Leyla İPEKCİ

Zulümle gelen zafer değil, yenilgi!
15.07.2014
1638

 Ramazan'ın bir anlamının da yanmaktan geldiği söylenir. Güneş sıcaklığının şiddetinden kızışmaktan, yanmaktan türemiş bir kelime. Buradan hareketle orucun günahları yakmasına vurgu yapılır. Gelgelelim insanın nefsiyle (bütün o nefret duygusuyla, intikam hırsıyla, kindarlığıyla, hasediyle) savaşması için yaktığı ateşle, başkalarını katletmek için yaktığı ateş hemcins değil sanki.

Her seferinde yükselen alevlerden arta kalan ağır yaralı, harabeye dönmüş, sargı beziyle hayata tutunmaya çalışan cümleler asılı kalıyor hayatımızın yüreğinde. Sözgelimi birkaç gün öncesinden şu cümle: 'İsrail, Han Yunus plajında dünya kupası maçını izleyen sekiz çocuğu öldürdü...'

Kimileri kara propagandanın da etkisiyle 'ama Hamas'ın roketleri...' diye söze girerek insanın sadece adalet duygusunu biraz daha zedeleyen bir gerekçeye başvurabiliyor. Bir mütekabiliyet arıyor bunca şiddeti meşrulaştırmaya yönelik olarak.

Halid Meşal'in bombardımanın ilk günündeki sözlerinin kulaklarımızdan geçip yüreğimize ulaşmasına engel olan da bir bakıma böyle bir gerekçe. Hamas'a terörist dediğiniz andan itibaren, plajda maç seyreden çocukların katli mubah oluyor!

Böyle bir dünyada yaşıyoruz işte. Ve dünya hiç değişmiyor. İbrahim aleyhisselamda yakacak bir şey bulamayan ateş, günahlarımızın gecesinde bizi içten içe kavuruyor.

Şöyle soruyordu Meşal: 'Ey Batı, ey Amerika, ey İsrail! Gazze halkı insan değil mi?' Daha da yakıyor şimdi. Böylece duruyor kainatın sesleri içinde bu cümle. Sanki cevabını bir türlü doğru olarak veremeyeceğimiz ağır bir sınav sorusu.

Her İsrail saldırısında kabaran öfkeler Filistinlileri kendi içinde kaçınılmaz olarak daha sert, daha öfkeli kılıyor. Kuşaktan kuşağa devrediyor öfke. Tam da çatışmaların bitmesini istemeyenlerin arzuladığı gibi. Geçen yıl Kudüs'te ve Batı Şeria sokaklarında tanık olmuştum, ne kadar mazlum olurlarsa olsunlar mağduriyet temalı bir varoluşları yok oysa Filistinlilerin.

Uzaktan bunca zulme şahit olduğunuzda durmadan katledilen insanları, sefaleti, yoksulluğu izliyor ve başkaca bir şeyi merak etmiyorsanız, sizin zihninizde sabit, donmuş ve taşlaşmış bir mağduriyet imgesi kalıyor Filistin deyince. İster istemez böyle oluyor.

Dolayısıyla her İsrail saldırısında elinizin kolunuzun bağlı olduğu hissi sizi yakmaya devam ediyor. Dünyanın her yerinden protestolar yükseliyor. Ama kınama mesajları da, sokak gösterileri de göz göre göre zulmün sürmesini engelleyemiyor.

Devletlerin soğukkanlı suskunlukları da bir o kadar yakıcı. Diplomasinin salt güçlüden yana olan diliyle vicdanını örtme mahareti de cabası. Hep birtakım dengeler, çıkarlar, ittifaklar uğruna zulme göz yuman dost görünen devletler var bir de fazlasıyla. İşte bunlar bir arada... Hem içten yakıyor, hem dıştan. Medeniyetleri kadavralaştıracak kadar.

Uluslararası hukuk koyucular, yasa yapıcılar, adalet dağıtıcıları nerede diye her seferinde merak ederim. İster Ortadoğu'da, ister dünyanın başka bir yerinde olsun insanlık suçu işlenirken dinine, milletine, kökenine, mezhebine bakılmaksızın öldürülenlerin masum ve mazlum olduklarını teslim edemiyorlar mı? İnsanlık katledilirken bir suç duyurusunda bulunmayı düşünmüyorlar mı? Evrensel hukukun hakkaniyet paydasında işlemesine bir katkı yapmayı istemiyorlar mı?

Tank ve mermi karşısında taş atarak direnirken bile insanî bir anlam katılıyor oysa varoluşa. Mazlumun öfkesi (saldırganlık ve nefret içermediği sürece) adalet için gereklidir. Ama zalimin içinde besleyip büyüttüğü nefret onun sadece zorbalığını arttırmaya yarıyor.

Zulme karşı çıktığınız anda zalimin ne dini kalır, ne milleti, ne başka kimliği. Bunun altını maalesef her seferinde kalın kalın çizmek gerekiyor. Bunu 'vay sen bizim ırkımıza düşmansın'a tahvil ettiğiniz andan itibaren, çağlar boyu sürecek bir nefret oluşturmuş oluyorsunuz çünkü kendi içinizde. Sizin için seçilmiş ve planlanmış resmi bir nefret ideolojisine rehin bırakıyorsunuz hürriyetinizi, vicdanınızı, insanlığınızı... Herkes sizin niteliklerinizi tek bir veriyle; sizin ırkınız üzerinden görüyor zannına kapılıyorsunuz. Adalet duygunuz bozuluyor.

Yaşaya yaşaya öğreniyoruz hep birlikte: Her kim haksız yere öldürürse öldürsün zafer kazanmış olmuyor. Gücünüzü haktan almadığınız sürece, kaybetmeye mahkum kalıyorsunuz. Öldürerek kaybediyorsunuz. İster İsrail ister bir başka milletten olsun, ister kendi milletimden olsun, fark etmiyor: Zulümle gelen zafer değil yenilgi oluyor her seferinde. Haksız yere öldürdüğünüz sürece ise enfüste ve afakta neyin dirildiğini göremez hale geliyorsunuz. Bugünün uluslararası hukuk dilinde belki ifade edilemiyor henüz. Ama hakikati ancak hakkın yansıttığı bilgisi evrensel dilde yankılanmaya devam ediyor hiç kesilmeden.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar