Umut ÖZKIRIMLI
Artık ne uyanmak için bu sabahlar
Ne de bekliyoruz, beklemek için değil
Üstelik ne de bir karanlıkta anlatıyoruz bu düşünceyi
Ne açıp da ağzımızı tek kelime
Yok, hayır, kaskatı durmuşuz sadece
Edip Cansever, Umutsuzlar Parkı
Yanlış anlaşılmamak için baştan söyleyeyim. Gelinen aşamada sözlerin çok da hükmü olduğunu düşünmüyorum. Söylenmesi gerekenlerin çoğunu henüz iş işten geçmemişken söyledik zaten (birinci çoğul şahıs kullanıyorum, çünkü bunları söyleyen tek ben değildim).
Karanlık bir tünele girmekte olduğumuzu, bu tünele girersek kolay kolay çıkamayacağımızı anlatmaya çalıştık; dilimiz döndüğünce kamuoyunu uyardık.
Ülkeyi yönetenlerin bize kulak vereceğini düşünmüyorduk elbette. Ama toplumun ‘diğer yarısı’, iktidara eklemlenmemiş kesimler, Gezi’de kısa süreliğine de olsa yüzünü gösteren ‘ruh’ belki sesimizi duyar diye umduk. Olmadı. Yanıldık. Yenildik.
O nedenle bu yazı kimse için yazılmıyor. Yazılsa, Sur’da, Cizre’de, Silopi’de yaşayanlar için yazılırdı; ama onlar ölümün gölgesi altında hayata tutunmaya çalışıyor. Bir keskin nişancının mermisine hedef olmadan ekmek almaya, beyaz bayraksız sağlık ocağına gidemeyenlerin içine hapsedildikleri gerçeklikten binlerce km uzakta bir tuzu kurunun klavyesinden dökülenleri okumaya harcayacak nefesleri olmaz, olamaz.
Bu yazı kamuoyunun üzerine çökmüş korku, sinmişlik, umursamazlık perdesine isyan etmek için yazılıyor. İçinde debelendiğimiz bataklığın adını koymak ve geleceğimize dair birkaç söz etmek için.
İç savaşa iç savaş diyebilmek
İlk söylenmesi gereken: Türkiye Cumhuriyeti bir iç savaş tehlikesiyle karşı karşıya değil; şu an yaşanan zaten bir iç savaş.
İç savaşın ‘aynı ülkenin vatandaşları arasında yaşanan çatışmalar’dan ibaret olmadığını bilmek için Wikipedia’ya göz atmak bile yeterli. Literatüre hakim görüşe göre 1) savaşan gruplar aynı ülkenin vatandaşıysa, gruplardan biri iktidarı ele geçirme, bağımsızlık ya da radikal bir rejim/siyasa değişimi arzuluyorsa; 2) savaşta yaşanan can kaybı en az 1000 kişiyse yaşanana iç savaş deniyor.
Türkiye Cumhuriyeti devleti ile PKK arasında 1984’ten beri yaşanan şey, düşük yoğunluklu ya da değil, iç savaş. İstanbul’da, Ankara’da sokak çatışmalarının yaşanmıyor olması bir iç savaşta olduğumuz gerçeğini değiştirmiyor.
Kaldı ki büyük şehirler de bu savaşın etkilerine karşı bağışık değil. Yüzlerce insanın hayatına mal olan katliamlar, ev baskınları, tutuklamalar, düşünce ve ifade, gösteri ve toplantı düzenleme özgürlüklerine getirilen yasaklamalar, protesto eylemlerinin şiddete başvurularak bastırılması ilk akla gelen örnekler.
Türkiye Cumhuriyeti’ne veda edebilmek
İkinci söylenmesi gereken: Bu iç savaşın sonunda Türkiye Cumhuriyeti bildiğimiz anlamda sona erecek.
Burada kastedilen coğrafi bölünme değil. Güçlü bir orduya, güvenlik mekanizmalarına sahip, Batı ittifakının vazgeçilmezlerinden bir ülkenin Irak ya da Suriye gibi parçalanması beklenemez. Kaldı ki Kürtler homojen bir kitle değil ve bu heterojen kitlenin ezici çoğunluğu ayrılığa karşı. Eşit ve onurlu bir yaşam peşinde.
Peki sona erecek olan ne? Birlikte yaşama iradesi, ortak gelecek tahayyülü, yani ulus olma durumu.
Türkiye bu anlamda kurulduğundan beri bir ulus değildi belki, ama güçlü devlet geleneği ve bunun başat temsilcisi ordu, toplumu -büyük ölçüde zorla- bir arada tutuyordu. Merkezin farklı bir siyasi hareketin eline geçmesi, devlet geleneğinin biçimi değilse de özünün değişmesiyle bu zoraki tutkal da buhara tutulmuş zarf misali kendini bırakıverdi, çözüldü. Merkezi ele geçiren siyasi İslamcı geleneğin varlığını toplumu bölen fay hatlarını derinleştirme, kendisi gibi düşünmeyenleri yok etmeye endekslemesi de çözülme sürecini hızlandırdı.
Bu son noktanın aynı zamanda siyasi İslamcılar ile katı Kemalistler arasındaki temel fark olduğunu not edelim. Kemalizm de, her ideoloji gibi, ‘biz’ ve ‘öteki’ ayrımına dayanıyor, ‘öteki’sini asimile etmeyi deniyor, asimile edemezse sindiriyor ya da yok etmeye çalışıyordu. Siyasi İslam ise birinci aşamayı atlıyor, asimile etmekle zaman kaybetmiyor, ‘öteki’sini doğrudan ezmeye/yok etmeye yöneliyor.
Çözülmenin kodları
Birlikte yaşama iradesinin kalmadığını görmek zor değil. Kürtlerin nüfusun çoğunluğunu oluşturduğu Türkiye’nin doğusu daha önce de ifade ettiğim gibi bir ölüm kalım mücadelesi veriyor. Batının gündelik yaşama dair kaygılarını düşünecek durumda değil, çünkü klasik anlamda gündelik yaşamı yok! Batı internet mi yavaşlatıldı, Twitter yine mi kapatıldı, Star Wars beklentileri karşılıyor mu diye kaygılanırken doğuda pek çok il ve ilçe elektrik, su, temel gıda maddelerinden yoksun, bodrum katlarında tank ateşinden saklanıyor.
Ülkenin batısında ise doğuya karşı iki tutum öne çıkıyor. Sağ ve sol milliyetçi kesimler ‘terörle mücadele’yi destekliyor, PKK silah bırakmadan Kürt sorununun çözülmeyeceğine inanıyor. Sessiz çoğunluk ise adı üzerinde ‘sessiz’, ilgisiz, belki de bıkkın, yorgun (Kürtlerin, ezilen tüm kesimlerin hakları için mücadele eden grupları tenzih edelim). Gezi’de anlık da olsa kendini gösteren#HerYerTaksimHerYerDireniş sloganı çoktan unutulmuş durumda. Belli ki Sur, Cizre, Silopi Taksim değil.
İktidarı destekleyen kitleler için ayrı bir paragrafa gerek yok sanırım. Tüm mesailerini otoriter bir rejimi aklamaya ve birkaç sene öncesine kadar karşı şiddetle çıktıkları güvenlik konseptine meşruiyet kazandırmaya harcayan ‘liberal-demokrat’ organik aydınlar ve onların ‘genç ve sivil’ müritlerine de.
Öte yandan dış dünya da bu bölünmüşlük-ayrışma tablosunu pekiştiriyor. Türkiye’deki askeri üslerini kullanmak isteyen ABD belirli kırmızı çizgileri aşmadığı sürece Türkiye’deki siyasi İslamcı rejimin PKK ve türevlerine karşı mücadelesini destekliyor; bu süreçte yaşanan hak ihlalleri karşında ‘endişe’ duymakla yetiniyor. Keza mülteci akınına uğramaktan korkan AB, yıllarca Türkiye’nin üyeliğine karşı bir koz olarak kullandığı Kopenhag kriterlerini sınır kontrollerinin sıkılaştırılması karşılığında bir gecede unutabiliyor. Suriye Kürdistanı’nda yaşananlar ise Kürtlerin özerkliğe inancını diri tutmaya devam ediyor.
‘Benim yalnız ve güzel ülkem’?
Son söylenmesi gereken: Bu sürecin geri dönüşü yok.
Eski Türkiye’yi ya da var olduğuna inandıkları üniter cumhuriyeti sevenlerin onu yavaş yavaş anılarına gömmeleri ve başsağlığı dileklerini kabul etmeye başlamaları gerekiyor. Çünkü bu yaşanan bölünmüşlük-ayrışma sadece siyasi ya da kültürel değil, aynı zamanda ahlaki. Toplumun belirli bir kesiminin, nedense hep aynı kesiminin, katliamlara, cinayetlere kurban gittiği, bir diğer kesiminin ise bu katliamlara, cinayetlere kurban gidenleri yuhaladığı bir ülkede bir arada yaşamaktan bahsedilemez. Ruhlarda, belleklerde açılan yara da pansumanla kapatılamaz. Kürtler unutmayacak; Tahir Elçi’nin, Dilek Doğan’ın aileleri unutmayacak; Hrant Dink’in ailesi unutmayacak -onun dostu diye geçinenler unutsa da.
Dolayısıyla Türkiye’nin önünde iki seçenek var. Bir an önce üniter devleti sona erdiren ve yerel yönetimlere özerklik tanıyan daha çoğulcu bir rejimi hayata geçirmek (ki bunun ön adımı da devletin -evet, devletin, PKK’nın değil!- karşılıklı ateşkes çağrısında bulunup çözüm masasına dönmesi); ya da uzun yıllar sürecek kanlı bir iç savaşla yaşamak.
Biliyorum, ilk seçeneği gerçekleştirmek neredeyse imkansız ve bunu savunan güçlü bir siyasi aktör, toplumsal muhalefet yok…
Bitmesi bir olayın – ölüm mü geliyor aklınıza?
Kim bilir, belki de ölüm
Ama korkmayın, bütün iş korkusuzlukta
Edip Cansever, Umutsuzlar Parkı
Yazarlar
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
16.03.2020
25.02.2020
10.02.2020
16.12.2019
5.01.2019
19.10.2019
12.10.2019
6.08.2019
2.07.2019
24.03.2020