Sezin ÖNEY
“Onlarca polis, eşinin ve çocuklarının gözleri önünde şahsı öldüresiye dövdü. Eşinin yalvarmasına aldırış etmeyen polisler, yerde yatan şahsa tekme ve kemerlerle vurdu.”
Şahsın adı, Ahmet Koca. Önceki gün, Fatih’te hunharca dayak yediği olayın görüntülerini görmeyen kaldıysa, ibret için seyretsin.
Ahmet Koca, Kürtçe konuşunca polisler onu, “sen teröristsin” diye dövmeye başlıyor.
Geçen hafta ölen ABD’li Rodney King’in hikâyesinin birebir aynısı bu. 1991’de, yedi polis memuru, Los Angeles’ta, King’i öldüresiye dövmüştü. King’in bir “siyah vatandaş” olarak, böylesi ayrımcı muameleye maruz kalmasına rağmen adaletin yerini bulamaması üzerine, 1992’de Los Angeles genelinde isyanlar çıkmış, çatışmalarda 53 kişi ölmüş, iki bin kişi yaralanmış, isyanı bastırması için ordu göreve çağrılmıştı.
King’in, isyanlar sırasında televizyonda dile getirdiği, “Geçinebilmeyi, hep beraberce başarabilir miyiz” sorusu, bugün Türkiye’nin kendine yöneltmesi gereken soru.
Kürt sorununda neden çözüme ulaşamıyoruz? Çözüme gerçekten, hiç olmadığı kadar yakın mı Türkiye?
Evet, Türkiye, sorunun çözümüne hiç bu kadar yakın olmamıştı; o yüzden de, çözümden çok uzak.
En liberal ve demokrat görüşlülerimiz bile, Kürt sorununa, iktidarın çözümleyeceği, siyasi güce dayalı bir problem olarak bakıyor.
Elbette, sorunun çözümünde, siyasi dirayet ve kararlılık önemli; hem iktidar, hem de muhalefet kanatlarında. Ne var ki, Kürt sorunu hep, “güce” dayalı biçimde çözülecek bir mesele gibi algılandı.
Askerî güç, siyasi güç... İkisi de bir anlamda, aynı madalyonun farklı yüzleri gibi görüldü, hiç de farkına varılmadan.
Bir noktaya kadar, merkezî iktidarların çözüm getireceği umudu vardı. Sonra bu, ilk bölünen çözüm umudu oldu; biri Ankara biri de İmralı’da iki çözüm adresi ve iktidar odağı oluştu. Sonra bunlar da bölündü; Ankara, İmralı, Kandil, sonra Ankara, İmralı, Kandil, Diyarbakır, sonra Ankara’nın farklı güç odakları, İmralı Kandil, Diyarbakır, Yüksekova, Şırnak, Van... Hatta, İzmir, Trabzon, Kayseri; farklı kamuoyu algı ve yaklaşımların birbiriyle diyalog kurabilmeyi beceremeyen, kopuk kopuk gruplaşmaların, kendilerini tek ifade şekillerinin, siyasi kutuplaşma hâline gelmesi ve bunun sonucu politikanın felç olması...
Siyasi tıkanmışlığın, şimdi de, “Kürt sorunu, başkanlık sistemi ile çözülür” yaklaşımıyla aşılabileceği illüzyonu yaşanmaya başlanıyor. Ufaktan ufaktan başkanlık sistemine ısınan görüşlerin çoğalmaya başlaması da, aslında Türkiye’de politikanın, politik müzakerelerle sorun çözülebileceğine olan güvenin iflasın göstergesi.
Politik müzakere zemini (aslında arada canlanır gözükürken), Meclis’in, sadece partiler arasında değil, her parti içinde de var olan tüm farklılıklarıyla, asıl çözüm adresi olarak görülmemesi nedeniyle, giderek yok oluyor.
“Müzakereler, bu işlerde hep kapalı kapılar ardında olgunlaştırılır” demekle açıklanabilecek bir durum değil bu. Türkiye siyasetinin, ekonomiden eğitime, her türlü alanda politika oluşturulması sürecinde, şeffaflıktan çok uzak geleneksel yaklaşımı ve yapısı, kapalı kapılar ardında gerçekleşen görüşmelerin soruna katkı sunmasına değil, köstek olmasına neden oluyor.
Oslo görüşmelerinin basına sızdırılması ve sonrasındaki hâlâ açıklanamaz, “esrarengiz” süreç, Türkiye’de, Kuzey İrlanda, Bask sorunu gibi örneklerin tersine, önce açık ve Meclis tabanlı bir görüşme süreciyle, halkın, tüm farklılıklarıyla ortak bir irade oluşturmasının, çözümün, son değil, ilk adımı olması gerektiğine işaret ediyor.
Britannica Ansiklopedisi’ne göre, “parlamento”, kelime kökeni olarak Fransızcadan geliyor.“Parler”, “konuşmak”, “parlement”, “konuşma”, “tartışma” demek.
Sevan Nişanyan’ın etimoloji sözlüğüne göre, “meclis” ise, “oturum veya oturulacak yer”,“sohbet toplantısı” anlamına geliyor. Arapçada “culūs”, yani “oturma” fiilinden geliyor; gene Nişanyan’a göre, “özellikle tahta oturma” manasında.
Türkiye’de, Kürt sorunu, eğer en büyük insan hakları meselesi ise, çözüm yeri sadece Meclis olabilir. Sadece Kürt sorunu değil, ülkenin giderek kronikleşen insan hakları meselelerinin tümünün çözüm adresi burası; konuşma, müzakere, farklılıkların ve farklı görüşlerin temsili pratiklerinin geliştirilmesi gerekiyor. Ancak böylelikle, yeni bir siyasi kültürde ortaklaşılabilir.
Meclis’in, ülkenin sosyal, ekonomik, toplumsal tüm sorun ve gerçeklerinin konuşulup, tartışıldığı bir ortaklık, müzakere merkezi, yani gerçek bir parlamentoya dönüşerek güçlenmesi de, Türkiye’nin demokratikleşmesinin tek yolu.
Meclis’in parlamentoya dönüşmesi elbette, siyasetin daha da merkezileşmesi ve “Ankaralılaşması” manasına gelmiyor; tersine, belki de yerel siyasetin güçlenebilmesinin, yerelin, yerinden yönetiminin önünü açabilecek tek yol da bu.
Peki, ne olacak?
Meclis, “oturma mekânı” olmaktan, sadece iktidar tarafından yapılanlara veryansın edilen bir “ağlama duvarı” olmaktan kurtulabilecek mi?
Leyla Zana gibi “Son Mohikanlar”; Kürt siyasetindeki “sorunu devletin çözeceği” inancını korumaya çalışanlar arasında, durumun nasıl bir açmaza gittiğini hissederek, girdaptan beri tarafa adım atmaya çalışanlar var. Erdoğan ise, şimdiden başkanlık sistemine geçmiş bir yaklaşımı var. Daha dün yasalaşma yolundaki ve Başbakan’ı, neyin devlet sırrı olduğuna karar vermenin tek yetkilisi hâline getirecek kanun da, culūsun, yani tahta çıkışın yeni bir adımı.
Yazarlar
-
Nevzat CİNGİRTKelbaşa Şimşir Tarak… 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanGenel Yapay Zeka aslında bir büyük yalanın mı adı? 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞTuhaf yasa maddeleri 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞFAİLİ MEÇHULLER BİR “DEVLET POLİTİKASI” MIYDI? 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelTek adama alışmış bir ülkede CHP'de ‘çift lider’ stratejisi ne kadar çalışır? 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİran yeniden menzilde 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciPahalılık turisti de vurdu... 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRDünyanın temel düzeni sarsılıyor: Yeni bir ütopya, krizlerden çıkışın anahtarı olabilir 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava Tümseği 24.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNENeler olacağını bilmek 24.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKIlımlılar, İslamcılar, Fundamentalistler: “Batı Türkiye’ye Nasıl Bakıyor?” meselesi 24.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur Akgün10 yıl sonra nasıl bir Türkiye? 24.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENDiyanet iğneyi çuvaldızı kendisine batırırsa… 24.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKKM kalktı, müjde! 24.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAKürt Halkı: Barışın ve Demokratik Toplumun Evrensel Öncüsü... 24.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluDemokratikleşme paketleri beklenirken hangi kanunlar gelecek? 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezKalıcı toplumsal barış: Engeller, imkanlar 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKGerçekten emperyalist güçler bölgede Kürdistan istiyor mu? Irak ve Suriye’de olanlar bu tezi yalanlı 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kirasİslamcı, sosyalist ve milliyetçi bir düşünür 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUAklını başına, vicdanı kalbine toplasan ya! 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRİddia: Ziraat’te ‘Gizem B. skandalı’! “Günooo kızlar… Paralar sizin için yükleniyor” 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBir hâkim Caprio'muz niye yok? 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraKardeşlik 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKeser döner sap döner… 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMete Tunçay mı yanılmıştı? 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNSuriye’de dahil olunacak bir ordu var mı? 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇKudüs, ey Kudüs! 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİller Bankası Genel Müdürü Recep Türk: Listemizde sadece Aydın yok 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Alevi Hakları… 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUMutlak kötülüğün mutlak zaferine doğru mu? 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuYargı, Mafya ve Beyaz Toros… 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunBarışın gerekleri, Cumartesi Anneleri ve Ablam… 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNAK Parti’den yeni tarzı siyaset: seçmeni kazanamıyorsan seçileni kazan 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBir Devletin ve Toplumun İçten İçe Çözülüşü 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. Yılmazİpe un serme komisyonu mu? 21.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan24 yıl sonra CHP’ye muhtaç hale gelmek… 18.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANBelediye başkanları ne yaptıklarının farkında mı? 18.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSeyfettin Çilesiz’in çilesi 18.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu17 Ağustos ve 6 Şubat niye akılları başa getirmedi? 18.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANBitmeyen CHP tartışmaları (II): Yelin kayadan toz koparması 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayEnflasyon raporu: Faiz, fiyatlar, sofradan eksilen tabaklar 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçDiyanet anayasaya aykırı bir hukuk rejimi öğütleyemez! 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm süreci komisyonuna dair 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUŞakülünden çıkmış bir ülke: Türkiye 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSon vatanı Türkiye olanlar ilk vatanı Türkiye olanlara vatanseverlik dersi veremez 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
3.02.2025
29.01.2025
17.01.2025
7.11.2024
6.11.2024
24.10.2024
27.06.2024
7.06.2024
26.05.2024
20.05.2024