Murat BELGE
Geçen gün T-24’te günümüzün AKP ve Davutoğlu-Erdoğan kökenli Osmanlıcılık modasına değinmiştim. Atatürk’ün uyguladığı politika Osmanlı’yı unutturarak silmek temeline oturuyordu. Bir yandan, militarist ideoloji “fütuhat” kavramının çekiciliğini de yadsıyamadığı için, Kanuni’ye kadarki padişahların övgüsüne izin vardı.
Değindiğim o yazıda da söylediğim gibi dünyada herkes kıvanç duyulacak bir geçmişe sahip olmak ister. Ama hiç kimsenin geçmişi yalnızca kıvanç duyulacak olaylardan meydana gelmez. Ayrıca, bir konjonktürde belirli nedenlerle övgüye değer bulunan davranışlar başka bir konjonktürde değer kaybedebilir. Örneğin Amerika’da ellilerde çekilen bir Kızılderili filminde gördüğümüz (John Wayne’de cisimleşen) değerleri bugün kabul ettirmek mümkün değildir.
AKP, Atatürk’e karşı Osmanlı’ya değer kazandırmaya çalışıyor. Ancak bunu yaparken aynı tek-yanlı ideolojik yaklaşımı ve gerçekdışı tarih yazma yöntemini benimsiyor.
Tayyip Erdoğan Boğaziçi üstündeki köprüleri üçledi ve üçüncü köprüye de Yavuz Sultan Selim adını uygun gördü. Bu adın bu ülkede yaşayan Alevi nüfusu inciteceği belliydi; ama bu olgu Erdoğan’ın fikrini değiştirmedi.
Yavuz Sultan’ın Osmanlı tarihinde yeri nasıl bir yerdir? Bunun cevabına lakabından başlayabiliriz.
“Yavuz”, bundan böyle bir erkek adı haline gelse de, pek sevimli bir anlamı yoktur. Yabancı dillerde söylenen “Selim the Grim” sözü bizde kaybolan anlamı daha iyi verir.
Mısır’ın fethi Osmanlı için çok iyi olmuştur; devletin gelirlerini artırmıştır. Bunun getirdiği, “uzak Asya’ya açılma” imkânı değerlendirilmediği halde şüphesiz faydalı olmuştur. Bu nedenle de Selim’in olumlu bir yeri olduğunu söyleyebiliriz.
Ama “iktidar hırsı” için aynı şeyi söylemek, bugünkü değerlerimiz çerçevesinde, mümkün mü? Babası II. Bayezid’i tahttan indirdikten sonra Edirne’ye giderken zehirlettiği iddiası büyük bir ihtimalle doğrudur. İki kardeşini de öldürmüştür. Bunlardan Ahmed’le taht kavgasına girmiştir ve çağının değerleri çerçevesinde eylemi hoş görülebilir. Ama öbür kardeş, Korkut’la, birbirlerine zarar vermemek üzere ant içmişlerdi ve Korkut andını bozmamıştı. Kardeşleri ve onların oğulları derken, Selim on kadar şehzadeyi öldürtmüş oldu. Tabii bu daha sonra idam edilen kırk bin kadar Alevi’nin yanında çok küçük bir sayı ama bunlar kendi ailesiydi. Böylece, “Yavuz” adını hak kazandı.
Erken dönem padişahları arasından I. Selim’i seçerek öne çıkarmak, çıkaranlar açısından, bir tavır alış olarak değerlendirilebilir elbette. Geçmişe olduğu kadar bugüne karşı da alınmış bir tavır.
“Bugün” sözkonusu olduğunda, AKP’nin ama öncelikle Tayyip Erdoğan’ın, muhtemelen Necip Fazıl etkisinden gelen bir Abdülhamid yüceltmesi var. Abdülhamid’in bir “dizi kahramanı” olmasına kadar uzanan bir yüceltme (ve tabii tarihin delik deşik edilmesini de içeren).
Abdülaziz’in Hal’inden sonra padişah olan dört kişi de Abdülmecid’in oğullarıydı, yani kardeştiler. V. Murad, II. Abdülhamid, V. Mehmed (Reşat) ve VI. Mehmed (Vahideddin). Bunların arasında en güçlü kişilik olarak Abdülhamid öne çıkar. İyi bir eğitim almamıştır (son dönem şehzadeleri arasında bu durum neredeyse bir kural olmuştur); buna rağmen, dünyayı iyi izlediği anlaşılır. Akıllı bir adamdır. Kendisini daha yakından tanıyanları, sonuçta düşman olsalar bile (örneğin Hüsamettin Ertürk veya Fethi Okyar) etkisi altına alan güçlü bir kişiliği vardı.
Ama Abdülhamid bugünkü iktidarın onu sokmaya çalıştığı kıyafete uygun bir “İslâmcı” falan değildi. Verili koşullarda en fazla başarı şansı olduğunu düşündüğü için İslâmî bir politika uygulamaya karar vermişti. “Halife” unvanını da bu nedenle öne çıkarmıştı. Göçen imparatorluğun Avrupa kıtasında kalabilmiş toprakları üzerinde yaşayan Müslüman nüfuslar vardı: Boşnaklar, Pomaklar, Torbeşler gibi. Arnavutlar’ın çoğu Müslüman’dı. Doğu ise tabii ezici ağırlıkla Müslüman’dı. Abdülhamid’in Muhafız Alayları’nın kompozisyonuna bakmak, bu siyasetini anlayacak anahtarı verir. En kalabalık kesim Arnavutlar, ikinci sırada Araplar’dır. Sonra Kafkasyalılar, Kürtler gelir (doğuda Hamidiye Alayları da gene aynı politikanın ürünü).
Bunlarla kaldığı kadarıyla imparatorluğu bir arada tutmayı amaçlarken bir de başka hesap yapıyordu: Berlin Antlaşması’nın ardından erken Batılılaşma’nın örnek aldığı ve ittifak kurduğu (örneğin Kırım Savaşı) Britanya ve Fransa’dan uzaklaşıp Almanya’nın dümen suyuna girmişti. Yani liberal-demokratik Avrupa’dan despotik Avrupa’ya geçmişti. Bu “liberal-demokratik Avrupa” aynı zamanda en büyük “kolonyalist” kampı oluşturuyordu ve kolonize ettikleri geniş topraklarda yaşayan çok sayıda Müslüman vardı. Abdülhamid, Halife olmanın manevi otoritesini kullanarak sömürgelerde ayaklanmalara yol açabileceğini ima ederek “Düvel-i Muazzama”nın bu en güçlü iki devletini bir tür tehdit altında tutmaya çalışıyordu. Akıllı bir adam olarak bunun gerçekte etkili olmayacağını herhalde tahmin ediyordu. Onun için böyle bir şeye hiç teşebbüs etmedi. Sonra, Birinci Dünya Savaşı’nda, Sultan Reşat’a böyle bir iş yaptırdılar, bir “cihad” çağrısında bulundurdular. Kimsenin kılı yerinden oynamadı. Ama Abdülhamid bu yanlış adımı atmadı.
Ama bunlar Abdülhamid’in bir “İslâmcı” olduğu anlamına gelmiyor. Müslümanlık onun için bir amaç değil, bir araçtı. Osmanlı hanedanından bir padişah olarak elbette muhafazakâr bir dünya görüşüne sahipti; ama dinî fanatik hiç değildi. Şarabın, konyağın en niteliklisini çok iyi bilir (ve aslında hanedanın geleneklerine uygun olarak) ve hele akşam yemeğinden sonra konyağını eksik etmezdi.
Batıcı kesimin “kızıl sultan” edebiyatını haklı gösterecek bir gaddarlığı yoktu ama melek de değildi. Midhat Paşa’ya yaptıklarının hoşgörülecek yanı yoktur. Hayatını “paranoya” derecesine varan vehimlerle geçirdiği halde (ve sonunda –çoğu paranoyak gibi– haklı çıktı) elini kana bulamamak konusunda dikkatli davrandı.
Bu vehimler yüzünde yarattığı “Jurnal” rejimi onaylanamaz. Her şeye kendi karar verme tutkusu yüzünden nesnel ölçütlerle çalışan bir “devlet sistemi” kurulmasını engellemesi mazur görülemez.
“Görülemez” diyorum ama bugün bazılarımıza kusur gibi görünen şeyler birilerinin gözünde de başlıca “erdemler” olabiliyor.
BİRİKİM
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.06.2025
23.05.2025
21.05.2025
12.05.2025
5.05.2025
22.04.2025
31.03.2025
17.03.2025
10.03.2025
7.03.2025