Etyen MAHÇUPYAN

Etyen MAHÇUPYAN
Etyen MAHÇUPYAN
Serbestiyet Tüm Yazıları
Kutuplaşma mı?
30.10.2013
2782

 Türkiye toplumu kutuplaşmıyor. Aksine melez bir bireyselleşmeye doğru hızla kayıyor ve ‘doğru’ olanı giderek ortak bir evrensellik penceresinden görüyor. Kutuplaşma isteyenler de var tabii...

Ülkenin son bir yılına bakıldığında en fazla kullanılan analiz kategorisi kutuplaşma oldu. Toplumun siyaset ve kimlik üzerinden yeniden cemaatleştiğini ima eden bu kriter, muhtemel bir çatışma atmosferine doğru ilerlediğimizi söylüyordu. Özellikle Gezi olayları sırasında bu eğilimin daha da arttığı ise herhalde herkesin ortak kanaati… Sorun böyle bir ortamın toplumsal barışı ve reformlar üzerinden değişim sürecini baltalayacağı, siyaseti kısırlaştırıp paralize edeceğidir ve böyle bir ihtimalin hafife alınması da mümkün değil. Ancak bu türden kavramların aynı zamanda birer tanımlama ve ‘görme' cihazı olduğunu akılda tutmak lazım. Acaba gerçekten de toplumda bir kutuplaşma eğilimi olduğu için mi biz bu kavramı daha çok kullanıyoruz, yoksa bu kavramı kullandığımız için mi toplumda daha fazla kutuplaşma görüyoruz? Acaba siyasete fazla takılıp, oradaki söylemin kutuplaştırıcı etkisinin kendiliğinden topluma yansıyacağını mı sanıyoruz? Ya da siyasetteki ayrıştırıcı dilin gerçekten de toplumdaki kutuplaşmanın tezahürü olduğunu mu düşünüyoruz?

Bu tür sorular öncelikle siyaset ile toplumsal zemin arasında net bir ayrım yapmamız için uyarı niteliğinde. Siyasî alana baktığımızda kutuplaştırıcı bir söylem kullanıldığı, bunun medyanın ruh halini ve dilini belirlediği epeyce açık. Böyle bir ortamın toplumsal alanı ve genel zihinsel yapıyı hiç etkilemediğini ise söyleyemeyiz. Ama soru, toplumun kendisine bakıldığında asıl dinamiğin ne yönde olduğudur. Böylece mesele topluma hangi araçlarla baktığımız noktasına gelir. Açıktır ki, bir nesneye bakarken kullandığımız araç bakılan nesnenin tarifini etkiler. Çünkü her bakma biçiminin ardında bakılan nesneye ve ona nasıl bakılacağına ilişkin bir dizi kabul yatar. Örneğin eğer toplumu anlamaya çalışırken ankete dayalı saha çalışmalarını veri alırsak, toplumsal yaklaşımları birbirinden net olarak ayrılmış konumlar olarak betimlemeye eğilimli oluruz. Bunun nedeni söz konusu saha çalışmalarında farklılaşmaları arıyor olmamızdır ve bu farklılaşmalar üzerinde laf edebilmek için de onların olabildiğince ‘saf' kalmalarını ve ölçülebilir olmalarını isteriz. Böylece başörtüsüne veya anadilde eğitime ya da anayasadaki vatandaşlık maddesine onay veren ve karşı olanların oranı net bir gösterge olarak karşımıza konur… Eğer bu oranlardan biri yeterince yüksekse, toplumun belirli bir fikir etrafında az çok bütünleştiğini söyleriz. Ama ya oranlar yüzde elli civarında birbirine eşitse? Bu durum elverişli şartlarda muhtemel bir kutuplaşmaya işaret edecektir. Elverişli şart ise toplumsal kesimlere hakim olan zihniyettir… Çünkü her fikirsel ayrışma kutuplaşma anlamına gelmez. Kutuplaşma için fikirsel ayrışmanın toplumsal kesimler tarafından otoriter bir zihniyet içinden okunması gerekir. Anketler ise bunu bize söylemekte aciz kalırlar. Nitekim belirli bir konuda bir fikir ezici niceliksel üstünlüğe sahip olsa bile, tarafların otoriter zihniyete meyletmesi halinde yine kutuplaşma yaşanacaktır.

Kısacası saha çalışmaları bize bir kutuplaşmanın olup olmadığı hakkında son kertede bir şey söyleyemez. Nitekim bu nedenle birçok gözlemci siyaset alanından medet umar ve orada apaçık olan kutuplaştırma çabalarını toplumsal ayrışmaların üzerine oturtur. Ama bunun gerçekliğe ne denli tekabül ettiği şüphelidir. Sorun gerçek kişilerin anket sorularında olduğu gibi birbirini dışlayan seçenekler arasında kalmış olmamaları, o seçenekleri kendilerince harmanlayıp melez ama çelişkili ara noktalar üretmeleridir. Bugün Türkiye toplumunda niteliksel çalışma yaptığınızda karşınızda ‘sağduyulu çelişki' denebilecek bir zihin ve anlam dünyası olduğunu görüyorsunuz. Ufak ideolojik azınlıklar dışında, her kesimde insanlar kendilerini koruyarak geleceği karşılamaya hazırlanıyor ve adaptasyonun gerektirdiği değişimi yaşamaya istekli görünüyorlar. Ancak bu durum herkesin ve hepimizin, bu süreci zihinlerimizde bir dizi ‘uzlaşmaz' çelişki ile birlikte geçireceğimizi söylüyor. İnançlarımız, değerlerimiz ve kabullerimizle çevremizin talepleri ve kendimizi görmek istediğimiz yer arasındaki gerilimler fikirlerimizi muğlak, tutarsız kılabiliyor. Ama yine de çelişkileri taşıyarak ilerliyor ve her adımda zihnimizin yeni bir evreye gelmesini içselleştirebiliyoruz. Aksi halde daha beş yıl önce düşünülmeyecek reform adımları, bugün fazla ufak bulunmazdı…

Türkiye toplumu kutuplaşmıyor. Aksine melez bir bireyselleşmeye doğru hızla kayıyor ve ‘doğru' olanı giderek ortak bir evrensellik penceresinden görüyor. Kutuplaşma isteyenler de var tabii… Onlar bu genel değişime uyum göstermekte zorlananlar.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar