Gürbüz ÖZALTINLI
1 Mayıs 77 olaylarına ilişkin, gazetede, her gün tanıklıklar, o döneme ilişkin yorumlar okuyoruz. Dönemin sol aktörleri, bugünkü bakış açılarıyla “sol ve şiddet”i tartışıyorlar. Bu tartışmalardan çıkan sonuçlardan birisi, “sosyalist sol”un derinlikli bir tarih tezinden yoksun olduğu.
Bunun çok anlaşılır nedenleri var. Biz uzun yıllar, “sol”un ağır yenilgisini, 12 Eylül’ün karşı konulamaz yıkıcı şiddetine bağladık. Dünyadaki köklü değişimin, sosyalist solun entelektüel-ideolojik iflasını da evrensel ölçekte ilan ettiğini göremedik. Galiba görmek istemedik. 19. yüzyıl da değil, tamamen Soğuk Savaş yıllarında şekillenmiş bir fikrî çerçevenin içinden yeni dünyayı anlamak, tarihe başka bir gözle bakmak, kabul etmek gerekir ki hiç de kolay değildi. Bu, herşeyden önce, kendini o güne kadar anlamlı kılan herşeyi, yıkıcı bir bakışla gözden geçirmeyi gerektiriyordu. Öyle bir hesaplaşmayı şart koşuyordu ki; sadece belli “fraksiyon”ların düşünce zemininin değil, hepsinin geniş anlamda içine yerleştiği temel paradigmanın çöktüğünü kabul etmeye açık olmak gerekiyordu.
Alper Görmüş’ün deyimiyle “aşırı haklılık duygusuyla” yüklü; iman düzeyinde kapalı bir ideolojik dünyanın insanları, doğal olarak kendi efsanelerine sığınmayı seçtiler. 12 Eylül gibi ağır bir mağduriyet tecrübesi de bunu kolaylaştırdı. Sosyalist solun büyük kısmı düşünmeyi bıraktı. Düşünmeyi seçenlerin radikal eleştirilerini de son sığındığı kimliğe hakaret saydı. Geride; ne ciddiye alınacak bir örgüt, ne de tarihi ve bu günü açıklamaya yatkın bir düşünsel miras kaldı.
Bu yazının konusu Berktay’ın tavrı değil. Onun hakkında hepimiz bir şeyler söyledik, söylüyoruz.
Sosyalist solun, kolu kanadı kırılmışlık içinde tarihi izah ederken söylediklerinin, günümüzde de siyaset kültürünü ilgilendiren yanları var. Onları da konuşmak iyi olur.
Bunlardan benim önemsediğim bir tema, “fedakârlık”. Bu argüman, özellikle siyasette şiddetin tartışıldığı bir çerçevede daha da önem kazanıyor bence.
Berktay’ın “kimsenin üstünden aşıp boşluğa düşmesin” diye bilerek seçtiği anlaşılan kışkırtıcı dilinin tepki yarattığını biliyoruz. Bu tepkiyle söz alanlar, beklendiği gibi, sadece “o günkü”tanıklıklarıyla yetinmediler. Genel bir sol tarih değerlendirmesine de ister istemez yöneldiler. Solun yanlışlar yapmış olsa da “iyi niyetli” olduğu ve aşırı bir “fedakârlık” gösterdiği söylendi. Toplumun çoğunluğunun gündelik dertlerinin peşinde koştuğu, şiddetten ürktüğü bir yerde, bazılarının “o toplumu kurtarmak” için hayatlarını ortaya koyması, fedakârlık olarak nitelendiğinde yadırganmayabilir. Ancak, siyasetin “fedakâr kurtarıcılar” üzerinden romantize edilmesi oldukça sorunlu. Üstelik bu, tek başına “sol”un icadı da değil. “Din kurtarıcıları”, “devlet kurtarıcıları”,“millet kurtarıcıları” anlatılarına da hiç yabancı değiliz. Fakat bunlar siyaset dediğimiz insan faaliyetinin ne olduğunu anlatmaz bize. Bunlar, siyasetin “çağrı söylemleri”dir. Bizim, siyasetin ne olduğunu anlayabilmemiz için, bu çağrı dilinin ve içinde yer alan bireylerin kendilerini anlamlandırışının dışından sorulara ihtiyacımız var.
Siyaset ne için yapılır? Siyaset ne kadar yüceltilmiş amaçlar arkasından sunulursa sunulsun “iktidar”için yapılır. “İktidar” ne kadar “halk için”, “hizmet için”, “millet için” isteniyor olursa olsun bir ayrıcalıktır. Biliyorum kulağa hoş gelmiyor. Ama, geçmişi bilen herkese dürüstçe hatırlamasını öneriyorum: Küçücük örgütlerde minör “iktidar”ların bile ne kadar sert kavgalara yol açtığını görmedik mi?
Bunları, eleştirmek için de söylüyor değilim. Sadece siyasetin aslında birçok şeyin yanında, bireyin dünyası açısından bakılınca varoluşsal bir etkinlik olduğuna işaret ediyorum. Siyaset, koşullara göre; bazen 24 saat koşuşturmanıza, bazen sağlığınızı kaybetmenize, bazen özgürlüğünüzden olmanıza, bazen de yaşamınızı yitirmenize yol açan bir ontolojik tatmindir. Bizim 70’li yıllarda siyaset yapmayı seçmiş olmamız, bizi oradan kopartıp meslek edinmemiz için kendini paralayan babamızdan daha fedakâr olduğumuzu göstermez. Fakat siyaset kendi meşruiyet söylemini o kadar kuşatıcı kılar ki, içinde duran her birey kendisini inanarak o söylem içinden tanımlar.
Aslına bakarsanız 70’li yıllar, Mithat Sancar’ın Tanıl Bora’dan aktardığı deyimle “medeniyet kaybının” tavana vurduğu yıllardır. Toplumun şiddet üzerinden parçalandığı, şiddetsiz siyasetin hayat alanı bulamadığı bir dönemden geçtik. Sol; devletin başrolde olduğu bu “medeniyet kaybının” alternatifi değil, bir parçası, yeniden üreticisi oldu. Çünkü ideolojisi bunu öngörüyordu.“Fedakârlık” kavramı bu gerçeği aydınlatmıyor, karartıyor. Bu, kasıtlı ve kötü niyetli yapılmıyor. Başta da söylediğim gibi, tarih üzerine düşünemeyecek kadar kaybetmiş olmanın ve efsanelere sığınmanın bir parçası bu. Anlaşılır bir insanlık hali. Ama, hatalı...
Fedakârlık mottosunun bugüne dokunan yanı ise bence daha vahim. Siyaseti fedakârlık olarak tanımlamak, “her türlü iktidarı” aşırı meşrulaştırır. Kendilerini “halklarına”, “milletlerine”hayatlarını yok sayarak adayanlar, siyaseti sonsuz fedakârlık olarak kabul edenler, elbette yönetme hakkını kendilerinde bulacaklardır. Rakiplerini her yoldan tasfiye etmek onların “fedakârlığının”onlara tanıdığı bir hak olacaktır. Bütün totaliter ideolojilerin adanmışlık duygusuna yaslanması tesadüf değildir. Bu gün muhalefette aşırı mağdur edilenler, aşırı “fedakârlıklara” katlanarak yarın iktidara geldiklerinde tanrılaşırlar.
Bu kavramdan uzak durmak gerekir.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları



























































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
28.04.2024
14.04.2024
8.04.2024
5.04.2024
25.11.2023
16.11.2023
12.11.2023
9.05.2023
7.05.2023
2.05.2023