Akın ÖZÇER
Bu soruyu öteden beri yanıtlamaya çalışıyor, zaman, zaman güncel gelişmeler çerçevesinde tespitlerimi yapıyorum. Dile getirdiklerim kişisel görüşlerimdir, paylaşılır ya da eleştirilir, bu son derece doğal. Ama hep söylediğim taraflı, tarafsız herkesin kabul ettiği bir gerçek de var. O da CHP’nin bir türlü iktidar alternatifi bir ana muhalefet partisi olamaması. Bir değil, iki değil, üç değil, ana muhalefet partisinin bugüne kadar girdiği tüm seçimlerde aldığı oy oranı yüzde 25-28 bandına sıkışmış durumda. Hem de AK Parti’nin bunca yıl iktidarda kalmasının yol açtığı doğal yıpranmaya karşın.
Bu itibarla, başlıkta yönelttiğim soruyu öncelikle CHP kurmaylarının yanıtlaması, çok daha önemlisi partinin seçmen nezdinde yeterli destek görmeyen politikalarında değişim yapmaları gerekiyor. Bu değişimin başında, AK Parti’nin bugüne kadarki bilançosunun genelde başarılı olduğunun kabulü geliyor. Çünkü bu da, son dönemde Erdoğan karşıtı çizgisiyle öne çıkan Fransız Le Monde’ un bir önceki yazımda atıfta bulunduğum “Türkiye’nin tek efendisi” (Erdogan, seul maître en Turquie) başlıklı başyazısında olduğu gibi, taraflı, tarafsız herkesin kabul ettiği bir başka gerçek.
Bir siyasi parti, kişi başına düşen milli gelirin üçe katlandığı, Anayasa’nın 2. maddesindeki sosyal devlet ilkesinin önemli ölçüde hayata geçirildiği Türkiye’de son 14 yılda “17 milyon yoksul yaratıldığı” söylemiyle iktidar alternatifi olabilir mi? Hem de bu siyasi parti geçmişte bu konularda pek de başarılı bir icraatta bulunamamışsa. Yapılması gereken, siyasi rakibinin başarısını teslim etmek ve bundan daha fazlasının, geçmişte Tansu Çiller’in “iki anahtar” formülünde olduğu gibi sanal olarak değil belki ama gerçekçi biçimde nasıl yapılabileceğini ortaya koymaktır elbette.
Kabul etmek gerekir ki Türkiye’de artık olmayacak şeyler vaat ederek, altı doldurulmayan söylemlerde bulunarak ve siyasi rakibini aslı astarı olmayan iddialarla yıpratarak seçmenden destek almak mümkün değil. Ama Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun bugüne kadar dile getirdiği görüşleri tarafsız bir gözlemci olarak değerlendirdiğimde, CHP’nin böyle yapmaktan hiç vazgeçmediğini ve sandıktaki başarısızlığını da seçmenin cehaletine bağlamayı sürdürdüğünü görüyorum. Sayın Kılıçdaroğlu, söz gelimi 10 Mayısta Grup toplantısında yaptığı konuşmada kemik seçmeni dışında da kimseyi ikna etmeyecek şeyler söylemeyi sürdürüyor.
Oysa Sayın Kılıçdaroğlu’nun yeni seçmen kazanmak için, bir kere yalan olduğu Kilis’e atılan roket ve bombalardan anlaşılan IŞİD’in AK Parti hükümeti tarafından desteklendiği iddiasına bel bağlamaktan artık vazgeçmesi gerekiyor. Ama önceki günkü toplantıda da uzun, uzun dile getirdiği gibi, hâlâ o TIR’larda silahlar olduğunu ve silahların da Türkmenlere gitmediğini söylüyor. AK Parti’yi yıpratacağı düşüncesiyle yapıyor belki ama bu şekilde Batı medyasının Türkiye’nin yıpratılması kampanyasına da hizmet etmiş oluyor. Özünde öyle mantıksız bir iddia ki bu, Bekir Bozdağ’ın şu sözlerine hak vermek için AK Partili olmak da gerekmiyor: “Türkiye'nin dört bir yanında Daesh terör örgütü canlı bombalarıyla, başka tür teröristleriyle eylemler yapacak, onun arkasında Türkiye Cumhuriyeti Devleti olacak. Her gün Kilis'e Daesh terör örgütü bomba atacak, onun arkasında Türkiye Cumhuriyeti Devleti olacak. Böyle bir saçmalık olabilir mi? "
Sayın Kılıçdaroğlu, bir yandan IŞİD’e yardım iddiasını gündemde tutarken, öte yandan hükümetin Daesh’in hedefindeki Kilis’le ilgilenmediği temasını işliyor. “Kilis süratle Suriyelileşiyor” diyor ve Avrupa’daki aşırı Sağ partilere özgü göçmen karşıtlığı kokan şu cümlelerle devam ediyor: “ Suriyelilerin nüfusu Kilislilerden fazla ve Kilis’te yaşayan vatandaşlarımızın yüzde 20-25’i göç etmek zorunda kaldı. Onlar göç ediyorlar, Suriyeliler oraya yerleşiyorlar. Peki, nereye kadar gidecek bu?”
AK Parti’yi “yanlış dış politika” izlemekle suçlayan CHP’nin Suriye’de Esat rejimine yakın bir duruşu var. Kemik seçmeni, bu duruş nedeniyle, Suriye’de olup bitenlerden bu politikayı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı sorumlu tutuyor. Onlara göre 500 bin vatandaşını katletmiş, 12 milyonunu evlerinden barklarından etmiş, 5 milyonunu mülteci konumuna düşürmüş olan Esat değil de Erdoğan. Bu mantıksızlığı kabul etmeyen seçmen de cahil muamelesi görüyor. CHP, Erdoğan nefreti zekâlarını gölgelememiş olan sağduyulu seçmenden bu politikasıyla oy alamaz elbette.
Sayın Kılıçdaroğlu’nun, yeni seçmen kazanmak için ayrıca altını dolduramadığı, içi boş, hatta yanlış şeyler söylememesi de gerekiyor. Örneğin önceki günkü grup toplantısında başkanlık sistemi hakkında sarf ettiği “başkanlık bölücülüktür arkadaşlar, kimse unutmasın, başkanlık bölücülüktür” sözü doğru değil. Aynı şeyi iki kez yinelemek doğru olduğunu göstermez. ABD başta olmak üzere dünyada birçok demokratik ülke halen bu sistemle yönetilirken, böylesine baştan savma sözlerle meşru bir devlet sistemine karşı çıkılabilir mi?
Keşke Sayın Kılıçdaroğlu’nun konuyla ilgili sözleri bu kadarla sınırlı kalsaydı. CHP Genel Başkanı ertesi gün katıldığı TOBB Genel Kurulu’nda keşke şu talihsiz sözleri söylemeseydi: “Anayasa'yı değiştirelim; ne için? 'Başkanlık sistemini getireceğiz'. Bir kişi konuşacak, Türkiye susacak. Bir kişi konuşacak, hâkim ona göre karar verecek. Bir kişi konuşacak, ona göre milletvekili listeleri hazırlanacak. Böyle bir başkanlık sistemini kan dökmeden bu ülkede gerçekleştiremezsiniz. Açık ve net". Başkanlık sisteminin Türkiye’de halkoyuyla kabulü halinde kan dökülür demek bir ana muhalefet liderine yakışıyor mu? Parlamentarizmi savunursunuz tabii ama bu konu referanduma götürülürse halkın vereceği karara saygı göstermek yerine şiddet çağrısında bulunabilir misiniz?
Aslında Kılıçdaroğlu, bu konuya Davutoğlu’nun Cumhurbaşkanı’nın müdahalesiyle Genel Başkanlık ve Başbakanlıktan ayrılmak zorunda kalmasını eleştirerek giriyor. Bunun seçmen iradesine karşı bir müdahale olduğunu, 23 milyonun oyunun çöpe gitmesi anlamına geldiğini söylüyor. Peki, ama Yeni Anayasa ile ilgili referandumdan çıkacak başkanlık lehine bir sonucun kan dökülmesine yol açacağını söylemek çok daha fazla oyun çöpe atılması bir yana bir bakıma demokrasinin askıya alınması anlamına da gelmiyor mu?
Kılıçdaroğlu’nun TOBB Genel Kurulu’ndaki yukarıdaki sözleri aslında demokrasi söyleminin içinin ne kadar boş olduğunun somut bir göstergesini oluşturuyor. Grup toplantısında sarf ettiği şu sözlerin bundan böyle bir inandırıcılığı olabilir mi? “Türkiye maalesef, üzülerek ifade edeyim, demokrasi standartları gittikçe düşen bir ülke konumuna hızla gidiyor. Böyle bir tablo yıllardır mücadelesini verdiğimiz, demokrasi kültürümüzün zenginleştirilmesi yolunda yıllardır mücadelesini verdiğimiz bir süreci zayıflatıyor.”
Kaldı ki Genel Kurul’da sarf ettiği şu sözler de gerçekleri yansıtmıyor: “2002'de Türkiye'nin bir temel sorunu vardı. O da ekonomiydi. En temel sorun ekonomide yatıyordu. Geldik 14 yıl sonraya. Bugün Türkiye'nin 5 temel sorun alanı var. Bir, ekonomi. İki, demokrasi. Üç, dış politika, dört, eğitim, beş, toplumsal barışımız. Bir temel sorunumuz vardı, şimdi beş temel sorunumuz var". Türkiye’de 2002 krizini yaşamış olan bizler gibi, bu sözlerin tümüyle yalan olduğunu bilen milyonlarca seçmen var.
Kılıçdaroğlu’nun CHP’yi “demokrasi mücadelesi veren ve bu mücadeleyi güçlendirerek sürdürecek” bir parti olarak takdim etmesi inandırıcı değil. Keşke öyle olsaydı ve geçen yasama döneminde TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nda önerdiği maddelerle bunu ispatlasaydı. Oysa Kılıçdaroğlu geçenlerde yinelediği gibi, o zaman da 82 Anayasası’nın ilk 4 maddesine ilişkin kırmızıçizgilerini koruyordu. Konuyla ilgili yazılarımda defalarca altını çizdiğim gibi, ilk 4 madde korunarak demokrasiyi önceleyen bir siyasi parti olunamaz. Eğer Anayasa’yı darbe hukukundan ayıklamayı içtenlikle savunuyorsanız, “demokratik, laik ve sosyal hukuk devletine” “milliyetçi” sıfatı eklenmesi başta olmak üzere, bu maddelerin darbeci generallerinin kurucu iradesini temsil eden yerlerine dokunmak zorundasınız.
Türkiye’nin yakın siyasi tarihi, cahil olmakla aşağılan halkının çoğunluğunun darbelerle önü kesilen siyasi partilere ve politikalarına her seferinde daha çok destek verdiğini gösteriyor. CHP’nin iktidar alternatifi olmak için öncelikle bu gerçeği göz önüne alan tutarlı politikalar üretmesi gerekiyor. Bu, kapsamlı bir değişim gerektirdiği için söylendiği kadar kolay değil aslında ama CHP ana muhalefet olarak varlığını sürdürebilmek için bile bu değişimi geçirmek zorunda.
Yazarlar
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları




































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.12.2025
13.12.2025
6.12.2025
1.12.2025
13.11.2025
6.11.2025
30.10.2025
19.10.2025
14.10.2025
8.10.2025