kolay değildir. Özgürlük karnı doyanların talebidir. Özgürlük hazım sonrasının işidir. İran’da beklenenin olamayacağı biraz da buradan bellidir. Gösterilere katılanların sayısını bilmiyoruz. Kabaca %50'sinin ekmek; kalanın ise özgürlük talep ettiğini düşünelim. Eğer rejim akıllı davranır, yatıştırıcı bir yeniden bölüşüm yaparsa, kıyâmın bir ayağı çöker. Hattâ karınlar doyduktan sonra roller ve pozisyonlar da değişebilir. Evet; nasıl eşitlik ve özgürlük insanlığın birleştirilemeyen iki yakasıysa; ekmek ve özgürlük de öyle…
***
2018’in başında kendisini yakından tanıma fırsatı bulduğum bir meslektaşımı; Sosyolog Prof. Dr. Hüsamettin Arslan’ı kaybettik. Çileli bir hayâtı oldu. Başardı… Daha mühimi; asla yaşlanmadı. Hep genç kaldı… Çok üzgünüm: Allah rahmet eylesin…
Yazarlar
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları




















































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.06.2021
29.04.2021
22.04.2021
4.06.2020
22.04.2019
4.02.2019
14.02.2019
11.02.2019
4.02.2019
28.01.2019