Kurtuluş TAYİZ
Seçim sonuçlarını değerlendirdiği konuşmasında sarsılan güvenini korumaya çalıştığı görülüyordu. O her zamanki neşeli, esprili halinden eser yoktu. Hayal kırıklığı yaşayan ruhlara özgü bir dinginlik içindeydi. Tutuk konuşuyordu. Aklını seçim sonuçlarından alamadığı her halinden anlaşılıyordu. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı koltuğuna oturma hayalini elbette kurmamıştı ama bu kadar keskin bir yenilgi de beklemiyordu. Belki daha fazlası, hiç değilse daha başarılı bir seçim sonucuydu umduğu.
Bahsettiğim isim, siyasete BDP (Barış ve Demokrasi Partisi) listesinden dâhil olan, kısa sürede Türkiye siyasetinin popüler figürlerinden biri haline gelen ve çok az politikacıya nasip olacak şekilde Türkiye’nin en gözde şehrine belediye başkanı adayı gösterilen Sırrı Süreyya Önder, başkası değil. Haziran 2011 Genel Seçimleri’nde BDP adayı olarak Meclis’e giren Sırrı Süreyya Önder’in talihi, 2012’de çözüm sürecinin başlamasıyla döndü. Türk-Kürt barışını sağlamak için devlet ile PKK lideri Abdullah Öcalan arasında başlatılan görüşmelere aracı olarak seçilen Önder, İmralı Cezaevi’ne gitme ayrıcalığını yakalayınca, medyanın spotlarını da üzerine çekti. Filmlerden çıkmış bu yerli karakteri izleyici kısa sürede sevdi. Taşralı aksanı ve sempatik çıkışlarıyla kısa zamanda her çevreden insanın gönlüne girmeyi başardı. Yoksul mahallelerdeki hayranlarının yanı sıra zengin semtlerde, popüler çevrelerde de sevenleri az değildi. O, birbirinden farklı çevrelerin ilgi duyabildiği nadir bir politikacıydı.
Sırrı Süreyya Önder, 2013’ün Mayıs-Haziran aylarında İstanbul’un göbeğinde gençlerin başlattığı, merkez medyanın, sanatçıların ve sermaye çevrelerinin desteklediği ayaklanmanın siyasi temsilcilerinden biri olarak sahneye çıktı. Aslında Gezi olayları, daha çok Amerika’daki Wall Streetolaylarına benziyor. Orta sınıftan gençlerin başını çektiği, orantısız polis şiddeti yüzünden kısa sürede değişik çevrelerin ve siyasi güçlerin tepki göstermek üzere dâhil olduğu, haftalarca süren bir isyan. Kaderin cilvesi olsa gerek; ayaklanmayı ateşleyen iş araçları, gençlerin karşısına dikildiğinde karşısında Sırrı Süreyya’yı bulmuştu. Zamanlama harikaydı. Süreyya Önder’in dakikliği, onu kentli bir kahramana dönüştürmeye yetmişti. Yoksul Kürtlerin desteğine kolejli, üniversiteli gençlerin hayranlığını, sanat ve sinema dünyasının ahbaplığını, beyaz yakalıların ve merkez medyanın ilgisini eklemeyi başardı. Klasik bir politikacı değildi artık, şehrin yeni fenomeniydi. Üzerinde spotların sönmediği ender figürlerden biri olup çıktı. O, politika sahnesinin yeni yıldızıydı. Gezi’deki ataklığı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı’na adaylığının yolunu da böylelikle açmış oldu.
Kürt siyasal hareketinin Türkiye seksiyonu olarak gösterilen HDP’den (Halkların Demokratik Partisi) İstanbul Büyükşehir Başkanı adayı olarak yarışa katılan Sırrı Süreyya, fazlasıyla umutluydu, ancak beklediğinin çok altında bir oy aldı. Şehrin daha az gelişmiş ilçelerinden ve Anadolu’dan göç edenlerin ilk yerleşim durağı olan Bağcılar’dan Sırrı Süreyya’ya oy çıkarken, şehrin en popüler ilçeleri ve semtleri, onun şımarık rakibini desteklemişti. Umut bağladığı beyaz yakalılar ve şehirli gençler de ona sırtını dönmüştü. Kendisine oy verenler, sadece Kürt hareketinin sadık seçmeniydi. 30 Mart akşamı, şehrin bu yeni politik fenomeninin parlayan yıldızı söndü. Savaşı kaybeden bir generalin rütbelerinin sökülüp alınması gibi Süreyya’nın da etrafa saçtığı ışığı yüzünden uçup gitti.
Tabii burada amacımız Sırrı Süreyya Önder’in politik serüvenini aktarmak değil. Türkiye’de çokça bahsi geçen, Batı basınında da geniş yer bulan, Türkiyeli sekülerlerin ise galaksimizde keşfettiklerini sandığı yeni bir toplum kümesinin aslında politik bir halüsinasyondan ibaret olduğunun ortaya çıkması. Bu çevreler, Gezi’de gençlerin polisle birkaç hafta süren köşe kapmaca oyununu yeni bir toplumun ve siyasal akımın doğuşu olarak algıladı. Fransız devrimi bu kadar coşkuyla karşılandı mı, emin değilim. İşi o kadar abarttılar ki, üniversitelerde Gezi kürsüleri kurulmasını öneren akademisyenler bile çıktı. Bazı sosyologlar, “Gezi sosyolojisi” üzerinde yaptıkları incelemeleri konu alan uzun makaleler yayınlattı. Siyaset bilimciler televizyon ve gazetelerde günlerce Gezi’yi, okyanuslarda volkanik hareketlenmelerin ardından doğan yeni bir adaya benzettiler. Siyasal iktidara karşı toplumsal bir tsunami yaratma peşinde koşan İstanbul sermayesine bağlı merkez medyanın körüklediği bu yayınlar, sokaktaki insandan daha çok, yükselme heyecanıyla dolu politikacılar üzerinde etkili oldu.
Oysa Gezi Parkı’nda olup bitenler, bazı gençlik gruplarının sokak şovundan fazlası değildi. Zamanlama ve değişik faktörlerin birleşmesi Gezi’ye sadece “kusursuz fırtına” havası kattı. Türkiye’de ulusalcılar ve solcular zaten yıllardır bayrakları ve flamalarıyla sokakta yatıp kalkıyor. Öyle ki, bu çevrelerin bütün siyasal aktiviteleri zaten polisle köşe kapmaca oyunundan ibaret. Bu kez bu eğlenceye farklı olarak orta sınıftan gençler ve beyaz yakalılar dâhil oldu. Gezi’de, 11 yıldır ülkeyi yöneten iktidar partisine karşı memnuniyetsizliklerini dışa vurdular. Cumhuriyet’in zenginleştirdiği, servet sahibi yaptığı ancak eski devlet yapısının dönüşümüyle bu ayrıcalıklarını son 10 yılda yitiren Beyaz Türkler ve derin güç merkezleri, sokak olaylarından faydalanarak siyasal iktidar ile kozlarını paylaştılar. Ancak Gezi olayları, Türkiye’nin genelini ifade etmeyen, kapsayıcılıktan hayli uzak, marjinal bir sokak hareketiydi. Gezi Parkı’nda bundan fazlasını görenler sadece hayalperest politikacılar oldu.
30 Mart akşamı sandık sonuçları netleşmeye başladığında Gezi’nin toplumsal ve siyasal bir karşılığının olmadığı da anlaşıldı. Gök adamızda keşfedildiği ileri sürülen Gezi yıldızı, ona umut bağlayanlara sandıkta ışık saçmadı. Hayal kırıklığına uğrayan sadece Türkiye siyasal yaşamına yeni katılan HDP ve onun İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı adayı Sırrı Süreyya değildi; seçim sonuçları, muhalefet partisi CHP ve bu partinin İstanbul adayı Mustafa Sarıgül’ü, Gezi vaizi bazı sosyologları, akademi çevrelerini ve merkez medyayı da hayal kırıklığına uğrattı. Bu partilerin ve adaylarının aldığı oy oranı, son 11 yıllık siyasal tabloda herhangi bir değişiklik olmadığını gösterdi. CHP’nin İstanbul adayının aldığı oy oranı, 2009’da partisinin aldığı oy oranı kadardı. Gezi’deki oylara talip olan HDP ve popüler adayı Sırrı Süreyya’nın aldığı oy oranı da, 2009 yılındaki seçimlerde alınan oydan fazla değildi. Bu iki partinin oy oranı ile aldığı oyun niteliği arasında “yeni” bir olgu söz konusu değildi. Aynı seçmen kitlesi, aynı eğilimlerle, tuttukları futbol takımını destekler gibi partilerine ve adaylarına oy verdi. Seçimlerden büyük yara almasına yüzde yüz gözüyle bakılan iktidardaki AK Parti ise 2009’daki yerel seçim sonuçlarına göre oylarını yedi puan arttırdı. Bu sonuçların, 2011’deki genel seçim sonuçlarından birkaç puan az olmasını, seçim araştırmacıları önemli görmüyor. Bu yüzde 45’lik oranın genel seçimlerde yüzde 50’yi zorlayacağı değerlendirmesinde bulunuyorlar.
Gezi’yi, siyasette köklü alt üst oluşlara yol açacak nitelikte toplumsal bir durumun habercisi gibi algılamak pek doğru olmaz. Bu “suni” algı (fabricated perception), merkez medya ile İstanbul sermayesinin kurduğu üniversitelerde çalışan akademisyenlerin, politik hesaplarla yarattığı dev birillüzyondu. Ancak 30 Mart akşamı seçim sonuçları açıklandığında, bu sihre kapılanların yine aynı sınırlı çevre olduğu anlaşıldı. Gezi’nin tek önemi, bize “algı”nın, “gerçek” ile boy ölçüşemeyeceğini göstermesidir, fazlası değil.
* 18-04-2014′te Daily Sabah‘ta yayınlanan yazının Türkçesidir.
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUAnayasa engeli olduğu halde yeniden seçilmek isteyen başkan ne yapar? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTefessüh… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkanİktidar ülkeyi yönetebiliyor mu ki? Tek kişi ne kadar yönetebilirse o kadar işte… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBüyük Aldatmaca: Popülizmin (Halkçılığın) Yolsuzluk Ve Eşitsizlik Konusundaki Yalanları 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçay2025’in kalanı nasıl geçecek? 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî kimlikler panayırı kapandı 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKİktidarın soğuk matematiği 23.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
15.05.2019
10.05.2019
1.05.2019
22.04.2019
19.04.2019
17.04.2019
15.04.2019
12.04.2019
11.04.2019
8.02.2019