Mehmet Ali ALÇINKAYA

Mehmet Ali ALÇINKAYA
Mehmet Ali ALÇINKAYA
Tüm Yazıları
Devlet ve Küresel Kapitalizm Kıskacında Marx’ı Aşmak; Demokratik Modernite Perspektif
20.12.2025
482

Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı Karşısında Tarihsel Sorumluluk

Sayın Abdullah Öcalan’ın Barış ve Demokratik Toplum Manifestosu, yalnızca güncel bir siyasal çözüm çağrısı değil; Türkiye solunun, sosyalist hareketin ve komünist geleneğin kapsamlı bir tarihsel muhasebeye yönelmesini zorunlu kılan kurucu bir metindir. Bu manifesto, yeni bir yol önermekle yetinmemekte; geçmiş mücadele pratiklerinin, teorik kabullerin ve siyasal yönelimlerin eleştirel bir süzgeçten geçirilmesini gerekli kılmaktadır.
Tarihsel TKP geleneğinden gelen, Sol Birlik ve TBKP süreçlerinde mücadele etmiş bir komünist olarak bu metni, dışsal bir değerlendirme değil; eleştiri ve özeleştiri temelinde bir yüzleşme olarak ele almak kaçınılmazdır. Ulus-devletçi modernitenin ve devlet merkezli sosyalizm anlayışının, devrimci niyetlere rağmen neden barış üretmeyen, topluma mesafeli ve tıkanmış bir hatta sürüklendiği bugün daha açık biçimde görülmektedir.
Bu nedenle Marx’ı aşma tartışması, teorik bir polemik değil; barış ve demokratik toplumun inşası açısından tarihsel bir zorunluluk olarak ele alınmalıdır.

Marx’ın Katkısı ve Türkiye Solunun Teorik Daralması

Marx, kapitalist üretim ilişkilerinin sömürü karakterini bilimsel temelleriyle açığa çıkararak insanlık tarihine büyük bir devrimci miras bırakmıştır. Artı-değer teorisi, sınıf mücadelesi ve tarihsel materyalizm, uzun yıllar boyunca sosyalist hareketin temel referansları olmuştur.
Ancak özeleştiriyle ifade etmek gerekir ki, Türkiye sol geleneği Marx’ı çoğu zaman yaratıcı biçimde aşmak yerine dogmatik biçimde tekrar etmiştir. Devleti merkeze alan, iktidarın ele geçirilmesini devrimle özdeşleştiren, toplumu tali bir alan olarak gören yaklaşım uzun süre sorgulanmamıştır. Ulus-devlet ideolojisiyle köklü bir hesaplaşma yürütülememiş; Kürt sorunu, inançlar, kadın özgürlüğü ve yerel demokrasi çoğu zaman ikincil başlıklar olarak ele alınmıştır.
Bu yaklaşım, barışı kurmak yerine çatışma dinamiklerini yeniden üretmiş; solun toplumsallaşmasını zayıflatmıştır.

Ulus-Devlet ve Devletçi Sosyalizmin Aşılmayan Sorunu

Manifestoda öne çıkan temel tespitlerden biri, ulus-devletin yapısal olarak barış üretme kapasitesinden yoksun olduğudur. Bu vurgu, Türkiye solunun tarihsel pratiği açısından da belirleyici bir öneme sahiptir.
Uzun yıllar boyunca devlet, sınıfsal bir aygıt olarak değerlendirilmiş; “doğru sınıfın” yönetiminde özgürlük ve eşitlik üreteceği varsayılmıştır. Oysa tarihsel deneyimler göstermiştir ki, devlet merkezileştikçe toplumdan kopmakta; kim tarafından yönetilirse yönetilsin tahakküm üretme eğilimini sürdürmektedir. Reel sosyalizm deneyimleri kadar Türkiye’deki sol pratikler de bu gerçeği doğrulamıştır.
Barış, devletin güçlendirilmesiyle değil; toplumun kendi kendini demokratik biçimde örgütlemesiyle mümkün hale gelmektedir.

Küresel Kapitalizm ve Solun Yetersiz Okuması

Günümüz kapitalizmi, Marx’ın döneminden farklı olarak küresel finans ağları, dijital denetim mekanizmaları ve süreklileşmiş savaş rejimleri üzerinden işlemektedir. Ulus-devlet bu süreçte zayıflamamış; küresel sermayenin yerel güvenlik ve denetim aygıtına dönüşmüştür.
Bu dönüşüm karşısında Türkiye solu çoğu zaman sınıf merkezli dar analizlere sıkışmış; toplumsal gerçekliği bütünlüklü biçimde kavramakta yetersiz kalmıştır. Kadın emeği, ekolojik yıkım, kültürel inkâr ve kimlik sorunları tali alanlar olarak değerlendirilmiş; oysa kapitalist modernite tam da bu alanlar üzerinden derinleşmiştir. Bu yetersiz okuma, barış ihtimalini zayıflatan temel etkenlerden biri olmuştur.

Demokratik Modernite; Marx’ı Aşarak Yeniden Kurmak

Demokratik modernite paradigması, Marx’ı reddetmeden; onu devletçi ve iktidar merkezli yorumların sınırlarından kurtararak yeniden konumlandırmaktadır. Sosyalizmi bir devlet biçimi olarak değil; ahlaki ve politik toplumun inşası olarak ele almaktadır.
Sayın Abdullah Öcalan’ın Barış ve Demokratik Toplum Manifestosu, komünistler açısından da yeni bir düşünsel ve siyasal ufuk açmaktadır. Devrim, bu perspektifte iktidarın fethi değil; toplumun demokratikleşmesi ve özgürleşmesi olarak tanımlanmaktadır. Komünler, meclisler, yerel demokrasi ve komünal ekonomi; sosyalizmin ertelenmiş hedefleri değil, bugünden inşa edilen toplumsal pratiklerdir.

Kadın Özgürlüğü ve Ekoloji; Göz Ardı Edilen Kurucu Alanlar

Özeleştirinin en yakıcı başlıklarından biri kadın özgürlüğüdür. Türkiye sol geleneği, patriyarkal sistemi yeterince merkezine almamış; kadın mücadelesini çoğu zaman ikincil bir başlık olarak ele almıştır. Oysa patriyarka çözülmeden ne sınıfsal sömürü ne de ulus-devletçi tahakküm aşılabilir.
Benzer biçimde ekolojik yıkım da uzun süre tali bir sorun olarak değerlendirilmiştir. Doğayla kurulan tahakküm ilişkisi, kapitalist modernitenin ayrılmaz bir parçasıdır. Demokratik modernite, ekolojik toplumu barış ve özgürlük mücadelesinin kurucu unsurlarından biri olarak ele alarak bu eksikliği gidermektedir.

Eleştiri ve Özeleştiriyle Yeni Bir Eşik

Bu metin, Marx’ı aşma tartışmasını teorik bir polemik olarak değil; barış ve demokratik toplum mücadelesinin zorunlu bir aşaması olarak ele almaktadır. Sayın Abdullah Öcalan’ın manifestosu, yalnızca yeni bir yol önermemekte; geçmişin dogmalarıyla yüzleşme cesaretini de zorunlu kılmaktadır.
Bir komünist olarak bu çağrı, ideolojik bir kopuş değil; daha özgürlükçü, daha demokratik ve daha toplumsal bir sosyalizm anlayışına yönelme olarak değerlendirilmelidir. Barış, iktidar hedefleriyle değil; toplumla kurulan sahici, çoğulcu ve demokratik bağlarla mümkündür. Demokratik modernite, bu bağın teorik ve pratik ifadesi olarak önümüzde durmaktadır.
Bugün temel görev, geçmiş mücadeleleri inkâr etmeden; onların sınırlarını aşarak barış ve demokratik toplumun kurucu özneleri haline gelmektir.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar