Zekeriya Kurşun
Günümüzde bölgemizde yaşanan olaylar 20. Yüzyılın başındaki pekçok olayla benzerlik gösteriyor. Zira o gün de güçler dengesi ve bölgesel düzen yeniden oluşuyordu ve paylaşım kavgası yaşanmaktaydı. Osmanlı Devleti’nin artık tarih sahnesinden çekilmesi isteniyordu ve Batılı büyük güçlerin hesaplarının yanı sıra durumdan istifade etmek isteyen hesapsız muhterisler de ortalıktaydı.
Fransızlar Kuzey Afrika’nın bir bölümünü, İngilizler Mısır’ı işgal etmişlerdi. İtalyanların gözü ise Afrika’da son Osmanlı toprağı olan Libya üzerindeydi. Kızıldeniz ve Basra Körfezi üzerinde kıyasıya bir gizli mücadele veriliyordu. II. Abdülhamit, imparatorluğunu kurtarmak için bir taraftan Fransızlar ile uğraşırken, Mısır’ı tahliye etmek için İngilizler ile bitmeyen pazarlıklar yapıyor, İtalyanlara karşı da Libya’yı tahkim ediyordu. Batılılar, sözde 1856 Paris Anlaşması'ndan beri taahhüt ettikleri “Osmanlı toprak bütünlüğüne olan saygılarını” dile getiriyor ama işgalleri hukukileştirmek için de geri durmuyorlardı. Bu yüzden Sultan'ın dikkatlerini başka konulara çekiyor, imparatorluğun farklı noktalarında sorunlar çıkartıyorlardı.
DEVLET KURMA HAYALİ
Osmanlı toprakları üzerine bir kâbus gibi çöken puslu havadan istifade ile devlet kurma hayaline düşenler veya düşürülenler vardı. İşte hikâyemiz de burada başlıyordu: Seyyid Muhammed İdrisî’yi duydunuz mu bilmem. Duymadınız ise de yadırgamam. Zira birkaç satıra bile konu olmadan tarihin çöplüğünde yerini aldı. Ama hikâyesi hiç de yabana atılacak cinsten değildi. Tam da günümüze ışık tutacak ibretlik bir hikâye.
Seyyid Muhammed İdrisî, bir Osmanlı sancağı olan Asir’de yaşayan ünlü bir mutasavvıfın oğluydu. Üstelik her yerde saygı görmesini sağlayan bir özelliği daha vardı. Ailesi Fas tarafında yaşayan Hasenîlere yani Hz. Peygamber’in sülalesine dayanmaktaydı. Gençliğinde Osmanlı devletinin imkânları ile atalarının yurdu olan Kuzey Afrika’yı dolaşmış, Mısır’da, Ezher’de de iyi bir eğitim almıştı. Eğitimini tamamladıktan sonra Yemen’e bağlı Asir bölgesine, baba yurduna geri dönmüştü.
Oldukça zeki ama muhteris bir kişiliği vardı. Kimler ile oturup kalkmıştı, nasıl bir misyon üstlenmişti bilinmiyordu fakat mevcut siyasi şartları ve Osmanlı devletinin içinde bulunduğu sorunları tartıp biçtiği ve bundan istifadeye niyetlendiği anlaşılıyordu. Bir sufî olarak babasının sadece müritlerinin eğitimi ile meşgul olmasını yeterli bulmuyordu. O ailesinin nüfuzunu kullanarak Asir bölgesinde bir devlet kurmaya niyetlendi.Etrafına topladığı bir kısım maceraperest ile gölgesinde yaşadığı devlete isyan etti. İsyanda adamlarına dağıttığı altınlar finans kaynaklarını ele veriyordu. Anlaşılan İngiliz işgalindeki Mısır’da yaşarken bu isyanın planları yapılmıştı. Kızıldeniz’de Fransız, İngiliz ve İtalyan silah tüccarları da İdrisî’nin kolayca silahlanmasını sağlamışlardı.
İSYAN VE HÜSRAN
1908 yılında, Osmanlı merkezinden oldukça uzakta ama Haremeyn’in hemen yakınlarında böyle bir fitnenin ortaya çıkması devleti endişelendirdi. Alınabilecek tedbirler tartışılmaya başlandı. Hem bölgedeki Osmanlı yöneticileri ve hem de merkezdekiler farklı farklı fikirler ileri sürüyorlardı. Sonunda bir dizi askeri ve sosyal içerikli tedbirde karar kılındı. Daha sonraki yıllarda 150’likler arasına konulan Süleyman Şefik Paşa da bu tedbirleri uygulamak üzere Asir mutasarrıflığına tayin edildi ve kısmi bir sükûnet sağlandı.
Bu sırada Osmanlı devletinde felaketlerin habercisi olan bir şey daha yaşandı. II. Abdülhamit tahttan indirildi. Yürüttüğü siyaseti ile devlete bağlılığını sürdüren bazı çevrelerde yönetim aleyhinde kıpırdanmalar başladı. Seyyid İdrisî de fırsatı kaçırmayıp merkezi hükümetin uygulamalarını protesto edip Asir’de büyük bir isyan başlattı. Alınan askeri tedbirler ile isyan bastırıldı ama İttihatçılar II. Meşrutiyet'in hürriyetçi havası içinde herşeyin çözüleceği zannıyla isyancıları affederek büyük bir hata yaptılar.
Günümüzde etrafımızda yaşananlara ne kadar da benziyor hikâyemiz değil mi?
Aynı sıralarda İngilizler gibi İtalyanlar da İdrisî’den istifade etmeye kalkmışlardı. Libya’yı işgal etmeden önce hükümetin dikkatlerini başka yöne çekmek istiyorlardı. Nitekim verdikleri destek ile onu yeniden isyana teşvik ettiler. Başarılı da oldular, hatta bu yüzden hükümet Libya’daki askerleri Yemen’e sevk edip bölgeyi İtalyanlara karşı savunmasız bıraktı. Devlet birkaç ateş arasında kalmıştı. Ancak büyük kayıplardan sonra bu ikinci isyan da bastırılmış, İdrisî’nin bağımsızlık arzusu ertelenmişti.
İstanbul yeniden kısır tartışmalara dönmüştü. Merkezi idarenin güçlendirilmesi, mahalli idarelerin yetkisinin genişletilmesi, yeni seçimler gibi konular dikkatleri asıl tehlikeden uzaklaştırıyordu.
Seyyid İdrisî’nin umudu ertelenmişti ama aynı zamanda Osmanlı merkezi hükümetinin ne yapabileceği de test edilmişti. Bu gelişmeler, hükümetin uygulamalarından rahatsız olan Şerif Hüseyin’e cesaret, İbn Suud’a bağımsızlık için umut ışığı verdi. Nitekim Osmanlı devleti bu zaaflar içinde I. Dünya Savaşı’na girdi.
PEKİ, SONUÇTA NE OLDU?
İdrisî önce kendisini cesaretlendiren İngilizlerin baskısına maruz kaldı. Ardından tahrik ettiği diğer bölge güçleri arasında sıkıştı ve nihayet mehdilik dahil bütün iddiaları söndü. Kendisini besleyenlerin elinde oyuncak oldu. Devlet kurmak istediği alanlar İngilizlerin hâkimiyetine geçti. Ama daha trajik olanı ise şuydu:
Büyük Savaş'ın sonunda bölgenin tümüyle emperyalistlerin eline geçtiğini görünce efendilerine şöyle seslenmişti: “Arapların birleşip, birbirlerini idareleri mümkün değildir. Onları idare edecek güçlü bir iktidara ihtiyaç vardır. Kendi dinlerine mensup olmayan bir idareyi de kabul etmezler. Şayet İtilaf Devletleri benim nasihatimi dinleyecek olurlarsa bütün Arap bölgeleri yine Osmanlı Devleti'ne terk edilmelidir.”
İşte tarihimiz yüzlerce ibret sahnesi ile doludur. Bunlardan herkes ders çıkarmalıdır. Zira “ibret almazsan ibretlik olursun.”
Yazarlar
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKRus cinleri imana nasıl hizmet etti? Tuhaf bir Soğuk Savaş hikâyesi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANMahkemeye düşmüş siyaset 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU3809 sayfa ve temel çelişki 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEAhtapotun kolları 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları












































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
1.02.2019
18.03.2019
18.02.2019
4.02.2019
10.01.2019
3.02.2019
17.12.2018
22.11.2018
12.11.2018
18.10.2018