Kurtuluş TAYİZ
Seçim sonuçlarını değerlendirdiği konuşmasında sarsılan güvenini korumaya çalıştığı görülüyordu. O her zamanki neşeli, esprili halinden eser yoktu. Hayal kırıklığı yaşayan ruhlara özgü bir dinginlik içindeydi. Tutuk konuşuyordu. Aklını seçim sonuçlarından alamadığı her halinden anlaşılıyordu. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı koltuğuna oturma hayalini elbette kurmamıştı ama bu kadar keskin bir yenilgi de beklemiyordu. Belki daha fazlası, hiç değilse daha başarılı bir seçim sonucuydu umduğu.
Bahsettiğim isim, siyasete BDP (Barış ve Demokrasi Partisi) listesinden dâhil olan, kısa sürede Türkiye siyasetinin popüler figürlerinden biri haline gelen ve çok az politikacıya nasip olacak şekilde Türkiye’nin en gözde şehrine belediye başkanı adayı gösterilen Sırrı Süreyya Önder, başkası değil. Haziran 2011 Genel Seçimleri’nde BDP adayı olarak Meclis’e giren Sırrı Süreyya Önder’in talihi, 2012’de çözüm sürecinin başlamasıyla döndü. Türk-Kürt barışını sağlamak için devlet ile PKK lideri Abdullah Öcalan arasında başlatılan görüşmelere aracı olarak seçilen Önder, İmralı Cezaevi’ne gitme ayrıcalığını yakalayınca, medyanın spotlarını da üzerine çekti. Filmlerden çıkmış bu yerli karakteri izleyici kısa sürede sevdi. Taşralı aksanı ve sempatik çıkışlarıyla kısa zamanda her çevreden insanın gönlüne girmeyi başardı. Yoksul mahallelerdeki hayranlarının yanı sıra zengin semtlerde, popüler çevrelerde de sevenleri az değildi. O, birbirinden farklı çevrelerin ilgi duyabildiği nadir bir politikacıydı.
Sırrı Süreyya Önder, 2013’ün Mayıs-Haziran aylarında İstanbul’un göbeğinde gençlerin başlattığı, merkez medyanın, sanatçıların ve sermaye çevrelerinin desteklediği ayaklanmanın siyasi temsilcilerinden biri olarak sahneye çıktı. Aslında Gezi olayları, daha çok Amerika’daki Wall Streetolaylarına benziyor. Orta sınıftan gençlerin başını çektiği, orantısız polis şiddeti yüzünden kısa sürede değişik çevrelerin ve siyasi güçlerin tepki göstermek üzere dâhil olduğu, haftalarca süren bir isyan. Kaderin cilvesi olsa gerek; ayaklanmayı ateşleyen iş araçları, gençlerin karşısına dikildiğinde karşısında Sırrı Süreyya’yı bulmuştu. Zamanlama harikaydı. Süreyya Önder’in dakikliği, onu kentli bir kahramana dönüştürmeye yetmişti. Yoksul Kürtlerin desteğine kolejli, üniversiteli gençlerin hayranlığını, sanat ve sinema dünyasının ahbaplığını, beyaz yakalıların ve merkez medyanın ilgisini eklemeyi başardı. Klasik bir politikacı değildi artık, şehrin yeni fenomeniydi. Üzerinde spotların sönmediği ender figürlerden biri olup çıktı. O, politika sahnesinin yeni yıldızıydı. Gezi’deki ataklığı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı’na adaylığının yolunu da böylelikle açmış oldu.
Kürt siyasal hareketinin Türkiye seksiyonu olarak gösterilen HDP’den (Halkların Demokratik Partisi) İstanbul Büyükşehir Başkanı adayı olarak yarışa katılan Sırrı Süreyya, fazlasıyla umutluydu, ancak beklediğinin çok altında bir oy aldı. Şehrin daha az gelişmiş ilçelerinden ve Anadolu’dan göç edenlerin ilk yerleşim durağı olan Bağcılar’dan Sırrı Süreyya’ya oy çıkarken, şehrin en popüler ilçeleri ve semtleri, onun şımarık rakibini desteklemişti. Umut bağladığı beyaz yakalılar ve şehirli gençler de ona sırtını dönmüştü. Kendisine oy verenler, sadece Kürt hareketinin sadık seçmeniydi. 30 Mart akşamı, şehrin bu yeni politik fenomeninin parlayan yıldızı söndü. Savaşı kaybeden bir generalin rütbelerinin sökülüp alınması gibi Süreyya’nın da etrafa saçtığı ışığı yüzünden uçup gitti.
Tabii burada amacımız Sırrı Süreyya Önder’in politik serüvenini aktarmak değil. Türkiye’de çokça bahsi geçen, Batı basınında da geniş yer bulan, Türkiyeli sekülerlerin ise galaksimizde keşfettiklerini sandığı yeni bir toplum kümesinin aslında politik bir halüsinasyondan ibaret olduğunun ortaya çıkması. Bu çevreler, Gezi’de gençlerin polisle birkaç hafta süren köşe kapmaca oyununu yeni bir toplumun ve siyasal akımın doğuşu olarak algıladı. Fransız devrimi bu kadar coşkuyla karşılandı mı, emin değilim. İşi o kadar abarttılar ki, üniversitelerde Gezi kürsüleri kurulmasını öneren akademisyenler bile çıktı. Bazı sosyologlar, “Gezi sosyolojisi” üzerinde yaptıkları incelemeleri konu alan uzun makaleler yayınlattı. Siyaset bilimciler televizyon ve gazetelerde günlerce Gezi’yi, okyanuslarda volkanik hareketlenmelerin ardından doğan yeni bir adaya benzettiler. Siyasal iktidara karşı toplumsal bir tsunami yaratma peşinde koşan İstanbul sermayesine bağlı merkez medyanın körüklediği bu yayınlar, sokaktaki insandan daha çok, yükselme heyecanıyla dolu politikacılar üzerinde etkili oldu.
Oysa Gezi Parkı’nda olup bitenler, bazı gençlik gruplarının sokak şovundan fazlası değildi. Zamanlama ve değişik faktörlerin birleşmesi Gezi’ye sadece “kusursuz fırtına” havası kattı. Türkiye’de ulusalcılar ve solcular zaten yıllardır bayrakları ve flamalarıyla sokakta yatıp kalkıyor. Öyle ki, bu çevrelerin bütün siyasal aktiviteleri zaten polisle köşe kapmaca oyunundan ibaret. Bu kez bu eğlenceye farklı olarak orta sınıftan gençler ve beyaz yakalılar dâhil oldu. Gezi’de, 11 yıldır ülkeyi yöneten iktidar partisine karşı memnuniyetsizliklerini dışa vurdular. Cumhuriyet’in zenginleştirdiği, servet sahibi yaptığı ancak eski devlet yapısının dönüşümüyle bu ayrıcalıklarını son 10 yılda yitiren Beyaz Türkler ve derin güç merkezleri, sokak olaylarından faydalanarak siyasal iktidar ile kozlarını paylaştılar. Ancak Gezi olayları, Türkiye’nin genelini ifade etmeyen, kapsayıcılıktan hayli uzak, marjinal bir sokak hareketiydi. Gezi Parkı’nda bundan fazlasını görenler sadece hayalperest politikacılar oldu.
30 Mart akşamı sandık sonuçları netleşmeye başladığında Gezi’nin toplumsal ve siyasal bir karşılığının olmadığı da anlaşıldı. Gök adamızda keşfedildiği ileri sürülen Gezi yıldızı, ona umut bağlayanlara sandıkta ışık saçmadı. Hayal kırıklığına uğrayan sadece Türkiye siyasal yaşamına yeni katılan HDP ve onun İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı adayı Sırrı Süreyya değildi; seçim sonuçları, muhalefet partisi CHP ve bu partinin İstanbul adayı Mustafa Sarıgül’ü, Gezi vaizi bazı sosyologları, akademi çevrelerini ve merkez medyayı da hayal kırıklığına uğrattı. Bu partilerin ve adaylarının aldığı oy oranı, son 11 yıllık siyasal tabloda herhangi bir değişiklik olmadığını gösterdi. CHP’nin İstanbul adayının aldığı oy oranı, 2009’da partisinin aldığı oy oranı kadardı. Gezi’deki oylara talip olan HDP ve popüler adayı Sırrı Süreyya’nın aldığı oy oranı da, 2009 yılındaki seçimlerde alınan oydan fazla değildi. Bu iki partinin oy oranı ile aldığı oyun niteliği arasında “yeni” bir olgu söz konusu değildi. Aynı seçmen kitlesi, aynı eğilimlerle, tuttukları futbol takımını destekler gibi partilerine ve adaylarına oy verdi. Seçimlerden büyük yara almasına yüzde yüz gözüyle bakılan iktidardaki AK Parti ise 2009’daki yerel seçim sonuçlarına göre oylarını yedi puan arttırdı. Bu sonuçların, 2011’deki genel seçim sonuçlarından birkaç puan az olmasını, seçim araştırmacıları önemli görmüyor. Bu yüzde 45’lik oranın genel seçimlerde yüzde 50’yi zorlayacağı değerlendirmesinde bulunuyorlar.
Gezi’yi, siyasette köklü alt üst oluşlara yol açacak nitelikte toplumsal bir durumun habercisi gibi algılamak pek doğru olmaz. Bu “suni” algı (fabricated perception), merkez medya ile İstanbul sermayesinin kurduğu üniversitelerde çalışan akademisyenlerin, politik hesaplarla yarattığı dev birillüzyondu. Ancak 30 Mart akşamı seçim sonuçları açıklandığında, bu sihre kapılanların yine aynı sınırlı çevre olduğu anlaşıldı. Gezi’nin tek önemi, bize “algı”nın, “gerçek” ile boy ölçüşemeyeceğini göstermesidir, fazlası değil.
* 18-04-2014′te Daily Sabah‘ta yayınlanan yazının Türkçesidir.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
15.05.2019
10.05.2019
1.05.2019
22.04.2019
19.04.2019
17.04.2019
15.04.2019
12.04.2019
11.04.2019
8.02.2019