Hüseyin ÇAKIR
Hasan Bülent Kahraman, Sabah gazetesindeki köşesinde dizi halinde ‘Erdoğan-Doğan’ tartışmasından yola çıkarak, AKP-burjuvazi ilişkisi, Anadolu ve İstanbul sermayesinin/burjuvazisinin ideolojik, siyasal analizinin yapıldığı çok önemli yazılar yazdı. Kahraman, Türkiye solunun son dönemdeki tartışmalarını derinleştirecek, ezberleri bozan tezler ileri sürüyor. Kahraman, ‘sol’un Türkiye’yi yönetmeye aday olma iddiası için “somut durumun somut analizi” yapılarak politika oluşturulmasına katkı sunacak görüşler ileri sürüyor.
Bundan önce Kahraman’ın Türkiye burjuvazisi analizinde ileri sürdüğü İstanbul-Anadolu sermayesini/burjuvazisini Türkiye’de devletçilik ve devlet kapitalizmi bağlamında derinleştirmek gerekir diye düşünüyorum. 1900’lü yılların başından 1960-70’li yıllara, devletçilik ve devlet kapitalizmi bağlamında İstanbul-Anadolu sermayesi/burjuvazisi analizi yapıldığında, bu sürecin özelliklerine bağlı olarak siyasal sürecin yapılanışı ve rejimin yapısal niteliği orta çıkacaktır. Demokrasi, demokratikleşme ile Türkiye kapitalizminin yapısı arasındaki doğrudan ilişki ortaya serilecektir.
ERDOĞAN-DOĞAN SAVAŞI SERMAYE SAVAŞI MI
H.B Kahraman, “Doğan-Erdoğan arasındaki tartışmanın Anadolu-İstanbul burjuvazileri arasındaki bir savaş”tır diyor. Bu savaşın arka planının açılması gerektiğini düşünüyorum. Bu savaş, iki farklı burjuvazinin, ‘muhafazakâr- muhafazakâr olmayan gibi kültürel farklılık mı?’, ‘İki burjuvazi, sermaye sınıfı arasında pazar-rekabet savaşı mı?’ soruları cevaplanmalıdır. Aslında bu ‘savaşı’, Türkiye kapitalizminin ‘yapısal’ değişiminin çelişkileri, çatışmaları olarak tanımlamak daha doğrudur. Başka bir anlatımla ulus-devlet modeli olarak devlet kapitalizmi modelinin çözülmesi, değişimi çelişkisidir. Kahraman’ın altını çizdiği gibi, “1990’lardan başlayarak Anadolu sermayesi küreselleşmenin de etkisiyle kendisini nispeten devletten bağımsızlaştırmıştır.”
CEVAPLANMASI GEREKEN SORU
Gündemdeki tartışılan soruyla başlamak gerekirse; ‘AKP mi kendi sermaye sınıfını yaratıyor, yoksa ithal ikameci politikalardan serbest piyasaya geçişle birlikte dış pazarlara açılan ihracata dayalı üretim yapan sermaye sınıfı mı, AKP’yi ortaya çıkardı?’
Kahraman, AKP’yi şöyle tanımlıyor. “AKP, Anadolu sermayesine-burjuvazisine dayanan yeni bir parti. Anadolu sermayesini devletle buluşturması, uzlaştırması için kurulmuştur. AKP, kontrol ettiği rantları Anadolu sermayesine aktarmakta veya kullandırmaktadır.” Bu doğrudur. Ancak AKP’yi destekleyen ve AKP politikalarıyla büyüyen sermayedarlar ihracata dayalı üretim yapanlardır. Bu kesim özelleştirmelerle birlikte iç piyasada da etkin olmaya başladı.
“Devlet kayaklarından sermaye” aktarımı genişledikçe, AKP siyasal olarak devletçi statüko çizgiye yöneldi. Devletle uzun yıllar çalışan kapitalistlere yeni rakipler çıkmış oldu. Daha önceleri büyük ihaleler çoğunlukla aynı guruplara verilirken, AKP büyük ihaleleri parçalayarak çok sayıda kesime dağıtıyor. Bir anlamda yeni bir orta sınıf yaratılıyor.
Mehmet Şevki Eygi; “Eline para ve imkân geçiren bir kısım Müslümanlar lüks, israf, sefahat, saçıp savurma, gösteriş, gurur, kibir, aşırı tüketim, aşırı konfor bataklıklarına yuvarlandı. Son 25 yıl içinde lüks meskenlere, lüks binitlere, lüks dekorasyona, lüks yazlıklara, lüks giyim kuşama, lüks yemeğe içmeye trilyonlarca dolar harcandı” sözleriyle tanımlıyor yeni orta sınıfı.
Anadolu sermayesi olarak tanımlanan bu kesimin ekonomik ve siyasal gelişimini sağlayan, küresel kapitalizm dalgasıyla dünyaya açılmaları ve çok hızlı biçimde üretim yapısını değiştirerek sermaye birikimi sağlamaları olmuştur. KOBİ nitelikli olanlar iç pazara ve çoğu kendi bölgesi sınırları içinde üretim yapan birçok şirket de dünya piyasasına açılmıştır. Rusya, Kazakistan, Polonya, Romanya gibi ülkelere bavul ticareti-ihracat üretimi katlayarak büyüterek, teknolojik yenilenme kaliteli üretim yapılmasının yolunu açmıştır.
Çok kısa sürede hızla büyüyen bu şirketler, holdingler dünya piyasalarının aktörleri olmaya başlamışlardır. Devletin koruması ve kolları altında gelişen kapitalist kesimlerin dışında onlarla aynı pazarda rekabet edebilecek yeni kapitalist sınıf olarak ortaya çıktılar. Bu anlamıyla İstanbul-Anadolu sermayesi/burjuvazisi ayrımı gerçekçi bir ayrımı değildir diye düşünüyorum. Anadolu sermayesi/burjuvazisi tanımlaması yapılırken, kültürel-sınıfsal farklılıkta, siyasal muhafazakârlıkları temel alınıyor. Bu yapılanmanın kalıcı olmadığı ikinci, üçüncü kuşakla birlikte hızlı değişim yaşandığı görülüyor. İstanbul-Anadolu sermayesi/burjuvazisi ayrımını, devletçi, devletle iç içe geçmiş sermaye ile şimdilik devletle işbirliği sınırlı olan veya devletle ekonomik bağı olmayan sermaye ayrımı yapmak gerçekçi bir analiz olur.
DEVLETLE ÇALIŞANLAR VE ÇALIŞAMAYANLAR
Yakın zamanda yapılan iki açıklama Türkiye kapitalistinin kapitalizm zihniyetini ortaya koyuyor. Aydın Doğan, Tayyip Erdoğan tartışmasında, Aydın Doğan; “Benim devletle sürekli işim olur, görüşme taleplerim olur, isteğim olur” diyor. Ataköy-Bakırköy sahil şeridi ihalesine katılan ve ihaleyi alan Avni Çelik; “Bizim devletle çalışma, devletten iş alma alışkanlığımız yoktur” diyor. Bu açıklamalarda da görüldüğü gibi devletle iş yapan ve yapma alışkanlığı olmayan iki kapitalist tipi var.
Birinci tip, Cumhuriyetin yetiştirdiği, devlet tarafından oluşturulan, devletin kanatları altında gelişen asker ve sivil bürokrasiyle iç içe geçmiş kapitalist. Devlete mal satan, devletin ürettiği girdi mallarını maliyetinin altında ucuz fiyata alan, (KİT açıklarını devletin sübvanse ettiği) devletin gümrük duvarları koruması ve devletin döviz tahsisi, ucuz ve uzun vadeli krediler, ucuz enerji, vergi kolaylıklarıyla beslenen, devletin izin verdiği alanlarda montaj sanayii kuran, bir biçimiyle devlet memuru görünümlü kapitalistler.
Üretimde kalite ve dünya standardının aranmadığı, ‘almaya mecbursun’ zihniyetiyle üretim yapan kapitalistler. Bu kapitalistlerin şirketlerinin ve holdinglerinin yönetim kurullarında, eski başbakanlar, kuvvet komutanları, emekli diplomatlar yer alırlar(dı). Bu kapitalizm, çok partili döneme kadar tek parti (CHP’nin) siyasal kolları altında korundu. Zaten devlet, tek partinin siyasal, idari, askerî, ekonomik yönetimi altındaydı.
Cemil Ertem’den bir hatırlatma: “Hegemonik devlet ne yapar, nedir? Her şeyden önce hegemonik devlet ulusaldır. Kendi ulusal çıkarlarını öne alır ve bu çerçevede hareket eder. Ama onun ulusal çıkarları aynı anda kapitalizmin o andaki birikim sürecinin de sürdürücü dinamikleridir.” (Taraf, 26.09.2008) Bu ulus-devlet rejimi, siyasal özgürlüklerin kısıtlandığı resmî ideolojinin hayatın bütün alanlarını kuşattığı, askerî darbeler sıkıyönetimlerin cumhuriyet tarihine egemen olduğu bir rejim olmuştur. Türkiye kapitalistleri bu rejimin her daim destekçisi olmuşlardır. İthal ikamecipolitikaların güvencesi altında devletin koruyuculuğu, kollayıcılığı altında, gümrük duvarlarına sığınarak yaşayan asalak, kapitalist- burjuva sınıfı, ekonominin modernleşmesi, teknolojinin yenilenmesi ve gelişmenin önünde engel olmuştur. Siyasal olarak ulus-devlet, vatan, millet, Atatürkçülük ve benzeri resmî ideolojinin arkasına sığınarak siyasal gericilik ve otoriter rejimi beslemiştir. Bütün darbeler, kapitalist yapılanmanın bu özelliğini güvence altına almıştır.
DARBELER DEVLET KAPİTALİZMİNİ KORUDU
27 Mayıs darbesi, ilerici darbe miydi, gerici darbe miydi tartışması hâlâ devam ediyor. Bütün darbeler devlet kapitalizmi statükosunu sağlamlaştırmıştır. 27 Mayıs darbesi, devlet kapitalizmi statükosunu korumak için yapılmıştır. Menderes iktidarının ekonomide liberalleşme politikaları ile devlet kapitalizmi karakterini değiştirmeye yönelmişti. Siyasal alanda söylem düzeyinde bile kalsa özgürlükçülük de siyasal statükoyu bozuyordu. Darbe, bu süreci geri çevirdi. Kapitalizmi yeniden devlet kontrolüne aldı diyebiliriz.
Çok sözü edilen 27 Mayıs anayasasının ilerici bir anayasa olduğu tezi ise : İkinci dünya savaşı sonrasında dünyadaki değişimin yansıması olmuştur. Fakat tek parti döneminde Mussolini faşizminden alınan 141-142. maddeler ve komünist parti yasağı 1990’lı yıllara kadar ceza yasasında kalmıştır. Ekonomi de özel sektörün faaliyet alanı genişlemiştir, yapıya yeni aktörler girmiştir ama kapitalizmin devlet merkezli özelliği değişmemiştir.
Devlet, devlet işletmeleri, devlet bankaları, kredi ve döviz tahsisi tekeline sahip en büyük ekonomik güçtür. Devlet siyasal gücünü resmî ideolojiden alıyor. Devlet eliyle bu siyasal güç ve irade, asker ya da sivil bürokrasi tarafından kullanılıyor. Devlet aygıtının bütün iş görenleri aşırı işlemci bürokratik yapıyı “kolaylaştırmak” için rüşvet sistemi meşru hale geliyor. Devlet ihaleleri ise daha büyük miktarlarda rüşvetin zeminini oluşturuyor.
80’li yıllara kadar Türkiye nüfusunun yüzde 70-80’i kırsal yerleşimlerde yaşıyordu. Özel sektör üretimini iç pazara yapıyordu ve en büyük müşterisi de devletti. 70’li yıllar kırsaldan kente hızlı göç dönemidir. Buna paralel olarak üretim, yatırım yapılmadığı için bu dönem “kuyruk yılları” olarak tarihe geçmiştir; elektrik, su kesilir, tüp, yağ gibi en temel ihtiyaçlar bulunmaz. Bu dönem, kaçakçılık ekonomisi, kara para ve rüşvetin hızla büyüdüğü dönemdir. Mafya ekonomisi hatırı sayılır sektör haline gelmiştir. Devlet kapitalizminin bu karakteri, resmî ideolojiyi kendine kalkan yapmıştır. Milliyetçiliğin ideolojik olarak yükselişe geçtiği dönemdir. Bütün darbelerin kaynağı besleyicisi kapitalizmin bu karakteri olmuştur. Cemil Ertem’in ifadesi ile, “... kapitalizmin ulus-devletleri eski ve çürük ama onların iki yüzyıllık aparatları ve artıkları yine de etraflarını çürütmeye devam ediyorlar.” (Taraf, 26.09.2008)
Bu sistemin kırılmasında başlangıç, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ve izleyen süreç olmuştur. Avrupa Topluluğu’nun AB’ye dönüşmesine paralel olarak, Türkiye iç pazarındaki üretim yetersizliği 24 Ocak kararlarını gündeme getirdi. Türkiye kapitalizminin devlet eliyle yeniden dizaynı ve dönüşüm sürecinin ana kırılma noktası ise 24 Ocak kararları oldu. Siyasal bedelleri ise çok ağır yaşandı; ideolojik izleri 12 Eylül anayasasıyla devam ediyor . 03/10/2008
Yazarlar
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.05.2018
13.05.2018
6.02.2018
29.04.2018
22.04.2018
8.02.2018
1.02.2018
25.03.2018
19.03.2018
11.03.2018