Ümit KIVANÇ
Başkonsolosluk yetkilileri Kaşıkçı kaybolduktan sonra öyle tavırlar takındılar ki, daha ilk anda doğan şüpheler hızla beslendi, büyüdü. The Atlantic’te Graeme Wood, ilk anlar için “Suudilerin faullü oyununun kötü kokusu” duyuluyordu, diye yazdı. Birkaç gün geçip de Suudiler doğru dürüst bir açıklama zahmetine bile girişmediğinde bu, “kadavra kokusuna” dönüşecekti. İki gün geçmeden bütün dünya Cemal Kaşıkçı’nın Suudi Arabistan İstanbul Başkonsolosluğu’nda öldürüldüğüne inanmıştı.
Kaşıkçı’nın konsoloslukta öldürüldüğü inancını yerleştirmede ve yaymada en büyük rolü, “adının açıklanmasını istemeyen”, fakat adları hariç her şeyi açıklamakla görevlendirildikleri anlaşılan “Türk yetkili”ler ve “güvenilir kaynaklar” oynadı. Ancak Türkiye çıkışlı bilgilerin güvenilirliği kısa süre içinde tartışılır hale geldi. Özellikle bu bilgilerin belirli bir zamanlamayla belirli “dozlarda” veriliyor oluşu, bunların pazarlık kozları olarak kullanılıyor olabileceği izlenimini yarattı. Giderek, bilgilerin edinilme kanalının başlıbaşına sorun oluşturabileceği ortaya çıktı.
Türkiye kaynaklı bilgiler tartılırken, dünyanın pek çok yerinden, uzman veya meraklı pek çok insanın, güvenilmezlik argümanı olarak Türkiye gazetelerinin “hükümetin propaganda araçları” veya düpedüz yalancı olduklarını, şimdiye kadar çok sayıda yalan haberi ortalığa pompaladıklarını öne sürmeleri, başlıbaşına ibretlik bir hadise; özellikle vurgulamak zorundayım.
Yine sora sora ilerleyelim.
- Konsoloslukta olağandışı birşeylerin yaşandığına dair ilk işaret neydi?
Şöyle anlatıyor, Cemal Kaşıkçı’nın bir türlü dışarı çıkmaması üzerine konsolosluğa telefon eden ve bir görevliyle konuşan nişanlısı Hatice Cengiz: “Görevli telefonu kapatıp, beklediğim kapıya geldi. Bana, gelmeden önce içeride tüm odaları kontrol ettiğini ve içeride kimsenin kalmadığını, burada beklememin anlamsız olduğunu söyledi.”! Normal bir konsolosluk işgününde, telefon çalıyor, bir kadın, içeri giren yakınını beklediğini, ama bir türlü çıkmadığını söylüyor; telefonu açan görevli ne yapar? Kimsenin olmadığını, boşuna beklememesini söyler, telefonu kapatır. Dışarıdaki ısrarla ararsa kapıdaki güvenliğe bildirir, vs. Fakat bu görevli özel olarak dışarı çıkıyor, merak ve endişe içindeki refakatçiye, “boşuna beklemeyin, bütün odalara da baktım, kimse yok içeride” diyor. Olağan mı? Suudi konsolosluk görevlileri hep mi böyle nazikler? :))
Cengiz, “Bu cevap üzerine gözlerim karardı…” diye devam ediyor.
- İkinci -ve bâriz- işaret neydi?
Türkiye’de haksızlıkla, adaletsizlikle, zulümle meselesi olan herkesin yüzünde ânında acı tebessüm yaratan “kameralar kayıtta değildi” hilebazlığı. Suudi konsolosluk yetkilileri, Kaşıkçı’nın kaybedildiği 2 Ekim günü konsolosluk içindeki güvenlik kameralarının kayıt yapmadığını büyük pervasızlıkla ilan edebildiler.
Suudi Arabistan Washington Büyükelçisi, ABD Senato Dış İlişkiler Komitesi Başkanı (Cumhuriyetçi) Bob Corker’a, İstanbul’daki konsolosluğun güvenlik kameralarının kayıt yapmadığını, yalnızca canlı izlemeye imkân verdiğini anlattı. ABD’nin elindeki başka istihbaratı da görme şansına sahip senatör bunun üzerine, “her şey cinayete işaret ediyor” kanısına vardığını söyleyecekti.
İstanbul polisi, kamera sistemini kuran Filipinler kökenli şirketle konsolosluk yetkilileri arasında bir buçuk yıldır herhangi bir iletişim, dolayısıyla herhangi bir arıza veya bakım başvurusu saptayamadı.Konsolosluğun dış cephesindeki kameraların görüntüleriyse polisin elindeydi.
“Kameralar bozuk” riyakârlığı o kadar beylik, o kadar bildik, özellikle bizde o kadar iş görmüş olmasına rağmen o kadar iş göremez nitelikteydi ki, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan devreye girerek, olay ilk duyulduğunda yaptığı kan dondurucu soğukluktaki açıklamayla Yasin Aktay’ın cansiparâne korumaya çalıştığı diplomatik sınırları zorladı: “Olayın cereyan ettiği Suudi Arabistan Başkonsolosluğu’nda kamera sistemlerinin olmaması mümkün müdür? Yani buradan bir kuş uçsa, buradan bir sivrisinek çıksa bu sistemler bunu yakalar ki, onlarda bu sistemlerin en ileri dereceleri vardır.”
Düşünüyorum da, başka hiçbir kanıt, belirti, vs. varolmasa da Türk yetkilileri içeride cinayet işlendiğine ilk anda ikna edecek ayrıntıydı bu. Türkiye’de “kameralar bozuktu” dendiğinde hangi tür haltın yendiğini ve kimin bunu yediğini anlamayacak olan mı var? Yetkililer bir yakınlık, bir sıcaklık hissetmiş bile olabilirler.
- Başka işaret var mı?
Evet. 2 Ekim günü 11:30 sularında, konsoloslukta çalışan 28 Türk elemana, “diplomatların toplantısı var” dendi ve öğleden sonrası için izin verildi. Hürriyet’in haberine göre, iki gün sonra başkonsolosluk çalışanlarının üzerine ses ve görüntü kaydeden kameralar takıldı, bazı kapıların kilitleri değiştirildi. Hürriyet, kapı kilitleriyle uğraşan üç kişinin konsolosluğa girdiği saati “dün 21.30’da” diye verdi. Yani polis pek yakın takipteydi.
- Kaşıkçı’yı öldürmek için Suudi Arabistan’dan özel infaz timi mi geldi?
Sabah gazetesi öncülüğünde iktidar propaganda aygıtı, 15 Suudi vatandaşını, isimleri, doğum tarihleri, İstanbul’da kaldıkları adresler ve havalimanında çekilmiş fotoğraflarıyla birlikte kamuoyuna takdim etti. Görüntü, hadisenin polisiye boyutunu zenginleştirmekle kalmıyor, büyük çaplı bir uluslararası skandalla karşı karşıya olduğumuz izlenimini yaratıyordu.
İktidar propaganda aygıtının tarifiyle “jetle gelen iki suikast timi”, Suudi Arabistan’dan iki özel uçağa atlamış, İstanbul’a gelip “işi” halletmiş, gitmişti. Sorgucusu, tetikçisi, otopsi uzmanı, ortalık “temizleme”cisi ve ellerindeki kemik testeresiyle, tam teşkilatlı bir operasyon timiydi bu. Aralarında Suudi adlî tıbbının en üst düzey yetkililerinden biri de vardı.
HaberTürk’te Güntay Şimşek, gelişigüzel yığılan ayrıntıları düzeltmeye girişti. 2 Ekim günü Atatürk Havalimanı Genel Havacılık Terminali’ne inen iki “özel iş jeti”, Sky Prime Aviation (SPA) bünyesindeki Gulfstream 4 tipi HZ-SK1 ve Gulfstream G450 HZ-SK2 idi. Ancak “Riyad’dan iki jetle gelip dönen on beş kişilik suikast timi” sözkonusu değildi. HZ-SK1, Kahire’den boş gelmiş, aynı gün 18.40’da, Hatice Cengiz’in konsolosluk kapısından telaş içinde birilerini aramasından bir buçuk saat kadar sonra, altı yolcuyla dönmüştü. Riyad’dan dokuz kişiyle gelen, öbür uçaktı. O da Kaşıkçı’nın kaybedildiği günün gecesi 22:00’de yedi yolcuyla dönüş için hareket edip Dubai’ye inmişti. Yani tek uçakla dokuz kişi gelmiş, iki uçakla on üç kişi gitmişti; Kahire ve Riyad’dan gelmişler, Kahire ve Dubai’e dönmüşlerdi.
Bir uçak (HZ-SK1), 2 Ekim günü 13:23’te Riyad’dan kalkmış, 17:15’te İstanbul’a varmış, havalimanında bir saat yirmi beş dakika durduktan sonra 18:40’ta kalkıp Kahire’ye yönelmiş ve 23:31’de oraya inmiş. Belli ki İstanbul’a gezmeye-oyalanmaya gelmemiş. İkinci uçak (HZ-SK2), Riyad’dan 1 Ekim gecesi 23:40’ta kalkıp, 03:13’te (artık 2 Ekim olmuş) inmiş; Kaşıkçı kaybedildikten sonra, o gece 22:54’te kalkıp Dubai’ye gitmiş, 02:48’de inmiş (hepsi TSİ, kaynak: BBC, planefinder.net - Washington Post, AirNavRadarBox sitesine dayanarak, ilk uçağın iniş saatini 16:15 olarak verdi; burada saat farkına dayalı yanlışlık da olabilir).
Bu gelen gidenlerle ilgili iki mühim nokta var. İlki, Medyascope’un “Güne Bakış”ında “Görevdeyken buna benzer bir olayla karşılaştınız mı?” sorusuna muhatap olan, eski MİT Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş’in kurduğu bağlantı: “Suudi Arabistan’dan uçakla görevlilerin gelmesi ve tekrar geriye dönmesi gibi olaylarla cinayet saati arasında bağı kurduğunuzda, şimdiye kadar böyle bir olayla karşılaşmadık.”Yani, “cinayet işlemeye böyle ekip gelip gitmedi” demek istiyor!
İkincisine Şimşek sözkonusu yazısında işaret ediyor: Bu uçaklar kalkışlarından önce polisçe aranmadı.
- Uçaklar aranabilir miydi?
Uçaklardan ilkinin aranamaması belki kabul edilebilir; çünkü “Kaşıkçı kayıp!” diye henüz ortalık ayağa kaldırılmaktayken (18:40’da) bu uçak kalktı gitti. (Gerçi “şüphenin 17:15 gibi ortaya çıktığı” ve “istihbarat ve emniyet kurumları”nın “17:30 itibarı ile ‘acil’ koduyla harekete geçtiği” söyleniyor, ama bunları teyit etme şansım yok.) İkinci uçak -BBC’nin planefinder.net’ten derlediği bilgiye göre- gece 22:54’de kalkmış. Yani neyin ne olduğunu anlamak, en azından şüphelenmek için bol zaman var. Hele elde “kayıtlar” varsa, emin olmak için de var.
Kaşıkçı’nın nişanlısının konsolosluk önünden telefon ettiği ve Kaşıkçı’nın saatlerdir ortada olmadığını bildirdiği ilk kişi, AKP Genel Başkan Danışmanı Yasin Aktay, 6 Ekim günü şöyle anlattı: “(…) O telâş içinde birkaç dakika titreyen parmaklarım telefonda uygun isimleri aradı. Aradıklarımın bir kısmına ilk denemede ulaşamadım. Neyse kısa süre içinde bilmesi gereken herkes bildi, o saat itibariyle [Kaşıkçı’nın]kaçırılması halinde alınması gereken bütün tedbirlerin en üst düzeyde alındığı bilgisi bile geldi.” O halde ikinci uçak, içindeki tetikçi ve temizlikçilerle birlikte neredeyse gecenin on birinde nasıl rahat rahat uçup gitti?
Vakitlice harekete geçilse infaz-temizlik timinin elini kolunu sallaya sallaya gelip gitmesi imkânsız. Vakitlice harekete geçilememesi için de sebep yok görünüyor. Ya karanlık bir nokta var ya da bilgi eksikliğinden kuramadığımız bir bağlantı.
- Minibüsler izleniyor muydu?
Özel uçaklardan camları karartılmış siyah minibüslere. İçinde çok sayıda kutunun bulunduğu bir siyah araçtan sözediliyor. Polis peşine düşmüş. Pek erken bir aşamada, devlet katında hakim kanı Kaşıkçı’nın öldürüldüğü. Yasin Aktay konuşuyor: “Kaşıkçı’nın girdiği İstanbul Konsolosluğu’ndan aynı gün camları siyah film kaplı altı aracın çıktığı bilgisi var. (…) Kaşıkçı’dan hemen önce Suudi Arabistan’dan uçakla gelen 15 kişi camları siyah film kaplı altı araç ile konsolosluğa giriş yapıyor. Kaşıkçı’nın öldürüldükten sonra konsolosluktan çıkarıldığını ve bu uçakla götürüldüğünü düşünüyoruz. Uçağın içinde o gün herhangi bir inceleme yapılmadı.”
Yeni Şafak’ın görüştüğü bir “güvenlik uzmanı”, Dr. Erhan Canikoğlu da minibüsler hakkında şunları söyledi: “Suudi heyet normal kapıdan girmesine karşın, minibüsün özellikle konsolosluğun garaj bölümüne sokulması olağandışı bir durum. Aynı şekilde konsolosluktan çıkıp Başkonsolosun yakın mesafedeki evine giden aracın da doğrudan kapalı garaja girmesi dikkati çeken bir diğer husus.”
Takvim de, Kaşıkçı içeri girdikten bir saat kırk beş dakika sonra konsolos Muhammed Uteybi’nin konutuna yaklaşan ve içinde Kaşıkçı’nın (veya naaşının) bulunduğu ileri sürülen 34 CC 1865 plakalı siyah Mercedes Vito’nun macerası ve onunla ilgili olarak etrafta yaşanan hareketlilik üzerine bol yayın yaptı. Servis edilen bunca görüntüden anlıyoruz ki orası anbean izleniyor.
Yukarıdaki “vakitlice” meselesini hatırlayalım.
• Eli silahsız, savunmasız, tek başına bir adamı öldürüp cesedini yok etmek için bunca elemanı oradan buradan gönderip aynı gün içinde geri götürmenin anlamı var mı?
Bu soruya cevabı özellikle adlî tıp uzmanları verebilir. Muhtemelen öldürmekten çok, iz bırakmadan öldürüp ortadan kaldırmak için birtakım uzmanlıklara gerek vardır. Ayrıca, her ihtimale karşı, suça doğrudan, fiilen karışacak kişilerin, suç mahalli yabancı ülkede bulundurulmaması, cinayete karar verenler açısından anlaşılır bir karar. Eğer kaçırma amaçlandıysa belki daha karmaşık bir operasyona ihtiyaç olacaktı; bunun için hangi işlevleri yerine getirecek kaç kişi gerekir, bilmiyorum haliyle.
Suudi yetkililer, “böyle birilerini göndermedik” diye iddia ettiler. 2 Ekim’de “herhangi bir heyet” gönderilmemiş! Suudilere göre ayrıca, iktidar propaganda aygıtı ve Türk medyasında isimleri, fotoğrafları yayımlanan kişiler “ülkelerine dönmekte olan normal turistler”di!
Siz bu satırları okurken, cinayetin bu ekibin işgüzarlığı veya iş bilmezliğine bağlanması yönünde arayışlar sürüyor.
—- DEVAM EDECEK —-
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
31.01.2025
30.12.2024
24.12.2024
15.12.2024
1.12.2024
15.11.2024
21.10.2024
7.10.2024
22.09.2024
5.07.2024