Cemil ERTEM

Çin’e ucuz iPad almaya giden Şansolye
5.02.2012
4629

Bir seminer programı için Frankfurt’tayım. Bu kent, Almanya’nın tarihsel çelişkilerini içeren tipik bir örnek. Hem olabildiğince kozmopolitliği hem de bir o kadar kendine has, korkak ve içe kapalı bir çekingenliği barındırıyor. Ancak Avrupa’nın en önemli finans merkezlerinden biri olan bu kent, tüm Almanya gibi, şimdilerde rahat değil.

Hessen eyaletindeki kreşlere başlayan çocukların yüzde 40’ı yabancı uyruklu. Bu, Almanya’nın, yalnız şimdi değil, bütün tarihi boyunca hiç istemediği bir sonuç. Bu yüzden Almanya’da, göçmenlere yönelik yaptırımların ve zorlukların giderek artacağını söyleyebiliriz. 

Şu sıralar Almanya’daki en güncel espri Merkel’in Çin gezisi ile ilgili. Aslında Merkel’in Çin’in Avrupa istikrar fonlarına bir katkı yapmayacağını bildiği, ama buna rağmen Çin’e gitme amacının ucuz iPad alma düşüncesi olduğu söyleniyor. Almanlar Merkel ile dalga geçmekiçin bu tür fırsatları kaçırmıyorlar ama Merkel’in önümüzdaki seçimlerde de pek rakibi yok gibi. Geleneksel Alman sermayesi Merkel’in arkasında. Nasıl olmasın ki, karşılarında bir dediklerini yıllardır iki etmeyen bir siyasetçi var. Ancak işin gerçeği Alman siyaseti bugün Merkel gibi bir siyasetçiye bile alternatif üretmekten aciz. O zaman şunu söyleyebiliriz; Merkel’in Almanya’da alternatifsiz olması Avrupa krizinin bize daha çok yolu olduğunu gösteriyor. Fransa’da Sarkozy’nin Nisan’da gitme olasılığı ortada. Ama Sarkozy Nisan’ı kazaya uğramadan atlatırsa, Merkel daha da güçlü olarak seçimlere girecek ve işte o zaman Avrupa’nın gerçek krizi başlayacak.

Almanlar hâlâ “biz, krize rağmen büyüyoruz, ihracat şampiyonuyuz bize bir şey olmaz” havasında ama Çin’e ucuz iPad almaya giden Başbakan esprisinin arkasındaki koca gerçeği de görmeleri lazım. Almanya, önümüzdeki yıllarda ne yaparsa yapsın Çin’le rekabet edemeyecek. Çin, düşük kaliteli ama ucuz mal ihraç eden bir ülke olmaktan çıkıyor. Kalitelive ileri teknoloji ürünlerde de fiyat rekabetini öne çıkaran bir Çin var artık. İkincisi geleneksel Alman sanayisi bugün bilgi ve iletişim teknolojilerini ıskalamış durumda. Yani burada Asya ile rekabeti çok zor. Dolayısıyla belki Almanya’ya bir şey olmaz ama yakında Almanya da Almanlar’ın olmayabilir.

Çünkü Asya’da biriken sermaye, altyapısı çok gelişkin olan, talebi, nitelikli mala ve hizmete yönelik olan, merkez Avrupa’ya başta da Almanya’ya gelecektir. İşte Kara Avrupası’ndaki sermayenin de emeğe benzer bir şekilde hızla kozmopolitleşmesi, Avrupa’da yeni birsiyaseti ortaya çıkartacaktır. Bugün Almanya gibi ülkelerde işgücünün kozmopolit olması ama sermayenin hâlâ Avrupalı olması siyaseti de tıkamakta ve siyaset ancak Merkel gibi gerici unsurları üretebilmektedir.

Biliyorsunuz Frankfurt, başta Goethe olmak üzere dünyaca ünlü birçok bilim insanının, ebebiyatçının, sanatçının yetiştiği bir kent. Frankfurt Okulu da bu kenti ünlendiren ve birçok bilim insanını, filozofu hatta müzisyeni içinde barındıran bir düşün akımı. Frankfurt Okulu’nun kökleri 20. yüzyılın ilk çeyreğine dayanır. Almanya’da Nazizmin yükselmesi, Rusya’da Marksizmin Stalin’le birlikte yozlaşıp otoriter bir yapıya dönüşmesi karşısında Frankfurt Okulu, eleştirel ve hayatın birçok alanını kapsayan bir çıkıştır.

Frankfurt Okulu ortaya çıktığı zaman Avrupa’da sol, milliyetçiğin etkisinde yenilmiş vesiyaset üretemez duruma gelmişti.

 

Frankfurt Okulu’nun sırrı

Frankfurt Okulu’nun düşünürleri, kapitalizmi en çok moderniteden yola çıkarak eleştirmişler ve modernitenin, aklı doğmalardan kurtarmaya çalışırken aklın kendisini doğmalaştırdığını ileri sürmüşlerdir. Farklı disiplinlerden gelen Frankfurt Okulu düşünürleri arasında çok ciddi görüş farklılıkları da vardır. Ancak okul, eleştirel ve alternatif bir çıkış olması anlamında çok önemlidir ve bugün hâlâ Frankfurt Okulu, bu yönüyle, aşılamamıştır.

Şu soruyu şimdi sormamız lazım; 20. yüzyılın ilk çeyreğinde hem Avrupa kapitalizmine hem de onun tersinden bir kopyası olan Sovyet rejimine çok güçlü ve cesur alternatif düşünsel akım ortaya çıkaran Frankfurt gibi merkezler şimdi bunu yapabilir mi; şüphesiz hayır. Yanıtı ise Avrupa’nın insanlığı ileriye taşıyacak dinamiklerini kaybetmesinde gizli. Avrupa, artık cepten yiyor.

Peki, bilgi toplumuna geçişte Avrupa’yı geride bırakmakta olan Asya’dan bir Frankfurt Okulu çıkabilir mi; bu, daha umut verici bir soru ama burada da, zamanın ruhu bize henüz değil diyor...  

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar