İsmet Berkan
Bu köşede 1 Kasım 2023’te yayınlanan yazının başlığı aynen şöyleydi: “Anayasal düzene karşı darbe oldu, haberiniz var mı?”
Yazıda anlatılan TİP milletvekili Can Atalay’la ilgili alınan Anayasa Mahkemesi kararının uygulanmamasıydı. Oysa Anayasada açık hüküm vardı: Anayasa Mahkemesi kararları herkesi bağlardı.
Bir mahkeme kararını uygulamayan siz olsanız başınız belaya girer. Ama aynı şeyi bir başka mahkeme yapınca Türkiye’de hiçbir şey olmadı. O yüzden “Anayasal düzene karşı darbe” dedim.
Bu durumu, yani bir mahkemenin yetkisini aşıp başka mahkemelere veya yerlere ait yetkileri gasp etmesine sistemin hiçbir müdahalede bulunmamasını “Hukuk devletinin sonu” olarak yorumladım. Türkiye, bana göre hukuk devleti olmaktan çıkıp “kabile hukuku” veya “üstünler hukuku” uygulayan, hukuku keyfileştiren bir ülkeye dönüşmüştü.
Bana soracak olursanız bu çok önemli bir meseleydi, mahkeme kararlarının tanınmaması, uygulanmaması sokaklarda mitinglerle protesto edilmesi gereken çok vahim bir olaydı.
Mesela beğenmediğimiz ve sevmediğimiz İsrail’de siyasi iktidarın yüksek mahkemenin kimi yetkilerini kısmaya kalkışması aylarca büyük sokak gösterileriyle protesto edildi. Türkiye’de sokaktan hiçbir tepki gelmedi; muhalefet partileri de bir süre bu konuyu konuştu, sonra unuttu gitti. İktidar ise söylenenleri duymazdan gelmeyi tercih etti, bir siyasi polemik bile yaşanmadı.
İktidar, yani Tayyip Erdoğan, esasen bu durumu tercih ediyordu. Kurallara ve kanunlara uygun bir yönetim yerine hem kuralların hem kanun uygulamalarının kendi isteğine göre esnetilebildiği, yok kabul edilebildiği bir düzen.
O günkü yetki gaspından, yani önce bir Ağır Ceza Mahkemesi’nin, sonra da bir Yargıtay Ceza Dairesi’nin yetki gaspından bugüne geldik. İstanbul’da bir Asliye Hukuk Mahkemesi, Anayasal bir kurum olan Yüksek Seçim Kurulu’nun yetkisini gasp etti. “Ben yaptım, oldu” dedi, “İtiraz edecekseniz gidin bir üst mahkemeye itiraz edin” diye de ekledi alay eder gibi.
Bizim bir Siyasi Partiler Kanunu’muz var. Beğenmesek de var. Bu kanunun bir de 21. maddesi var, meraklısına bu linkten okumasını tavsiye ederim. Madde “Siyasi partilerin genel merkez, il ve ilçe organları seçimleri ile il kongresi ve büyük kongre delegelerinin seçimleri, yargı gözetimi altında gizli oy ve açık tasnif esasına göre aşağıdaki şekilde yapılır” diye başlıyor.
Burada “yargı gözetimi”nden kasıt, YSK gözetimi.
Madde tek tek her birim için seçim öncesi süreçlerinden başlayarak sonuna kadar yargı gözetiminin nasıl yapılacağını anlatıyor ve en sona geliyoruz.
Bakın ne diyor yasa maddesi:
“Seçim süresinin sonunda seçim sonuçları tutanakla tespit edilip, seçim sandık kurulu başkan ve üyeleri tarafından imzalanır. Tutanakların bir örneği seçim yerinde asılmak suretiyle ilan edilir. Kullanılan oylar ve diğer belgeler, tutanağın bir örneği ile birlikte üç ay süre ile saklanmak üzere seçim kurulu başkanlığına verilir.
Seçimin devamı sırasında yapılan işlemler ile tutanakların düzenlenmesinden itibaren iki gün içinde seçim sonuçlarına yapılacak itirazlar hakim tarafından aynı gün incelenir ve kesin olarak karara bağlanır.
Hakim, seçim sonuçlarını etkileyecek ölçüde bir usulsüzlük veya kanuna aykırı uygulama nedeniyle seçimlerin iptaline karar verdiği takdirde bir aydan az ve iki aydan fazla bir süre içinde olmamak üzere seçimlerin yenileneceği tarihi tespit ederek ilgili siyasi partiye bildirir. Belirlenen günde yalnız seçim yapılır ve seçim işlemleri bu madde ile kanunun öngördüğü diğer hükümlere uygun olarak yürütülür.”
Yasa metinleri okumaya alışık olmayanlar için özet vereyim. Bu üç paragrafta temelde iki şey söyleniyor:
1. Seçime itirazın varsa hemen, iki gün içinde söyle, YSK bu itirazı hemen inceleyip karara bağlayacak.
2. Seçimde büyük usulsüzlük yapıldıysa buna kararı ancak YSK’nın yolladığı hakim karar verebilir, bu karar da işte o itirazlar sırasında verilir, yani birkaç gün içinde.
Apartman yöneticisi seçiminden dernek seçimine ve siyasi parti genel kongresine kadar her türlü seçimde elbette itiraz edenler, usulsüzlük iddia edenler, “demokratik irade sakatlandı” diyenler çıkar, bu doğal. Kanun işte onlara itiraz yolunu ve süresini göstermiş.
CHP’nin İstanbul il kongresi 2023 yılında yapıldı. Ama dün mahkemenin yetki gaspıyla verdiği karara temel teşkil eden itiraz 14 Ağustos 2025’te, yani kongreden neredeyse 2 yıl sonra yapıldı.
Bu da olabilir aslında. Birisi, iki yıl sonra bir seçimle ilgili çok acayip yeni deliller bulup ortaya çıkabilir ve suç duyurusunda bulunabilir. Ama o zaman, seçim sonucu etkilenmez; sadece o delillerle ilgili eğer ceza davası açılıyorsa, iddia edilen suçları işleyenler ceza alır, hapse girer vs.
Neden böyle olur? Çünkü geçmişe dönüp seçim sonuçlarını iptal etmek, o seçim son derece sakat bir seçim olsa bile, daha büyük olan bir kamu çıkarını tehdit eder. Geçmişe dönüp bütün seçim sonuçları iptal edilmeye başlanırsa, ülkedeki genel güven sistemi kökünden çözülür ve çöker çünkü. İşte bu genel güveni korumak için geçmiş seçim sonuçlarına bazen bağra taş basarak dokunulmaz.
Bir örnek vereyim: 2017’de Türkiye’yi başkanlık sistemine sokan referandum sırasında bir acayip olay yaşandı. Normalde oy yerine geçen pusulaların ve bu pusulaların içine konduğu zarfların her sandıkta sandık heyetleri tarafından orada oy kullanacak insan sayısı kadar olması ve damgalı olması gerekir. O gece tam olarak nereden doğduğu anlaşılamayan bir ihtiyaçla damgasız pusula ve zarfların kullanılması söz konusu oldu. Konu acilen YSK gündemine geldi, YSK’da CHP temsilcileri bu duruma itiraz etmeyince mühürsüz pusula ve zarflara izin verildi.
O referandumda evet oyları neredeyse kıl payıyla kazandı. Şimdi siz dönüp o geceyle ilgili devasa bir oy yolsuzluğunu bütün belgeleriyle ortaya koysanız bile Türkiye dönüp o referandumu iptal etmez. Çünkü referandum sonucu iptal edilirse, daha sonra kurulan bütün sistem birden çöker. O yolsuzluğu yapanlar mahkum olur ama mahkeme referandumu iptal etmez. O iş siyasetin işidir, siyaset belki kamuoyundan gelen baskıyla yeniden referandum yapma yoluna gidebilir.
YSK’nın itirazları anında sonuca bağlaması ve seçim sonucunu ilan etmesi uygulaması bu yüzden önemlidir ve kabul görür.
Bir şey daha söyleyeyim: Bugün YSK diye bir kurumu var eden kanun, Türkiye’nin çok partili demokratik düzeninin siyasi partiler arasında gerçek bir uzlaşmayla çıkarılmış ilk kanunudur. Zaten o yüzden ve o sayede 75 yılı aşkın zamandır tartışmasız yürürlüktedir, seçimler hep bu kanuna göre yapılır.
Şimdi İstanbul’daki Asliye Hukuk mahkemesi işte o kanunu fiilen ortadan kaldırıyor; kendisinde olmayan, hiçbir kanunun o mahkemeye vermediği bir yetkiyi kullanıyor, İstanbul il kongresinde seçilip YSK onayıyla görevine başlamış olan yöneticileri görevden alıyor, yerine başka insanları getiriyor.
Bugün il kongresi seçiminde seçilenleri görevden alan Asliye Hukuk’un yarın partinin genel başkanını görevden almayacağının bir garantisi yok. Veya başka bir Asliye Hukuk mahkemesinin Cumhurbaşkanı seçimini tanımayıp mevcut cumhurbaşkanını görevden alıp yerine tedbiren bir başkasını atamasının önünde de bir engel yok. Bir şikayete bakar.
Hukuk devleti olmaktan çıkıp kabile hukuku uygulamaya başlayınca bunlar sıradan şeyler.
Şimdi anlıyoruz o gün kabile hukuku anlayışına geçmeye neden itiraz edilmediğini, hukuk devletinden çıkmanın neden tercih edildiğini…
Tam bugünler içinmiş.
Boşverin hukuku, biraz da reel politik konuşalım
Dün geceden beri beni telefonla arayıp yorum almak isteyen arkadaşlarıma ana yazıda da anlattığım hukuki durumu söylüyor, meselenin vehametini anlatıyorum ama onların dinleme biçiminden bununla hiç ilgili olmadıklarını, benden duymak istedikleri şeyin farklı olduğunu da anlıyorum.
Sizi mi kıracağım, gelin reel politik de konuşalım.
1. Eğer mahkemeler yüzde 100 iktidarın kontrolündeyse dün İstanbul’da alınan karar, daha sonra Ankara’da alınacak kararın bir provasıdır.
2. İktidar bu karara gelecek tepkiye bakarak 15 Eylülde (veya herhangi bir zamanda) CHP’nin genel başkanını ve Parti Meclisi’ni “tedbiren” görevden alıp yerlerine mesela Kemal Kılıçdaroğlu’nu kayyım olarak atayıp atamamaya karar verecek.
3. Bu karar, öyle herkesin beklediği gibi 15 Eylülde alınmak zorunda değil, dava devam ettiği müddetçe mahkeme bu kararı canının istediği gün, tarafları dinlemeye gerek bile duymadan alabilir.
4. Meclis isterse çok sıkıştırılmış bir takvimle, 45 gün sonrası için seçim kararı alabilir. İşte CHP’nin başını gövdesinden ayıracak böyle bir kararın zamanlaması buna denk getirilebilir.
5. CHP’den ve sokaktaki vatandaştan çok sert tepki gelmesi, iktidarın geri adım atmasına, hatta bu mahkeme kararının başka bir mahkeme tarafından iptal edilmesine neden olsa bile artık bu tehlike mevcut, muhalefet buna göre hareket etmek durumunda. Bugün İstanbul’la ilgili bu karar geri alınsa bile yarın bu kez CHP Genel Merkezi için verilse iktidar dönüp “Hukuka başvurun kararı geri aldırın” diyebilecek ama o arada atı alan Üsküdar’ı geçmiş olabilecek.
6. Dün Özgür Özel sanki bu kararı bekliyor, böyle bir tehlikenin varlığının farkındaymış gibi konuştu önce, henüz ortada mahkeme kararı yokken Tayyip Erdoğan’a bir son dakika teklifi götürdü, “İmamoğlu aday olmasın, hatta ben de genel başkan olmayayım ama seçime gidelim” dedi.
7. Özgür Özel İstanbul’daki mahkeme kararı sonrası partisinin yönetimiyle olağanüstü toplantı yaptı, ardından Halk TV’ye çıktı, oradaki konuşmasında da Ekrem İmamoğlu’nun aday olmayabileceğini, hatta kendisinin de genel başkanlığı bırakabileceğini söylemeye devam etti, 19 Mart sonrasındaki sert ve tavizsiz tutumundan farklı davrandı.
8. CHP’nin daha hafif tepki vermeye, Kemal Kılıçdaroğlu gibi davranmaya ve hapisteki Ekrem İmamoğlu’ndan ufak ufak uzaklaşmaya, onu yalnız bırakmaya yönelip yönelmediğini söylemek için çok erken belki, ama bu mesajlar hep tek bir adrese yönelikti. Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli duysun diye söyleniyordu.
9. CHP açısından hangi tutumun daha doğru hangi tutumun daha yanlış olduğunu konuşmak için çok erken. Bu akşam partinin İstanbul Zeytinburnu’nda mitingi var, orada durum daha netleşecektir diye tahmin ediyorum.
10. Ama insanın içine bir kuşku düşüyor ister istemez: Acaba el altından bir pazarlık mı var?
Yazarlar
-
Akif BEKİVer elini kayyumokrasi 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolSuriye’de haberler kötü 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ1 Eylül Dünya Barış Günü ve toplumsal sorumluluk 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURErbil’deki tartışma: Zor yakalanan mı zor olan mı? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciPiyasaları kim hazırladı? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERGeri Çağırma Hakkı 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNYıkıcı korku değil kurucu cesaret 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanHukuk devletinden uzaklaşmak boşuna değildi, tam da bugünler içindi 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUMerkeziyetçilik bütün kötülüklerin anasıdır! 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAUmut Hakkı, Özgürlük ve Demokratik Gelecek: Toplumun Vicdanına, İktidara ve Halklara Çağrı 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNYargı İstanbul Yönetimini Görevden Alınca CHP Direniş Kararı Aldı 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBarış Umudu 2.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRT20 Yılda Ne Değişti? 2.09.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilMillî mi, Evrensel mi? Muhafazakâr Savunma Sözlüğünün Anatomisi 2.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKMalazgirt ruhu: Sultan Alpaslan ve Cevdet Sunay yeni Türkiye’ye el sallıyordu 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluKim demiş İslam ülkeleri bir araya gelemiyor diye 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNLevant’taki İsrail düşü Türkiye için kâbus mu? 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBir Demokrasi Kurultayı hikâyesi 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: İtalya-Güney Tirol Özerk Bölgesi 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞDİYANET NE ZAMAN ”KENTLİ” OLACAK? 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Kusursuz fırtına’nın tam ortasında: Türkiye krizler kavşağında hangi yola sapacak? 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazRüşvetçileri merak eden bir savcı var mı? 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞAnayasa Madde 66: Türk vatandaşlığı 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasLiderleri neden ‘insan üstü’ gibi görüyoruz 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRAktaş serbest, Özer niye tutuklu? İşte skandalın kanıtı 3 rapor 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan çok beğenmiştir… 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKızışan Ortadoğu ve Amerikan sağında ihtilaflar 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİPlazma Toplumu: Bir sinyal okyanusunda yüzen balıklar gibiyiz 30.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
1.09.2025
27.08.2025
25.08.2025
10.08.2025
7.08.2025
5.08.2025
2.08.2025
31.07.2025
26.07.2025
25.07.2025