Cemil ERTEM

Neoconlar geri dönebilir mi
27.10.2010
2441

Şu sıralar ABD’de gücünü giderek arttıran bir siyasi hareket var. Bu hareket 2 kasımda yapılacak Temsiler Meclisi ve Senato seçimlerini bekliyor; bu seçimlerde Demokratların ağır bir yenilgi alması ve çoğunluğu kaybetmesiyle birlikte, başta silah ve petro-kimya sanayii olmak üzere, Bush döneminde son parlak yıllarını yaşayan eski ekonomi sektörleri, İsrail savaş lobisi, ırkçı-yabancı düşmanı siyasi çevreler bu yeni neocon hareketini ayağa kaldıracak. Şimdilerde “Obama gidiyor” propagandasını, neoconları başından beri destekleyen basının ve yazarların üzerinden yapan bu yeni neocon hareketi, 2 kasımdan sonra 2012 sonuna kadar sürecek bir seçim kampanyasına küresel düzlemde başlayacak. Bu gerici ve savaş yanlısı hareket başarılı olur mu; yani ABD’de Obama değişimi, 2012’de yarıda kesilip yerini yeni neoconlara bırakır mı; bu şimdilik zor gözüküyor. Obama’nın ekonomi yönetimi ilk yıl bocaladı ve Fed’le birlikte durumu karşılama, krize yanıt verme konusunda gecikti. Şu an Obama’nın düşen oy oranı bu bocalamanın sonucu. Clinton döneminden kalan ekonomi yönetimi, yeni dönemi anlamakta zorluk çekince çözüldü; ancak Fed bir müddet sonra dizginleri ele aldı ve şu ünlü 21 Eylül toplantısında yeni dönemin çizgilerini belirleyerek “eski” olanı bir çizgiyle geride bıraktı. Fed’in 2008’den beri yaptığı bilanço genişlemesi aslında 21 eylüldeki temel değişimi tam anlamıyla anlatmıyordu. Fed, bu tarihe kadar yalnızca finans kesimindeki krizin derin ve içinden çıkılmayacak bir resesyona dönüşmesini engelleyecek adımlar atmış ve bilançosunu “zehirli bazı varlıkları” koruma yönünde büyütmüştü. Böyle olunca reel kesime dönük destekler tavsadı, istihdam yaratacak ve orta sınıfların kriz acısını dindirecek adımlar atılamadı. ABD, hem dış açığını makul seviyeye indirmek hem de kredi kartı ve kredi borçları ikinci bir krize yol açacak düzeye gelen orta sınıfı rahatlatmak işini ancak ihracatı arttırıp, genişlemeci ve sıfıra yakın faizlerle taçlandırılmış bir para politikası ile yapabilirdi. Şimdi bunu hızla devreye sokuyorlar; zaten burada Fed son derece kararlı ve güçlü duruyor. Ayrıca ABD, “Ters Plaza” anlaşmasının yapıldığı 1995 yılından 2005 yılına kadar olan on yılda ileri teknoloji katma değerini tüm dünyanın üzerinde gerçekleştirmiş, ancak bunu, aşırı değerli dolar ve göreli yüksek faiz nedeniyle ihraç edememişti.

ABD, bütün bu dönemde karşılıksız dolar yaratarak açık vermiş ve kendisini dünyaya finanse ettirmişti. Son neocon iktidarı, bu anlayışa ve bu anlayışın arkasındaki militarist saldırganlığa dayanmaktaydı. Şimdi hem AB’nin hem de ABD’nin durumuna ve şimdilerde oluşturdukları krizden çıkış stratejisine bakınca “eskiye” dönmenin çok zor olduğu görülüyor.

Son G-20 toplantısı ve hemen arkasından gelen açıklamalar pek neocon cemaatini umutlandıracak gibi değil. Her ne kadar şu sıralar “G-20 toplantısı bekleneni vermedi” söylentileri etrafta dolaşıyorsa da buna kulak asmamak gerekiyor; ne yani G-20 “kriz kıran” mı; beklenen kararlar alındı işte. Ayrıca Çin ve ABD arasında ciddi bir uzlaşma sağlandı; Çin daha fazla inat etmeyecek.

 G-20’den hemen sonra ABD Hazinesi’nin başındaki Geithner, Çin ile ilgili çok önemli iki şey söyledi. Geithner, Çin gibi fazla veren ülkelerin para birimlerinin kademeli olarak değerlenmesi gerektiğine vurgu yaptı, ama bundan daha önemlisi Geithner, Çin’in büyüme stratejisinin değişmesi gerektiğini söyledi. Şimdi bu önemli; çünkü Geithner’in bu vurgularını G-20’nin sonuç bildirisiyle birleştirdiğimizde karşımıza çıkacak tablo bize, şimdiye kadar olandan, çok başka bir paradigmayı anlatıyor. Bu paradigmanın ilk harcını zaten G-20’nin sonuç bildirisinde görüyoruz:


Rekabetçi ve piyasadan çok devletlerin belirleyeceği korumacı kurallar ve bu kuralların bir parçası olan değersiz yerel paraya dayalı ulusal para politikaları G-20 sonuç bildirisinde “kırmızı çizgi” ile reddedildi.
Ayrıca gelişmiş ekonomilerin, döviz kurlarında aşırı oynak ve düzensiz hareketlere karşı daha ihtiyatlı olması çağrısı da yapıldı.

Bütün bunları şimdiye kadar çokça söylenmiş yuvarlak laflar diye geçiştirebilirsiniz ancak

G-20’de IMF ile ilgili alınan çok önemli kararları bu vurgularla birleştirirsek yeni bir durum tesbiti yapmak kaçınılmaz oluyor: “G-20 ülkelerinin, daha etkin, güvenilir ve meşru bir IMF oluşturulmasına ve IMF’nin uluslararası ve finans sistemindeki etkinliğinin arttırılması yönünde çaba gösterilmesine” vurgu yapıldı.

Bu vurgu, IMF’in bir Dünya Merkez Bankası gibi yeniden yapılanacağını bize gösteriyor. Ama bu yeni “Merkez Bankası” “eskiden” olduğu gibi, Anglosakson egemenliğini merkeze alarak oluşturulmuyor. Bu çok önemli bir ayrım. Türkiye gibi ülkelerin ve buralardaki “demokrasi ile istikrarın” önemi giderek artacak. Bu, barışa dayalı değişimin formülü...

Bütün bu gelişmeleri, AB’deki gelişmelerle birleştirdiğimizde yeni neoconların heveslerinin kursaklarında kalacağını söylemek gerekiyor.


www.cemilertem.com

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yorumlar (2)
  • Nihat Taştan

    Nihat Taştan

    27.12.2012 20:55

    Tarafı olmayanlar bertaraf olur. İnsan mutlaka bir tarafta olmalı Bu taraf Hak olur veya batıl olur bu seçme hakkı yaratıcı tarafından İnsanlara verilmiş bir özelliktir. Tarafını seçenler diğer taraftakilere zorbalık edemezler. bu İlahi mesaja aykırı olduğu gibi evrensel İnsan haklarına da aykırıdır.

  • Nihat Taştan

    Nihat Taştan

    27.12.2012 20:55

    Tarafı olmayanlar bertaraf olur. İnsan mutlaka bir tarafta olmalı Bu taraf Hak olur veya batıl olur bu seçme hakkı yaratıcı tarafından İnsanlara verilmiş bir özelliktir. Tarafını seçenler diğer taraftakilere zorbalık edemezler. bu İlahi mesaja aykırı olduğu gibi evrensel İnsan haklarına da aykırıdır.

Yazarlar