Ahmet AY
"Ben ki … Akdeniz'in ve Karadeniz'in ve Rumeli'nin ve Anadolu'nun ve Karaman'ın ve Rum'un ve Vilâyet-i Zülkadriyye'nin ve Diyarbekir'in ve Kürdistan'ın ve Azerbaycan'ın ve Acem'in ve Şam'ın ve Haleb'in ve Mısır'ın ve Mekke’nin ve Medine'nin ve Kudüs'ün ve külliyyen Diyâr-ı Arab'ın… sultanı ve padişahı Sultan Bayezid Han oğlu Sultan Selim Han oğlu Sultan Süleyman Han'ım, Sen ki, Françe vilayetinin Kralı Françesko'sun.” (Kanuni’nin Fransa Kralı’na yazdığı mektubun giriş kısmının kısaltılmış hali)
Devletlerin dili toplumların diline benzemez, diplomat/ik dil/i ise toplumun diliyle sadece harf ve sözcük olarak aynıdır. Mana, maksat ve murad olarak diplomatik dil toplumun dilinden ayrılır.
Sultan Süleyman’ın Fransa Kralı’na gönderdiği mektuptaki o giriş bir tanışma değil, bununla muhataba had(ini) bildirmek esas alınmıştır.
Devletler böyle konuşur, böyle anlaşırlar ya da böyle(likle) anlaşmazlar.
Pazartesi günü Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu yaptığı açıklamada ABD’ye diplomasi dili yerine her dinleyenin aynı şekilde anlayacağı “milletinin dili”yle seslendi:
“…İlişkilerimiz kritik bir noktada. Ya ilişkileri düzelteceğiz ya da bu ilişkiler tamamen bozulacak…”
Ülke liderleri, padişah, kral ya da cumhurbaşkanları olsun kes(k)in dil kullanabilirler. Siyaseten bu dil kabul edilebilir bir dildir, lakin dışişleri bakanları, diplomatlar diplomasi (dili) dedikleri yuvarlak, yani açık kapı bırakacak dile/üsluba sahiptirler. Şayet diplomatlar, dışişleri bakanları diplomatik dil yerine kes(k)in dil kullanmışlar ise diplomatik bütün yolların tıkandığı, muhatap ülkeler arasında çok ciddi bir güven sorunu olduğu açıktır.
Peki, nedir durum?
Bu soruya cevap verirken önce Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın dün yaptığı konuşmasında dikkat çektiği şu noktaya bakalım.
“Artık hiç kimsenin DEAŞ bahanesini kullanma hakkı yoktur. Suriye ve Irak'taki DEAŞ tiyatrosunun artık sonu gelmiştir.”
Yani, ABD’nin çevirmek istediği dolabı çok iyi anlayan bir Türkiye var. Kendi menfaati için dost/luk/ları, ilkeleri, ahlakı, devletleri, milletleri ateşe atmaktan bir milim sakınmayan bir ABD ile karşı karşıya olduğunu gören bir Türkiye var.
Bu yüzden Amerika’nın DAEŞ bahanesiyle Irak ve Suriye’de girdiği ittifakları Türkiye kendisi için ”Milli Güvenliği tehdit edici” kabul ediyor. ABD, Suriye’de de Irak’ta da Türkiye’nin endişelerine bigâne kalıyor, bu bigânelik bir yana, bütün dünyanın şahitliğinde Türkiye’ye verdiği hiçbir sözü tutmuyor. Bu da ABD’nin Türkiye için çok tehlikeli senaryolara sahip olduğu ve bu senaryoları adım adım gerçekleştirmek istediği anlamına geliyor.
ABD’nin sözünde durmamakla yol açtığı güven tahribatı yetmezmiş gibi verdiği sözlerin tam aksi istikamette uygulamalara imza atması yine bütün dünyanın gözleri önünde sürmektedir.
Bir kere şunu kabul edelim:
ABD bu bölgeye barış falan için gelmedi, aksine bölgeyi karıştırmak, parçalamak, kendisine jandarmalık yapacak yeni devletçikler kurmak için geldi. ABD, devlet olarak Türkiye’nin buna mâni olacağını bildiği için 2013 17-25 Aralık’ında emniyet ve yargı içine konuşlandırdığı FETÖ elemanları ile Ak Parti iktidarına karşı harekete geçti. Bundan netice alamayınca bu defa ordu içindeki NATO ve FETÖ subaylarına işgal için darbe emri verdi. 15 Temmuz 2016 şanlı direnişi ile bu planları bozuldu ve darbenin içindeki ABD’ye suçüstü yapıldı.
Yetmedi, ABD 15 Temmuz hainlerinin tümünü himaye etti. Darbenin elebaşı hain Fetullah Gülen’i adeta özel korumaya aldı. Bu Türkiye düşmanlığı dışında hiçbir şeyle açıklanamaz.
Suriye’de ise Türkiye’nin bütün itirazlarına rağmen YPG’ye beş bin TIR, iki bin uçak silah verdi. Elinin altında tuttuğu yüzlerce DAEŞ’lı teröriste Türkiye ile çatışmaları için görev verdi ve daha nice düşmanca işler...
Şimdi ABD ile yol ayrımına geldik, ABD isterse Türkiye ile ilişkileri düzeltir ya da kopma noktasındaki ilişkileri nihayetlendirir, bu tamamen ABD’nin elinde.
Tillerson geliyor, gelmeden Ankara Türkiye’nin niyetini, amacını ve bundan sonrası için düşüncelerini hem diplomatik dille ifade ediyor hem de ABD’nin anladığı dilden.
Sayın Erdoğan “Osmanlı tokadı”nı ABD için söyledi, daha ne desin?
Gerisi onlara kalmış.
Yazarlar
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları


































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
22.04.2019
13.04.2019
8.02.2019
27.03.2019
25.03.2019
6.02.2019
21.02.2019
6.02.2019
4.02.2019
26.01.2019