Hüseyin ÇAKIR
Hasan Bülent Kahraman, Sabah gazetesindeki köşesinde dizi halinde ‘Erdoğan-Doğan’ tartışmasından yola çıkarak, AKP-burjuvazi ilişkisi, Anadolu ve İstanbul sermayesinin/burjuvazisinin ideolojik, siyasal analizinin yapıldığı çok önemli yazılar yazdı. Kahraman, Türkiye solunun son dönemdeki tartışmalarını derinleştirecek, ezberleri bozan tezler ileri sürüyor. Kahraman, ‘sol’un Türkiye’yi yönetmeye aday olma iddiası için “somut durumun somut analizi” yapılarak politika oluşturulmasına katkı sunacak görüşler ileri sürüyor.
Bundan önce Kahraman’ın Türkiye burjuvazisi analizinde ileri sürdüğü İstanbul-Anadolu sermayesini/burjuvazisini Türkiye’de devletçilik ve devlet kapitalizmi bağlamında derinleştirmek gerekir diye düşünüyorum. 1900’lü yılların başından 1960-70’li yıllara, devletçilik ve devlet kapitalizmi bağlamında İstanbul-Anadolu sermayesi/burjuvazisi analizi yapıldığında, bu sürecin özelliklerine bağlı olarak siyasal sürecin yapılanışı ve rejimin yapısal niteliği orta çıkacaktır. Demokrasi, demokratikleşme ile Türkiye kapitalizminin yapısı arasındaki doğrudan ilişki ortaya serilecektir.
ERDOĞAN-DOĞAN SAVAŞI SERMAYE SAVAŞI MI
H.B Kahraman, “Doğan-Erdoğan arasındaki tartışmanın Anadolu-İstanbul burjuvazileri arasındaki bir savaş”tır diyor. Bu savaşın arka planının açılması gerektiğini düşünüyorum. Bu savaş, iki farklı burjuvazinin, ‘muhafazakâr- muhafazakâr olmayan gibi kültürel farklılık mı?’, ‘İki burjuvazi, sermaye sınıfı arasında pazar-rekabet savaşı mı?’ soruları cevaplanmalıdır. Aslında bu ‘savaşı’, Türkiye kapitalizminin ‘yapısal’ değişiminin çelişkileri, çatışmaları olarak tanımlamak daha doğrudur. Başka bir anlatımla ulus-devlet modeli olarak devlet kapitalizmi modelinin çözülmesi, değişimi çelişkisidir. Kahraman’ın altını çizdiği gibi, “1990’lardan başlayarak Anadolu sermayesi küreselleşmenin de etkisiyle kendisini nispeten devletten bağımsızlaştırmıştır.”
CEVAPLANMASI GEREKEN SORU
Gündemdeki tartışılan soruyla başlamak gerekirse; ‘AKP mi kendi sermaye sınıfını yaratıyor, yoksa ithal ikameci politikalardan serbest piyasaya geçişle birlikte dış pazarlara açılan ihracata dayalı üretim yapan sermaye sınıfı mı, AKP’yi ortaya çıkardı?’
Kahraman, AKP’yi şöyle tanımlıyor. “AKP, Anadolu sermayesine-burjuvazisine dayanan yeni bir parti. Anadolu sermayesini devletle buluşturması, uzlaştırması için kurulmuştur. AKP, kontrol ettiği rantları Anadolu sermayesine aktarmakta veya kullandırmaktadır.” Bu doğrudur. Ancak AKP’yi destekleyen ve AKP politikalarıyla büyüyen sermayedarlar ihracata dayalı üretim yapanlardır. Bu kesim özelleştirmelerle birlikte iç piyasada da etkin olmaya başladı.
“Devlet kayaklarından sermaye” aktarımı genişledikçe, AKP siyasal olarak devletçi statüko çizgiye yöneldi. Devletle uzun yıllar çalışan kapitalistlere yeni rakipler çıkmış oldu. Daha önceleri büyük ihaleler çoğunlukla aynı guruplara verilirken, AKP büyük ihaleleri parçalayarak çok sayıda kesime dağıtıyor. Bir anlamda yeni bir orta sınıf yaratılıyor.
Mehmet Şevki Eygi; “Eline para ve imkân geçiren bir kısım Müslümanlar lüks, israf, sefahat, saçıp savurma, gösteriş, gurur, kibir, aşırı tüketim, aşırı konfor bataklıklarına yuvarlandı. Son 25 yıl içinde lüks meskenlere, lüks binitlere, lüks dekorasyona, lüks yazlıklara, lüks giyim kuşama, lüks yemeğe içmeye trilyonlarca dolar harcandı” sözleriyle tanımlıyor yeni orta sınıfı.
Anadolu sermayesi olarak tanımlanan bu kesimin ekonomik ve siyasal gelişimini sağlayan, küresel kapitalizm dalgasıyla dünyaya açılmaları ve çok hızlı biçimde üretim yapısını değiştirerek sermaye birikimi sağlamaları olmuştur. KOBİ nitelikli olanlar iç pazara ve çoğu kendi bölgesi sınırları içinde üretim yapan birçok şirket de dünya piyasasına açılmıştır. Rusya, Kazakistan, Polonya, Romanya gibi ülkelere bavul ticareti-ihracat üretimi katlayarak büyüterek, teknolojik yenilenme kaliteli üretim yapılmasının yolunu açmıştır.
Çok kısa sürede hızla büyüyen bu şirketler, holdingler dünya piyasalarının aktörleri olmaya başlamışlardır. Devletin koruması ve kolları altında gelişen kapitalist kesimlerin dışında onlarla aynı pazarda rekabet edebilecek yeni kapitalist sınıf olarak ortaya çıktılar. Bu anlamıyla İstanbul-Anadolu sermayesi/burjuvazisi ayrımı gerçekçi bir ayrımı değildir diye düşünüyorum. Anadolu sermayesi/burjuvazisi tanımlaması yapılırken, kültürel-sınıfsal farklılıkta, siyasal muhafazakârlıkları temel alınıyor. Bu yapılanmanın kalıcı olmadığı ikinci, üçüncü kuşakla birlikte hızlı değişim yaşandığı görülüyor. İstanbul-Anadolu sermayesi/burjuvazisi ayrımını, devletçi, devletle iç içe geçmiş sermaye ile şimdilik devletle işbirliği sınırlı olan veya devletle ekonomik bağı olmayan sermaye ayrımı yapmak gerçekçi bir analiz olur.
DEVLETLE ÇALIŞANLAR VE ÇALIŞAMAYANLAR
Yakın zamanda yapılan iki açıklama Türkiye kapitalistinin kapitalizm zihniyetini ortaya koyuyor. Aydın Doğan, Tayyip Erdoğan tartışmasında, Aydın Doğan; “Benim devletle sürekli işim olur, görüşme taleplerim olur, isteğim olur” diyor. Ataköy-Bakırköy sahil şeridi ihalesine katılan ve ihaleyi alan Avni Çelik; “Bizim devletle çalışma, devletten iş alma alışkanlığımız yoktur” diyor. Bu açıklamalarda da görüldüğü gibi devletle iş yapan ve yapma alışkanlığı olmayan iki kapitalist tipi var.
Birinci tip, Cumhuriyetin yetiştirdiği, devlet tarafından oluşturulan, devletin kanatları altında gelişen asker ve sivil bürokrasiyle iç içe geçmiş kapitalist. Devlete mal satan, devletin ürettiği girdi mallarını maliyetinin altında ucuz fiyata alan, (KİT açıklarını devletin sübvanse ettiği) devletin gümrük duvarları koruması ve devletin döviz tahsisi, ucuz ve uzun vadeli krediler, ucuz enerji, vergi kolaylıklarıyla beslenen, devletin izin verdiği alanlarda montaj sanayii kuran, bir biçimiyle devlet memuru görünümlü kapitalistler.
Üretimde kalite ve dünya standardının aranmadığı, ‘almaya mecbursun’ zihniyetiyle üretim yapan kapitalistler. Bu kapitalistlerin şirketlerinin ve holdinglerinin yönetim kurullarında, eski başbakanlar, kuvvet komutanları, emekli diplomatlar yer alırlar(dı). Bu kapitalizm, çok partili döneme kadar tek parti (CHP’nin) siyasal kolları altında korundu. Zaten devlet, tek partinin siyasal, idari, askerî, ekonomik yönetimi altındaydı.
Cemil Ertem’den bir hatırlatma: “Hegemonik devlet ne yapar, nedir? Her şeyden önce hegemonik devlet ulusaldır. Kendi ulusal çıkarlarını öne alır ve bu çerçevede hareket eder. Ama onun ulusal çıkarları aynı anda kapitalizmin o andaki birikim sürecinin de sürdürücü dinamikleridir.” (Taraf, 26.09.2008) Bu ulus-devlet rejimi, siyasal özgürlüklerin kısıtlandığı resmî ideolojinin hayatın bütün alanlarını kuşattığı, askerî darbeler sıkıyönetimlerin cumhuriyet tarihine egemen olduğu bir rejim olmuştur. Türkiye kapitalistleri bu rejimin her daim destekçisi olmuşlardır. İthal ikamecipolitikaların güvencesi altında devletin koruyuculuğu, kollayıcılığı altında, gümrük duvarlarına sığınarak yaşayan asalak, kapitalist- burjuva sınıfı, ekonominin modernleşmesi, teknolojinin yenilenmesi ve gelişmenin önünde engel olmuştur. Siyasal olarak ulus-devlet, vatan, millet, Atatürkçülük ve benzeri resmî ideolojinin arkasına sığınarak siyasal gericilik ve otoriter rejimi beslemiştir. Bütün darbeler, kapitalist yapılanmanın bu özelliğini güvence altına almıştır.
DARBELER DEVLET KAPİTALİZMİNİ KORUDU
27 Mayıs darbesi, ilerici darbe miydi, gerici darbe miydi tartışması hâlâ devam ediyor. Bütün darbeler devlet kapitalizmi statükosunu sağlamlaştırmıştır. 27 Mayıs darbesi, devlet kapitalizmi statükosunu korumak için yapılmıştır. Menderes iktidarının ekonomide liberalleşme politikaları ile devlet kapitalizmi karakterini değiştirmeye yönelmişti. Siyasal alanda söylem düzeyinde bile kalsa özgürlükçülük de siyasal statükoyu bozuyordu. Darbe, bu süreci geri çevirdi. Kapitalizmi yeniden devlet kontrolüne aldı diyebiliriz.
Çok sözü edilen 27 Mayıs anayasasının ilerici bir anayasa olduğu tezi ise : İkinci dünya savaşı sonrasında dünyadaki değişimin yansıması olmuştur. Fakat tek parti döneminde Mussolini faşizminden alınan 141-142. maddeler ve komünist parti yasağı 1990’lı yıllara kadar ceza yasasında kalmıştır. Ekonomi de özel sektörün faaliyet alanı genişlemiştir, yapıya yeni aktörler girmiştir ama kapitalizmin devlet merkezli özelliği değişmemiştir.
Devlet, devlet işletmeleri, devlet bankaları, kredi ve döviz tahsisi tekeline sahip en büyük ekonomik güçtür. Devlet siyasal gücünü resmî ideolojiden alıyor. Devlet eliyle bu siyasal güç ve irade, asker ya da sivil bürokrasi tarafından kullanılıyor. Devlet aygıtının bütün iş görenleri aşırı işlemci bürokratik yapıyı “kolaylaştırmak” için rüşvet sistemi meşru hale geliyor. Devlet ihaleleri ise daha büyük miktarlarda rüşvetin zeminini oluşturuyor.
80’li yıllara kadar Türkiye nüfusunun yüzde 70-80’i kırsal yerleşimlerde yaşıyordu. Özel sektör üretimini iç pazara yapıyordu ve en büyük müşterisi de devletti. 70’li yıllar kırsaldan kente hızlı göç dönemidir. Buna paralel olarak üretim, yatırım yapılmadığı için bu dönem “kuyruk yılları” olarak tarihe geçmiştir; elektrik, su kesilir, tüp, yağ gibi en temel ihtiyaçlar bulunmaz. Bu dönem, kaçakçılık ekonomisi, kara para ve rüşvetin hızla büyüdüğü dönemdir. Mafya ekonomisi hatırı sayılır sektör haline gelmiştir. Devlet kapitalizminin bu karakteri, resmî ideolojiyi kendine kalkan yapmıştır. Milliyetçiliğin ideolojik olarak yükselişe geçtiği dönemdir. Bütün darbelerin kaynağı besleyicisi kapitalizmin bu karakteri olmuştur. Cemil Ertem’in ifadesi ile, “... kapitalizmin ulus-devletleri eski ve çürük ama onların iki yüzyıllık aparatları ve artıkları yine de etraflarını çürütmeye devam ediyorlar.” (Taraf, 26.09.2008)
Bu sistemin kırılmasında başlangıç, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ve izleyen süreç olmuştur. Avrupa Topluluğu’nun AB’ye dönüşmesine paralel olarak, Türkiye iç pazarındaki üretim yetersizliği 24 Ocak kararlarını gündeme getirdi. Türkiye kapitalizminin devlet eliyle yeniden dizaynı ve dönüşüm sürecinin ana kırılma noktası ise 24 Ocak kararları oldu. Siyasal bedelleri ise çok ağır yaşandı; ideolojik izleri 12 Eylül anayasasıyla devam ediyor . 03/10/2008
Yazarlar
-
Fehmi KORUAnayasa engeli olduğu halde yeniden seçilmek isteyen başkan ne yapar? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKimmiş bakalım devlete saldıran? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTefessüh… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkanİktidar ülkeyi yönetebiliyor mu ki? Tek kişi ne kadar yönetebilirse o kadar işte… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBüyük eşik atlandı, sıra mayınlı alanda… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasPara vermeden diploma alanlarımız da bunlar 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBüyük Aldatmaca: Popülizmin (Halkçılığın) Yolsuzluk Ve Eşitsizlik Konusundaki Yalanları 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçay2025’in kalanı nasıl geçecek? 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî kimlikler panayırı kapandı 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHayır, bu Türklük Sözleşmesi değil! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSistem çürümüş ki nasıl çürümüş 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKİktidarın soğuk matematiği 23.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürtler, Türkler ve Araplar 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.05.2018
13.05.2018
6.02.2018
29.04.2018
22.04.2018
8.02.2018
1.02.2018
25.03.2018
19.03.2018
11.03.2018