Sezin ÖNEY
Bazen bir kapıdan adımınızı dışarı atarsınız ve bir daha asla geri dönemezsiniz.
Az önce sırtınızı döndüğünüz kapı, sanki hiç olmamışçasına duvara dönmüştür. Geri dönüş mümkün değildir.
Artık başka bir boyutta, başka bir gerçeklikte, kapının ardında kalan her şeyin geride kaldığı başka bir düzlemdesinizdir.
Türkiye de, Kürt Sorunu konusunda böyle bir noktada.
Buna karşılık, sanki geçmişin, artık kapı arkasında kalan gerçeklikler hâlâ geçerliymiş gibi konuşuluyor, hareket ediliyor siyasette ve medyada.
İtiraf edilmeli ki, Kürt Sorunu hem Türkiye’nin “en önemli meselesi” hem de, siyasetin çözmek için en az uğraştığı, medyanın en az ilgilendiği sorun.
Evet; siyaset ve medya gibi, Kürt Meselesi’nin çözümünde en kilit rolü oynayacak iki alan, bu konuyuaslında hep öteledi, iteledi.
Tartışır gibi yapıp hiç cidden konuşmadık.
Sadece tiyatronun sahnesini izledik de, kuliste ne oluyor?
Savaşanların, askerler ve PKK’lıların en perdesiz duygularını, savaşın çirkin yüzünü, yaşayanlar dışında kimse tam manasıyla göremedi.
Savaş; kan, kir, nefret... Ve uykuymuş meğer.
Çatışmanın en yoğun ânında, müthiş bir uyku bastırırmış.
Bunu eğer bir özel eğitimli komando anlatmasa bizzat bana; nereden bileyim?
Türkiye kamuoyu, oysa habersiz haberlerin ağusuyla farklı bir uykuda.
Artık durum öyle bir noktaya geldi ki, Antep’te patlama olduğunda haber kanallarının hiçbiri, özel yayına geçmedi. Hatta bu kadar büyük bir olay olduktan sonra yayın akışları dahi kesilmedi.
Tersine, haber kanallarındaki programlar; “tatlı hayat” gibi isimlerle, “yiyelim içelim gezelim” gibi temalar içindeydi.
Bu programların birinde, sürekli her şeyi yiyip duran yemek kritiği, Ege’de bir köyde civcivleri severken, sanki eline alıp da bir tanesini ağzına atacak gibi geldi; o kadar gerçeküstü bir durum.
Büyük bir olayın meydana gelmesi ve medyanın uykulu hâli ilk değil tabii; artık tam tersine, gerçekten sarsıcı bir şey yaşandığında hep aynı tepkisizlik.
Ancak, “son dakika” haberi olarak, siyasetçilerin söylediği hakikaten manasız laflar gırla gidiyor.
Sabah da, o sırada bulunduğum Budapeşte’de, Türkiye’de ne olup bitmiş anlayabilmek için açtığım haber kanalında, Édith Piaf’ın meşhur şarkısı La Vie en Rose (Pembe Hayat veya aslında Gül gibi Hayat diye de çevrilebilir) çalıyordu.
Antep’te patlama sanki hiç olmamış.
Tabii, Piaf’ın çağlayan sesi hoş;
“Des yeux qui font baisser les miens/ Un rire qui se perd sur sa bouche/ Voilà le portrait sans retouche/ De l’homme auquel j’appartiens”
“Bakışlarımı yere düşüren gözler,/ Dudaklarında kaybolan o gülüş,/ İşte ait olduğum adamın rötuşsuz portresi size”...
O sırada başka şeyler de oluyor.
Mesela, Antep’te patlamanın etkisiyle açılan kraterin çukuru kapatılmaya çalışılıyor. 70’e yakın kişi yaralı, dokuz kişi ölmüş.
Son kez , “Allaha ısmarladık” dedi bazıları. Son kez, hiç de bilmeden, bazı sözleri söylediler.
Bir insanı son kez görmek...
Bir yoldan son kez geçmek...
Son kez...
Siyasetten gelen tepkiler de “son kez” kapısından geçtiğimizin hâlâ ayırtında değil.
“Toplumsal barışımızın zedelenmesi...”
Toplumsal barış mı kalmış...
“Lanetliyoruz...”
Beddua okumak da, bu topraklara özgü bir “politika” olsa gerek...
Bu saldırının ve bu saatten sonra olacak her şeyin arkasında, herkes olabilir. Arap Baharı, büyük bir gücü açığa çıkardı.
Arap Baharı ile beraber, içinde tüm şeytanlıkların gizli olduğu Pandora’nın Kutusu’nun açılması gibi aynı zamanda bölgenin, betonlaşıp molozlaşan tüm kötülükleri de akışkanlaşıp, son kez, kozların paylaşılması için tozu dumana kattı.
Türkiye siyaseti ve medyası hiç hazır değil, artık biraz da umarsızlaşan, nasırlaşan bir tavırla üzerine konuşulan komplo teorilerinin, “en kötü kâbuslarının” gerçek olduğu yeni gerçekliklere.
Finlandiya’da, nüfusun sadece yüzde 5,5’inin anadili İsveççe.
Ancak, İsveççenin öğrenilmesi okullarda bir zorunluluk. Çünkü bir Finlandiyalı olarak, anadili İsveççe olan birine hizmet zorunda kalabilirsiniz her an.
İsveççe öğrenmek istemeyen Finliler ne olacak, dil derslerinin devletin sırtına bindirdiği mali yük ne olacak? Bu konuda, elbette, hep tartışmalar yaşanıyor Finlandiya’da.
Ne var ki, bir de “haklar” diye sihirli bir kelime var ve sonuçta, Avrupa’nın insan hakları konusunda en sorunlu yeri Belarus’ta bile, anadilini öğrenmek anayasal bir hak.
Sanki hayat sonsuza kadar Kürt Sorunu böyle sürsün gitsin, en fakir, en saf, en temiz ve dürüstünden insanlar birbirini öldürsün diye sonsuz bir zaman sunulmuş gibi davranıldı Türkiye’de.
Son bir yıldır da, alarm zilleri çalıyordu; “zaman sona eriyor” diye.
Şimdi işte, zamanın sonundayız.
Bilinen çözüm kapısı artık duvar. PKK, kendisi yok olmaya karar verse, içerisinden arta kalanları kullanacak da bulunur, “limanları yaktık” deyip sonuna kadar savaşmak isteyecek gemiler de...
Türkiye devleti ile PKK arasında olan sorun; son birkaç yılda, önce cerahati topluma akacak şekilde yayıldı ve ardından içindeki irin, uluslararası boyutta yayılacak şekilde bir darbe aldı.
Türkiye, bu saatten sonra kendini aşmalı ki, sürekli kendisini aşacak biçimde haklar ve özgürlükler, “insanca” yaşamak konusunda siyasi felsefe, düşünce üreten bir yer hâline gelmeli ki, Kürt Sorunu mesele olmaktan çıksın.
Gerçekten “La Vie en Rose” arası hoş bir tartışma konusu olarak kalsın.
Şimdiye değin, aslında sorun yokmuş gibi davranıyorduk; “bildiğimiz manada” çözüm kapısı kapanırken, artık mesele hepimizin kapısında.
Bazen, son kez olduğunu anlamadan bir kapıdan geçersiniz ve...
Bir daha dönüş olmaz.
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUBir hegemonya diyarı olarak Türkiye… 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYapıyorlar, oluyor ve bir şey de olmuyor 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANCHP operasyonlarında yeni eşik 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Yargıya güvenin’ 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUABD Büyükelçisi bir şeyler söylüyor da, ne diyor? 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRCHP'YE YAPILAN OPERASYONLARA KARŞI NE YAPMALI? 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBahçeli’nin jeopolitik sorumluluğu 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBenimki bir valiz hikayesi… 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİklim adıyla sınai kirletmenin ticareti 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞYangınlar yeniden başladı, Orman Bakanı ne yapacak ve George Orwell 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKafkasya ötesinde kanlı satranç 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciŞimşek görmüyor mu? 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “Kürt Sorununda atılacak ‘hayal gibi’ 9 adım…” 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSıcak bir yaz, serin bir sonbahar ve belirsiz bir kış 1.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİİnsan yerin yüzüdür 1.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanÜç liderin 12 Gün Savaşı’nda karşılaştırmalı performansı 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEButlan 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti, kendi eseri olan bu Türkiye fotoğrafına daha dikkatli bakmalı 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAToplumsal Muhalefetten Demokratik Topluma: Halkların, İnançların ve Özgürlük Güçlerinin Birleşik Müc 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞELLİ MİLYAR DOLAR DÜNYADAKİ AÇLIĞI ÇÖZÜYOR… 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURDemek ki “ideolojiler” henüz ölmemiş 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye, sıcak savaşlara evrilen küresel paylaşım savaşının hem sahnesi hem öznesi 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENSiyaset ırmağı kirlenirken… 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENOrtadoğu ve Kürtler CHP’yi Çağırıyor 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraAdalet ve Kalkınma Partisi’nin Ön Tarihinden 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNBarışı savunmayayım da ne yapayım! 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanŞaka değil, Kılıçdaroğlu sahiden gelip CHP’nin başında kalmak istiyor! 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
3.02.2025
29.01.2025
17.01.2025
7.11.2024
6.11.2024
24.10.2024
27.06.2024
7.06.2024
26.05.2024
20.05.2024