Mehmet TIRAŞ

Kürtlerle diyaloğ kurulacak son kuşağız
28.11.2016
1749

 Ben bu sözü rahmetli bilge insan, eski bakan Türkiye’de Kürt varsa bende Kürdüm dediği için 12 Eylülde 26 ay hapis yatan BDP milletvekili  Kürt kökenli Şerafettin Elçi ile şuan Mardin Büyük Şehir Belediye Başkanlığından hukuk dışı görevden alınarak  tutuklanan;  Kürt sorunu konusunda büyük bedeller ödemiş, hapislerde yatmış BDP’li vakur duruşlu  Ahmet Türk ile   katıldıkları ortak bir televizyon programında dinlemiştim.

Şerafettin Elçi ve Ahmet Türk:“Eğer devlet bizlerle Kürt sorunun çözümü konusunda diyalog kuramaz ve  görüşmezse bizden sonra gelecek  kuşak  masaya oturmaz ve şu iyi bilinsin ki biz son kuşağız demişlerdi.”

Erdoğan 7 Hazirandan sonra Kürt sorununu şiddetle çözme yoluna girmesiyle başlayıp; HDP’ye oy veren Kürtlerin yerini yurdunu yerle bir etmesi, Kürtlerin seçilmiş Milletvekillerini  tutuklatması ve 32 BDP’li Belediye başkanlarına yapılan tutuklamalar ve yerine kayyum atanması,HDP’lilere toplu operasyonlar, bu iki bilge insanı doğrulayan  çatışmacı  kanlı bir süreci başlatmış durumda ve bu çatışmanın  nerede duracağını şimdiden kestirmekte mümkün değil.

Sorumluluğu olanlar sorunların çözümünden kaçabilirler ama  sonucundan kaçamazlar.”

 Bu sözü ABD’nin eski bir Merkez Bankası Başkanı söylemiş.

Merkez Bankası Başkanı bunu ekonomi üzerine söylemiş ama siyasete de çok uygun düşen bir söz olarak hayat karşımıza çıkartıyor.

Medeni toplumlarda insanlar sorunlarını dört kavram üstünden çözüyorlar.

Siyaset,hukuk,ekonomi ,felsefe insanlığın yaşadığı  bütün sorunlarda anahtar kavram olarak işlev görüyor.Ama biz ise toplum olarak bu kavramlara yabancıyız.

Erdoğan ve AKP Hükümeti Suriye iç savaşına müdahil olarak girmesiyle, dış politikada duvara toslaması, Suriyeli Kürtlerin sınırımızda bir statü kazanmasının ardından alan hakimiyetini genişletmesi Erdoğan’ın bütün hayallerini suya düşürdü.

Ankara’nın terör örgütü olarak gördüğü ama ABD ve koalisyon güçlerinin IŞİD’e karşı en etkili karadan güvendikleri ve silahlandırdıkları PYD’li güçleri, Suriye’de IŞİD’e karşı tek güvenilir bir örgüt olarak destek görmesi Erdoğan’a saç baş yolduruyor.

Erdoğan Kürt sorunu yok Kürt kardeşlerimin sorunu var deyip Kürtlere Cumhuriyet tarihinde yaşamadıkları bir vahşeti uygulamaya başladı ve tam bir imha hareketi sürdürüyor.

Erdoğan, Kürtlere karşı geçmişte baskı ve şiddet açısından ne eksik kaldıysa onu uygulamaya soktu.Ama bu uygulamaların sonucu geçmişte nasıl hep karşısına daha örgütlü ve güçlü bir Kürt hareketi çıkarttıysa bundan sonrada aynısı çıkacak.

12 Eylül askeri darbesiyle Kürtleri yok edeceğini sanan zihniyet  Diyarbakır cezaevinden ve Kürtlerin içinden  PKK’yı doğurdu. Kürtleri silah ve şiddetle yok edeceğinin karşıtı olarak ortaya çıkan PKK yıllar sonra Kürtlerin kurtarıcı ordusu olarak destek gördü.

PKK yıllar sonra dünya konjonktürü değiştikçe sadece Türkiyeli Kürtlerin değil, Mezopotamya coğrafyasında yaşayan Kürtlerin de umudu olma yolunda çok önemli bir taban buldu. Bunu Ankara çok iyi biliyor Erdoğan’da 2005 yılında geçmişte yapılan yanlış Kürt politikalarını tersyüz etmek için baldıran zehri içmeyi göze almıştı ama tek adam sevdası başka bir alana savurdu onu.

Neden medeni toplumların baş vurdukları dört kavrama biz  başvurmuyoruz?

Siyaset medeni toplumlarda sorun çözmek için yapılırken, bizde tersine sorunu derinleştiriyor ama siyasetçiyi de  zenginleştiren araç olarak kullanılıyor.İşte Örneği Erdoğan 1994 yılında siyasete girdiğinde tek mal varlığı parmağındaki alyansı iken, şimdi Erdoğan’ın ve çocuklarının sermayesi tam 1 milyar dolar olmuş.Erdoğan’ın kendi ifadesi bir oğlunun 6 gemisi var ve her geminin değeri 30 milyon dolar.

Ekonomik kalkınma dengeli olmaz, yoksulluk yenilmez,zenginlik adil dağılmazsa o ülkede iç barış olmaz,kan ve göz yaşı dökülmeye devam eder.

Demokratik bir toplumu hukukla formüle eder, kurallar silsilesi içinde yürütürsünüz.Demokrasi ve  hukuk birbirinden çıkan aynı zamanda birbirini tamamlayan kavramlardır.Yargısı bağımsız ve tarafsız olmayan, yargı kararlarını uygulanmayan iktidar;muhalefete ve medyaya hesap vermiyor, özgürlük tanımıyorsa o  ülke hukuktan kopmuş bir diktatörlükle yönetiliyor demektir,bizim de yaşadığımız süreç bu değil mi?

Olayların ve sorunların derinliği felsefeyle analiz edilerek demokratik yoldan çözerek  gün ışığına çıkartılması gerekirken;bizde din,ırk ve mezhep üstünden bakıp,çoğulculuğu yok sayıp,bireyi boğan ve  çoğunluk üstünden topluma  format atılmak isteniyor.

Kürt sorunu  sadece ekonomik ve sosyal bir sorun değil.. Ne kadar Erdoğan Kürt sorunu  yok dese de çözüm bekleyen siyasi bir sorundur.Kürt  sorunun bir terör boyutu var, fakat gerçek özgürlüğün sahiplerini yok sayarak veya teröre karşı olmalarına rağmen Ahmet Türk gibilerini görevden alarak, yetki gaspı yaparak,içeri atarsanız çözümü yollarını tıkar,silah ve şiddetle sorunu çözmek isteyenlerin değirmenine su taşırsınız.Kürt sorunu yeryüzünde ülkenin dış politikada önüne konulan üç sorundan birisi diğerleri ise Ermeni ve Kıbrıs meselesi değil mi?

Son gelinen noktada; HDP’li 11 Milletvekilinin tutuklanması ve Güneydoğu’da Kürt il ve ilçelerindeki 32 Belediye başkanların görevden alınarak tutuklanması ve yerlerine Vali ve kaymakamlardan kayyum atanması barışçıl  Kürt sorununun çözümünün  önünü  kapatmış durumda.

HDP bölge de 106 belediye başkanlığını kazanmış,eşit yarıştırılmadığı ve baskılar altında  ülke genelinde 6 milyon seçmenin  oyunu  alarak 59 milletvekili çıkartmış,  TBMM’de ülkenin üçüncü partisi olarak temsil edilmesine rağmen; HDP’ye meşru  yolu kapatırsanız Kürtlerin tek seçeneği PKK olur.

Burada açıkça görmek gerekiyor; PKK 3 milyon Kürt seçmen kitlesinin üzerine oturmuş ve bu üç milyon kitleyi  işaret ettiği partiye ve kişilere oy vermesi konusunda mobilize eden,silahlı bir  örgüt olduğunu ve örgütün yüzde 40’nın da kadınlardan oluştuğu akıldan çıkartılmamalı.PKK sıradan silahlı bir terör örgütü olarak görülmemeli.

Erdoğan şuan PKK’nın sessizliğini ve Kürtlerin sokağa çıkmamasını uyguladığı şiddetin Kürtler tarafından destek gördüğüne inanıyorsa, çok büyük bir yanılgı olur.Erdoğan’ın buna inandığını sanmıyoruz,Erdoğan  deneyimli bir siyasetçidir; eğer inanıyorsa hayal kırıklığını yalnızca kendisi ve partisi değil toplum olarak hepimiz yaşarız.

ABD’nin eski Merkez Başkanlarından birinin dediği gibi “sorumluluğu olanlar sorunların çözümünden kaçabilirler ama sonucundan kaçamazlar” sözü, her an karşımıza çıkması; belki yarın belki de yarından yakındır.

Erdoğan Hukuktan ve demokrasiden uzaklaştıkça ırk,din ve mezhep üzerinden siyasetini yürütür ve içeride oylarını konsolide edebilir ama hiç bir sorunu çözemez..Dış politikadaki başarısızlığının bedelini toplum olarak ekonomideki göstergeler ortada,doların ateşinin düşürülememesi ve rekora koşması bunun göstermiyor mu?Erdoğan her ortamda verdiği Merkez Bankasındaki döviz rezervlerini artık konuşmuyor,ekonomik göstergeler baş aşağı gidiyor, doların freni patlamış durumda,işsizlik rekor kırıyor,piyasa daralıyor ve esnaf kepenk kapatırken, ihracat düşüyor,turizmin geleceği parlak gözükmüyor  2017 yılında da kan kaybının devam edeceğini söylüyor yatırımcılar ve uzmanlar.

Ankara’nın  AB’den uzaklaşarak Şenghay beşlisine yanaşması, yeryüzünde   Türkiye’nin demokratik bir ülke olmaktan uzaklaşması   olarak okunuyor.

Erdoğan,öngörüsüz çok sert bir karar alarak meşru zeminde siyaset yapan  Kürt seçmenin iradesini yok sayarak; milletvekillerini tutuklatması ve seçtikleri Belediye başkanlarına yetki gaspı uygulaması sonucu; artık bu saatten sonra Kürt sorununu PKK’ya devretti ve PKK bir taşla iki değil üç kuş vurarak  artık Kürtlerin ‘hem partisi hem de ordusu’ durumuna geldi.

PKK, HDP’li bazı Milletvekillerinin kendisine  silahı bırak çağrısına bu senin işin değil, Erdoğan’ın Kürt sorununu çözme diye bir politikası yok diye HDP’lileri tersliyordu.. Erdoğan’ın Kürtlerin seçilmiş Milletvekillerine ve Belediye Başkanlarına yaptığı son operasyonlar  PKK’nın tezini  doğrulamış oldu.

Son kuşak bilge insan Ahmet Türk’ü belediye Başkanlığından almakla kalmayıp bir de tutuklarsanız muhatabınız PKK’dan başka kimseyi bulmazsınız.

Kürtlerin yeryüzünde geldiği yerden ve kazanımlarından uzaklaştırmak ancak ‘yel kayadan  toz alır’ misali olur.

Not:15 Temmuz’dan önce  cezaevlerinde 30 gazeteci varken şimdi bu sayı 142 gazeteciye çıkmış durumda.Bu gazeteciler  tutuklu değil tutuluyorlar  tuhaf olan ise tutuklu gazeteciler  neyle suçlandıklarını bilmiyorlar.OHAL ilanından bu tarafa 155 gazete,dergi,televizyon,radyo ,yayın evi ve 375 dernek kapatılırken 2 bin 500 gazeteci de işsiz kalmış. 

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar