Kemal CAN
Haftalardır, her güne birden fazla büyük hadise sıkışacak kadar yoğun bir hareketlilik yaşandı. Çoğu tarihi veya kritik diye yorumlanan gelişmeler oldu. Ancak aylardır süren genel gidişat pek de değişmedi aslında. Yine aynı başlıklar etrafında neredeyse aynı temaları konuşuyoruz. Süreçler nereye doğru gidiyor/gidecek? İktidar bir strateji/vitrin değişikliği yapacak mı? Muhalefetin ve Özel’in yeni tarzı toplumda nasıl karşılık buluyor? Bu önemli eşiklerde kim nasıl pozisyon alıyor? Özellikle son başlık, herkesin konuşmaya hevesli olduğu ve genellikle başkalarını tarif ettiği en canlı zemin. Bu hafta, bildik tekrarlar yerine, bu kadar canlı başlığı bu kadar kötü tartışmayı nasıl başarıyoruz üzerine bir şeyler söylemeyi tercih ettim.
Bundan otuz sene önce çok izlenen, yirmibeş yaşın altındaki “AKP iktidarı dönemi çocuklarının” hiç hatırlamadığı popüler tartışma klasiği “Siyaset Meydanı”nda, gecenin ilerleyen saatlerinde en çok duyulan açılış cümlesi şöyle olurdu: (Program sunucusu Ali Kırca’ya hitaben) “Ali Bey saatlerdir konuşuluyor ama meselenin asıl önemli noktasına hiç değinilmedi.” Bu cümle, kendi söyleyeceğinin en kıymetli ve ilk kez dile getirilen olduğu iddiası yanında, daha önce söz almış -çoğu uzman- konukların söylediklerini “boş” ve değersiz göstermeye yarıyordu. (Henüz “boş yapma” kavramı keşfedilmemişti) Siyasi hareketliliğin fikri çölleşmeyle beraber yükseldiği 90’lı yıllarda tartışma kültürüne önemli katkılar sunmasına rağmen işin performans meselesine dönüşmesinde payı oldu Siyaset Meydanı’nın.
Tartışma kültürü, Türkiye fikir hayatının hep önemli sıkıntılarından belki. Ancak son zamanlarda, fikir gömmek, insan harcamak veya diyaloğu boğmak, -katılanlar ve seyredenler için patolojik performansa dönüşen- TV tartışmalarının (ve bunların sosyal medyaya taşınmasının) ana gayesi haline döndü. Linç kültürü, sansürcülüğün -“cancel” formunda yeniden- meşru görülmesi, herhangi bir argümanı haklı kılmak için aksini söyleyene etiket üretmek, eleştiriyi mutlaka açık bir suçlama haline çevirerek daha baştan cevap verilemez hale çevirmek, en arkaik argümanları kullanarak karşısındakileri demode saymak, haset-hamaset dilini akademik retoriğe çevirmek iyice sıradanlaştı, hatta yarışa döndü.
“Tehlikeli insan” rekortmeni Türkiye
Bir ülkenin yarısının diğer yarısını hain sanması/sayması gerçekten az bulunur ve çok özel bir durum. “Birilerini çok tehlikeli oyunun parçası görmek”, eleştirinin veya çıkarım yapmanın ön koşulu gibi. Üstelik bunları fütursuzca yapıp sadece kendisine değen kısmı için mağduriyet ilan etmek de çok yaygın. Herkesi en yakışıksız suçlamalarla itham etmek serbest, eleştirilmek ise “ama bizi linçlediler” ağlamasına bahane. Daha ikinci cümlesinde eleştirdiği şeye dönüşüyor olmak, kavramların -özellikle sıfatların- kullanana ve hedef alınana göre farklı gösterilmesi kimseyi rahatsız etmiyor, aksine hak kabul ediliyor.
Özellikle siyasi tartışma zemini, siyaseti de domine eden eğilimlerin toksik baskısıyla şekilleniyor. Elbette bu konudaki en büyük sorumlu, çeyrek asırdır iktidardaki akıl. Bugün muhalefet saflarına geçip gözde konuk koltuklarına oturmuş ya da ana akımı bu iktidarın hizmetine hazırlamış ve şimdi yeniden trend-setter olmaya kalkanların “demokrat” saydıkları zamanda da; bu iktidar, “söz söyleme mecburiyeti” dayatıyordu. “Ayaklar altına aldıklarında” veya baş tacı yaptıklarında, o sırada kullanışlı olan ödünç fikirleri zorunlu istikamet olarak sunuyorlardı. Bunun siyasi iletişimini bu iki yüzlülüğü bilerek destekleyen hatta iletişimini yapanlar, bugün şaşırtıcı değişimden söz ediyor.
Ancak tartışma alanının bozulmasının tek sorumlusu iktidar değil. Mesela milliyetçilik, son otuz yıldır hem iktidar hem muhalefette gücünün çok üzerinde bir etki kazandı. Hiçbir “yeni” önerisi olmadan “yeni”, hiçbir sayısal işareti olmadan “yükselen” potansiyel olarak tanıtılması ve tarihte defalarca örneği görülen bir sığınma tekrarı olduğunun hiç dikkate alınmaması bu etkiyi büyüttü. İktidar ve muhalefet kanalları oransız biçimde -geçici olarak- blok değiştirmiş milliyetçi kanaat önderlerinin işgalinde. Bunun siyasi tartışmalara taşıdığı üslup, yoğun hamaset, yüksek volüm ve herhangi bir şeyi “düşmansız” konuşamamak, öteki olmadan siyasi tez üretememek.
Bağlam ve sonuca giden yol önemsiz detay değil
Bağlam diye bir şey yokmuş hiç olmamış gibi konuşma/tartışma alışkanlığı, yorumların dayandığı gerekçelerin, bu sonuca varma güzergahını anlatma gayretinin “lüzumsuz uzatma” sayılmasıyla başladı. “Kısa kes, sonucu söyle” yaklaşımı, “140 karakter” ve “bizim vaktimiz yok” şımarıklığı bağlamı ilk feda edilecek sayarak önemsizleştirdi. Bağlam olmayınca, “terörle mesafe koymak” ile “sürece mesafe koymak” arasında bir fark kalmıyor. Bir başka acayiplik, fikri hatta akademik kıymet ölçüsü gibi kullanılan, “analiz çıkmadı” saçmalığı. Analiz denilen şey, yıldız falı, altılı tüyosu veya doğru rengi tahminden ibaret ve öngördüğü ihtimal dışında bir değeri yok sanki. Elbette her şeyin kişiselleştirildiği bir zamanda “ad hominem”, en kullanışlı tuzak.
Durmadan kendi kuyruğunu kovalayan kedi gibi koşturup sersemlemek, fikir atmosferini ve özellikle eleştiri gibi çok değerli bir aracı zehirliyor. Mesela montaj videolara kadar düşmüş siyasi tartışma, “DEMlenme” benzetmesi akademik yorum kılığında yeni aktörler için tekrarlanarak yeniden üretiliyor. Mesela, Erdoğan dedi diye şüpheyi izne gönderip muhalefetten afaroz başlatanların, bu dalgaya uymayan şeyler söyleyen “Hatimoğulları neden muhalefet kanalına çıkarılıyor” diyenlere pek de bir itirazları olamıyor. “Barışa karşı olanlar” torbasıyla “iktidarın ekmeğine yağ sürenler” torbası aynı sığlığı paylaşıyor. “Türkiyeli değil Türk” kampanyası, bir engele itiraz gibi sunularak “söz söyleme mecburiyeti” olduğu saklanıyor.
Giderek daha gürültücü olmaya başlayan her kesimin genç agresifleri, çok zararlı gördükleri yaşlı inatçılardan hiç farklı bir dil tutturmuş değil. Üstelik karşı tezler için dile getirilen “ahlaki” referansları ne kadar aşağıladıklarını unutup, hakaret sıfatlarına çevirip tersinden kullanıyorlar. Her türlü tartışmayı şahsileştirmek ve kişisel duruşlara indirgemek konusunda da genel alışkanlıkla gayet uyumlu görünüyorlar. “Tecrübeli bilge” ile “hırslı bunak” arasında ikna edicilik ve “bilimsellik” açısından ciddi bir fark bulmak zor ve toplumsal-siyasal gelişmelerde aktör etkisinin açıklayıcılığı konusundaki abartı artık optik sorun oluşturuyor. Bu haliyle serbest kullanıma açılan ageism, pek çok sorunun yapısal kaynaklarını görünmez kılmaya yarıyor.
Tartıştığına saygı gerekmez ama tartışmaya saygı şart
Yazının başındaki gündem kalabalığı meselesine geri dönelim. Bu kadar hayati meselenin, her gün ortaya çıkan kritik gelişmelerle daha da derinleştiği bir zeminde, hiç de zihin açıcı olmayan, hep kendini tekrar eden tartışma başlıkları (argümanları) hakkında ciddi düşünmek lazım. Bu kadar çok konuşulması, tartışılması gereken konu ve açılması gereken alt başlıklar varken, her şeyi açıklama iddiasında (ve mecburiyetinde) olmadan farklı söz söyleyenleri duymak önemliyken, bütün istişare platformlarını işgale ya da boğmaya çalışmak, -kerameti kendinden menkul- “en önemli tercihe” bağlı tek sese mahkum etmek tam olarak ne işe yarıyor? İktidarın her hoşlanmadığı düşünceyi hain, dış mihrak ajanı veya tehlikeli sayarak bastırmasının hiç de özgün olmayan suçlamalarla simetrisini kurmak için “tahsile” ne gerek var?
Son günlerde -Medyascope’u da içine alan- dijital platformlar ve tv kanalları yanında siyasi tartışmalara katılan herkesi, ya “söz söyleme mecburiyeti” ya da “açık sansür” zorlamalarıyla kuşatma gayretleri arttı. Paylaşılmayan, beğenilmeyen her pozisyon veya söylenecek her söz -keskin bir kesinlikle- “en önemli” tercihe göre yapılmalı koşulu dayatılıyor. Tamam bu zorlamanın bile bir meşruiyeti, böyle abartılı bir iddianın bile haklılık payı olabilir. Ancak değil kanıt, gizli tanık bile göstermeden; “zararlı görülen” fikirleri ileri sürenleri, onlara mecra açanları özel bir ajandaya bağlı olmak, manipülasyon yapmak hatta “operasyon aparatı” ilan etmek nedir? Son yılların “hukuk” normu olan, “ben suçlarım sen olmadığını kanıtla” yaklaşımı meğer ne güzel benimsenmiş.
Hırçınlık, terbiyesizlik, benzer karşılık görmeyeceğini bildiği kolay hedeflere saldırmak, tamamen başka gerekçelerle destek vereceklerin alkışlarından utanmamak; cesaret, açık sözlülük ya da “kitabın ortasından konuşmak” falan değil. Popülerliğin getirdiği küstahlık, kalabalık destekçi grubunun imanı, “bu iş böyledir” deyip kestirip atabilme bilgiçliği, olmadık hamaset ve çarpıtma imkanlarıyla üretilen bir “haklılık” sağlıyor sanılıyor. Kendi sesinin veya aldığı alkışın şehvetine kapılanlar sonradan değil, şimdiden utanmaları gerekecek şeyler söylüyor. Bir sürü yanlışın, çok tehlikeli kışkırtmaların, rahatsız edici hedef göstermelerin yanında, bunlar her şeyden önce ayıp ve “yazma-konuşma, tartışma terbiyesizliği”. Terbiyesizliğin de kimseye faydası ve lüzumu yok. (2019’daki bir yazıdan alıntı)
Yazarlar
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERBolsonaro’nun tarihi mahkûmiyeti 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTürk-Rus-Çin ittifakı? 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayÇin yoksulluk tuzağından nasıl çıktı? 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTektonik Kırılmalar: Liberalizmin Tasfiyesi ve Müslümanlar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDemokrasinin içerideki ve dışarıdaki dinamikleri 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet farkında mı? 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞUR“Bize bir ömür daha lazım…” 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZCHP’liler için bir seçimlik başarı mı, Türkiye’nin demokratik dönüşüm mü? 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKültürel hegemoni savaşı: Türkiye’ye bak, Amerika’nın geleceğini gör 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRCHP’ye kayyım davasında AK Parti’nin eli var diyen yok ki… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluZeytine ağıt 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunStalin ‘Huzur Türklükte’ demiş! Cidden mi? 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖzgür Özel ve siyasi drama… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciKalıcı fakirlik ve pahalılık 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUDünyayı çılgınlar yönetiyor; akıllı olmak gerek… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanTopunuz bir İspanya Başbakanı kadar olamadınız... 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENYeni Diyanet İşleri Başkanı 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu Ergilİç Sömürge: Gücün İçeriye Yöneldiği Karanlık Düzen 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTeflon siyaset 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRAltın ve boksit madenleri, elektrik, kahveci… Yeni bir el koyma mı geliyor? 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANTürkiye kötüye gidiyorsa AKP’nin oyu neden yüzde 30 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBaşkan’ın bütün akbabaları aşkına 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEskinin Öldüğü, Yeninin Henüz Doğmadığı Bir Dönem.. 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “Al sana misilleme”… 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluHukuksuzluktan daha pahalı bir nesne yok 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞ“BACASIZ SANAYİ” ALARM VERİYOR… 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSınırsız küstahlığın sınırları; acziyetin sınırsızlığı 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANGerilimle yönetmek ya da gerilimi yönetmek 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKKıyamet saatini durdurmak 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalCharlie Kirk cinayeti ve ‘radikal sol’ 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’nin diğer dertleri… 10.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUTürkiye’nin Kürt Sorununu çözecek yaklaşım neden Suriye’de uygulanmasın? 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'nin umudu eğitim: Cumhuriyet’in en önemli başarısı, bugün sınav usulsüzlüğü ve fırsat eşitsi 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞGürsel Tekin konusunun pek konuşulmayan tarafı 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞCassandra Çığlığı* 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇKudüs, ey Kudüs! 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.08.2025
17.08.2025
17.08.2025
21.07.2025
6.07.2025
30.06.2025
27.05.2025
6.04.2025
23.02.2025
16.02.2025